bugün

daha biz küçükken derlerdi sen önce başkasını sev o daha sonra seni sever diye. ilk adım sevmek olmalıydı. hayatını sevmek üzerine kuran insan değil burada anlatılan sevilmemek üzere kuran insan. evet ne tuhaftır ki gördüm böyle insanlar. hepimiz görmüşüzdür. sadece filmlerde olmuyor bu insanlar. bir aliye rona yada erol taş değiller filmlerdeki daha kötüleri de var.evet kimsenin canına yada başka bir şeyine kastetmiyorlar lakin başkalarının mutsuzluğundan faydalanıyorlar.

başkaları mutsuz olunca onlar mutlu oluyor. bir insan düşünün ki hayatı boyunca kimseyi sevmemiş. kız kardeşini kıskanmış. iş hayatına atılmış. hep sert olmuş. sürekli emri altındakileri ezmiş. hor görmüş. herkesi kullanmış. kimsede onu sevmemiş tabiki.

ama o kişi kendisinin sevilmemesinden hiç rahatsızlık duymamış.hayatını zaten onun üzerine kurmuş. yada öyle davranmış. davranıyor hatta.

bu nasıl bir yalnızlıktır. bu nasıl bir vicdandır. anlar insan etrafa bakınca, hani en basit tabiriyle söylerler ya " ha o mu etrafta pek sevilmez" böyle insanlar var işte.

sevilmemekten beslenirler. sevilince sanki yada azıcık beğenilince sanki ona kötülük etmişsiniz gibi gelir. bu bir film değildir ki. o da ne mafya babasıdır nede kötü kalpli cadı. yani façası bozulmayacaktır ama o istemez sevilmeyi. belkide haketmediğini düşünür.

galiba bir ömür hatta ömür sonrası bile bir yalnızlık yada başka bir şey için bu sevmeme hali var onlarda. artık çocukluğa inmek bile fayda vermez.
öğretilenlerin en zararlısı olan sevgidir. belki o en saf halinizde size öğretilen bütün güzel duyguları masumiyeti büyüdükçe bütün çirkinliklerin yok etmesiyle ve bünyenin yaşadıkları travmalar karşısında savunma mekanizması geliştirmesidir.
terkedilme, kaybetme, sevdiğinizin ölümü gibi acıları yaşamak açısından bakılırsa hiç risk almamaktır. ama ödenecek bedel yalnızlık ve boşa geçen bir hayattır.