bugün

bu dünyadaki süfli, geçici, anlamsız dertlerimizin ıstırabını dindirmenin belki de yegane yoludur.
hikaye malumunuzdur dağlarca altının doyuramadığı insanı bir avuç toprak doyururmuş. gerçekten de doğru bu, insan bazen öleceğini bilmeden, bütün derdinin de, tasasının da, sevincinin de, neşesinin de mezara kadar süreceğini bilmeden yaşıyor. ruhunu bunaltıyor olur olmaz dertlerle, tayyiple, atatürkle, türbanla, galatasarayla, fenerle bozuyor kafayı.( bi de izmirli kızları falan dert edinenler var ama onun pek bi açıklaması yok sanırım.)halbuki unutuyor ölümün yegane eşitleyici olduğunu, taktığı bütün meselelerin ölüme kıyasla ne kadar ciddiyetsiz olduğunu...
asıl yurdumuzun bu dünya olmadığını da unutuyoruz. (inşallah) bizi bekleyen cennet bahçelerini, tuğba ağaçlarını, bu dünyada olamayacak kadar lezzetli meyveleri unutuyoruz.
ölümden başka neyi sıkıntı ediniyorsan bil ki sıkılmana değmez...

bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. keşke bilmiş olsalardı. (ankebut/64)
(bkz: gün eksilmesin penceremden)
hayata bağlanmamakdır. üzülmemenin göbek adıdır.
hayatın olmazsa olmaz kuralıdır.
zira merkez, bilinmezlik ifade ediyor ve biz hayatın daima banliyölerinde mutluyuz.
sürekli paranoya ve korku içerisinde yaşamaya sebep olacağından, tehlikelidir.
tek gerçek o ise onu koyucaz. ben başka gerçek bilmiyorum. bütün insanların yüzleşeceği tek gerçek.
Gitmeyi seçmeyi sevmek.
bol terayağlı çerkez mantısının tadını bilmeyen insandır.
yaşadığın her şeyi hakkıyla yaşamaya eşdeğerdir.
4-4 lük yaparsın yaptığını.
empati kurarsın sıksık.
üzülsen de üzülmezsin.
bir de çok bağlanmazsın hiçbir şeye. hep bir mesafe vardır. ve bu mesafe seni çekici kılar.