bugün

hükümsüz bir hayat buldum; ulus ulus, şehir şehir, ilçe ilçe, cadde cadde, sokak sokak dolaştım, ara mahallelere dahi girdim; devlet adamlarına, dünyanın en zenginlerine, annelere-babalara, kardeşlere, yazarlara, orospulara, savaş kahramanlarına, dünyayı kurtaranlara, aşıklara, acı ile yoğrulan alimlere, tasavvufilere, zerdüştlere, eşcinsellere sordum ve bulamadım sahibini. onu ıssız ve kimsenin görmeyeceği bir köşeye bıraktım. ölü müydü?.. bilmiyorum ki? benim elimde kalmasın, ben de kaybolmasın da, ne olursa olsun...

***

hayatın farklı pencerelerinden bakıp, kendi kimliğine en yakın bulduğu ile beyin ve kalbini dolduranlarda mutlu mu oldu sanıyorsunuz? peki neden bedbaht öldü mevlana, şems'in dostluğu ve dahi aşkının yoluna rağmen, onca tasavvufi açılımların adamı olmasına rağmen hem de? ulus-devlet düşüncesinin ilk temsilcisi, hayata ahlaki açılarının kalıplaşmış kural ve kuramlarını kırarak tarihe damgasını vurmuş ama açlıktan hep nefesi kokmuş, hep zorluklarla savaşmak zorunda kalmış machiavelli? yakışıklılığı ile ve çok güzel karısı zelda sayre'ye sahip olan ünlü yazar fitzgerald? üstelik hayatta bütünleştiğini düşündüğü dört şeye sahipti o; paraya, yakışıklılığa, aşkına ve yazmaya. şimdilerde gençliğine lanet okumasına rağmen uluslararası sesini ve düşüncelerini duyuran, yazdıkları ile herkesi etkisi altına alan elif şafak? üstelik o anne de oldu.

yani aşkı arayan onu bulduğunda mutlu değil, yazıya tapan onu yazdığında tatmin değil, çağa damgasını vuran farklı fikirleri ya da icatları getirenler anlaşılmamanın üzüntüsünü duymakta, çok paralı ağabeylerimiz-ablalarımızda da var bir huzurluk, mutsuzluk. neden biliyor musunuz; mutluluk anlaşılamıyor.

anın içinde saklı kalanı zamanın içine yaymak istiyorduk hep; akışında yaşamayı müdahalelerle süslüyorduk çoğunlukla; var olanı çoğaltmak yerine tatminsizlikle tüketiyorduk, kavramlara hep maddi değer biçtik; iktidar olmak uğruna her şeyi umarsızca talan ettik.

yaşanılan mutsuzlukların o kadar çok sebebi vardı ki, hem de bu sebepleri mal edecek haller, sistemler, kişiler...

***

kimsenin görmeyeceği bir köşeye bıraktım onu. ölü müydü?.. bilmiyorum ki? benim elimde kalmasın, ben de kaybolmasın da, ne olursa olsun... kimse kabul etmediyse, kimse almadıysa, kimse istemediyse işe yaramazdır bu diye düşündüm. oysa ışıl ışıldı, oysa umut doluydu, anaçtı, ellerimdeyken, sahibini ararken bana nasıl da tatmin ve huzur ve ne derler ona; hani şey, hani herkesin istediği, hani herkesin muhtelif şeylerde aradığı; hahhh, mutluluk vermişti.

kimse almadıysa, kimse kabul etmediyse ben neden alayımdı ki onu, değil mi?
isteklerimizin gerçek hayatla çatışmasından kaynaklanan mutsuzluk. Ayaklar yere bastığı vakit kalmaz mutsuzluk.
istediğin gibi yaşadığında daha mutsuz olacağını anlamayan insan söylemi.
kişi kendi hayatını istediği gibi yaşarken diğer insanların kişilik haklarına zarar veriyorsa, hayatlarına karışıyorsa ve üstlerinde baskı kurup kendisine benzetmeye çalışıyorsa, kimse kusura bakmasın sıçmaya hatta nefes almaya bile bile hakkı yoktur.
"Farklı olmak, farkında olmaktır" ... Herkes hayattan bir şeyler beklerken Hayata nasıl katkıda bulunurumun hayalini kurabilmek, o yönde değer üretmek, planlar kurmak ve o yöne doğru ilk adımı kararlılıkla, bir bebeğin attığı ilk adımı attığı gibi heyecanla atabilmek. Fark etmek ve farkında olabilmenin ilk basamağıdır. Daha sonrası bu ilk adımın ilk nefesiyle birlikte başlar.

Hayatı hayat gibi yaşamak ve hayatı çok ciddiye almak, ona göre davranış sergilemek diğer bir adımdır. Hayat kısa onun için gününü gün et (günü birlik yaşa), ne yaşarsan kârdır gibi...Bir değer üretmek kendini yaşamaktır. Eleştiriden öteye geçememek başkalarını yaşamaktır.
(bkz: yaslanmaktan korkmak/#4387918)
"doğru olmak ya da mutlu olmak arasında bir seçim sorunu yaşarsan mutlu olmayı seç" özdeyişinin özdeşleştiği hayat felsefesi tipi düşünce.
hayatımızı istediğimiz gibi yaşasaydık eğer, bu seferde herşeye sahip olduğumuz için mutsuzluk çıkarırdık kendimize. yaşamlarımız tarihsel diyalektik bir biçimde devam ettiği için bunun bir sonu yoktur.yani neymiş, insan nefsine hükmedemeyen bir canlıymış. o zaman, mutsuz olduğumuz için melenkolik bir depresyona girmeye gerek yokmuş.
hayatımızı istediğimizce yaşayamamak mutsuzluğumuz domino taşlarındaki yerini hayatımızı istediğimizce yaşayabilme mutluluğumuza bırakamadığı içindir ki; hayatımızı istediğimizce yaşayamamak mutsuzluğumuz hayatımızı istediğimizce yaşayabilme mutluluğumuzun zifiri karanlık hayalinden daha gerçektir.