bugün

(bkz: başlık güzel diye okumadan artı vermek)
-bir insan ne zaman yaşlanır diye sordu bana. baktı gözlerimin içine. gözlerimi kaçırdım, bakamadım.

ellerime baktım. kırışmıştı. solmuştu ve güçsüzleşmişti.

+ne zaman yaşlandım ben? dedim. ellerimdeydi gözlerim. gözlerimi ayıramadım ellerimden.

ellerimden tuttu. gençliğini bana verdi. huzurunu, mutluluğu ve yaşamı. ellerimdeki pürüzler kayboldu, yok oldu.

onu bir daha sevdim.
sevdim.

****

kar yağdı bu gece buraya. sessiz ve dingin bir şekilde. geçtim penceremin karşısına, sustum. susarak izledim düzensizlikteki düzeni. kendime sormaya başladım. hep sordum. cevaplarını alamadım. sordum.

sen bir korkaksın dedi içim bana. korkak bir yalnızsın dedi. kendi hayatın bile yok, etrafındakilerin hayatına tutunup onlarla yaşamaya çalışıyorsun dedi. asıl iş de, asıl dostluk da o değil midir, asıl sevgi o değil midir diye sordum. bu sefer o sustu.

elimdeki kahvenin sıcaklığı yetmemeye başlayınca ceplerime soktum ellerimi. soğuktu. üşümüştüm. ben aslında hep bir şekilde üşüyordum ve hep uzaktan seyredilen, üşüyüp üşümediği merak edilmeyen figüran oluyordum.

konuşmadım.
karın yağışını seyrettim.
sustum.

****

uykusunda seyrediyorum onu. öyle huzurlu ki. o hep huzurlu. burnunu kaşıyor sağ eliyle, istemsizce. sanki birisi onu gıdıklamış gibi.

kalkamıyorum yerimden. önümde dünyanın en güzel varlığı, sahnede, ve bana özel tek kişilik oyununu sergiliyor. tüm maharetini gösteriyor, hem de istemsizce.

o kadar doğal, o kadar sahici ve o kadar güzel ki.
saçları güzel yüzünü örtmesin diye hafifçe elimle düzeltiyorum. ruhu bile duymuyor. kirpikleri oynuyor o an, rüya görüyor diye düşünüyorum. acaba hayal dünyasındaki filmde benim rolüm ne diye düşünüyorum gözlerini oynatınca.

boşver diyorum. ne önemi var?

****

cevabı olmayan soruları sormakta üstüme yoktur. ne olursa olsun en aptalca soruyu sorup en büyük olayı çıkartabiliyorum.

ben aslında kendimi sevmiyorum. hayır hayır, aslında seviyorum. anlamsızca benden önde giden göbeğimden hoşlanıyorum. saçımdan, sakalımdan hoşlanıyorum. hoşuma gidiyor. sadece..

sadece kendime önem vermekten hoşlanmıyorum. belki de kendimden korkuyorum. ufak bir ilgi alakayla dünyadaki en büyük narsiste dönüşeceğimden korkuyorum. zira insanoğlu dengesiz, insanoğlu kibirli.

****

gidişimden birkaç ay sonra görüyorum onu. gözlerinin feri sönmüş. eski neşesini yitmiş, kahkahaları kadeh gibi çınlamıyor artık. yorulmuş, fazlasıyla. kendisi de farkında yorulduğunun. ama yapamıyor. kendisinin deyimiyle ellerinde pranga, ayakları birbirine bağlanmış, nehir nereye götürürse oraya sürükleniyor.

çoğu zaman hangi kıyıda olduğunu da bilmiyor kendisi. sadece nefes alıyor, hiçbir şeye inanmadan, hiç kimseyi sevmeden ve hiçbir şeyi umursamadan. o aslında bu. şu an olduğu, kendisi. ruhundaki asiliğin kendisi de farkında. hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin kendisini engelleyemeyeceğinin farkında. sadece yorgun. çok yorgun.

saçları hala aynı. gece karası. sadece daha bakımsız. kendisine önem vermiyor. o da benim gibi. ne yaptığını bilmediğinden, kendisiyle tanışmak isteyen insanlara tamah gösteriyor. bu o değil. asla.

aslında olmadığı biri olmaya zorlanmak, insan için en zor olan şey. en zor ve en nefret büyüten şey. içten içe nefret ediyor o. elinden gelse duvarları yumruklayarak parçalayacak, haykıracak ve kendisine susmasını söyleyen ilk insanı öldürecek.

çünkü korkuyor, çünkü sevdiğini sanıyor, çünkü o bir aptal.

gözlerinin feri gitmiş, ama o bu haliyle bile güzel, bu haliyle bile çekici. çünkü bu onun doğası.

****

güne gözbebeklerini açtığında ilk, bırak ben yanında olayım. seninle aynı havayı soluyayım, seni soluyayım. ismini ünleyeyim neşeyle, seveyim seni, parçam ol, canım ol, her şeyim ol! yeter ki ol!

****

hayatımda biri yok. hiç olmadı ve olmayacak da. ben hep hayatımı birine verdim, o biri aldı bir parçamı, ve bir daha hiç geri getirmedi. aynı onun gibi. aynı senin gibi. aynı başkalarının yapacağı gibi.
parçalandı, kırıldı ve bir daha hiç "ol"madı.
(bkz: platonik aşklar)