bugün

bizlerin içinde bulunduğu yersiz beklentidir.

dünden beri türk medyasının yaşarken bi' tarafını yaladığı, yere göğe sığdıramadığı defne joy foster'ı yerden yere vuruşunu izliyoruz.
medyanın ölüme yaklaşımını görüyoruz.
bir de bunlara alkış tutanları izliyoruz.

hayat, özel ya da alenî olsun hiç fark etmez, çoğunluğun yaşamaya değer bulduğu şeydir.

herkes kendi yolunu kendi çizer. şikayet etse de, yok ben bu hayatı isteyerek seçmedim dese de herkesin seçimleri bilinçlidir kanımca.
kısacası hepimiz kendimiz seçiyoruz yaşayacaklarımızı.

ölüm dışında...

defne joy foster da ne yaşadıysa kendisi seçti.
yaşadığı hayat hakkında en ufak bir fikrimiz yok.
kendisini tanımayız, kocasını tanımayız, huylarını sularını bilmeyiz, çocuklukları ya da o yaşa gelene kadar yaşadıkları hakkında en ufak bi fikrimiz yok ama;

bizler her ne hikmetse hiç tanımadığımız bir insanın hayatını sorgulama hakkını kendimizde bulabiliyoruz.

"neden o evde?"ymiş, "bak bak seeen evli barklı kadın"mış,...
size ne kardeşim? bize ne? kime ne?
bu nasıl habercilik anlayışı, bu nasıl bir okuyucu zihniyeti?

türk medyasının manşetleri içler acısıydı bu sabah.
sözlük camiasının da medyadan farkı yok.
insanları da hayatları da ucuzlaştıran herkesin hali içler acısı.

yılmaz özdil'e katılıyorum;
limon satın,
bu işi yapmayın.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16921260.asp
farkında olmadan içine girdiğimiz beklentidir; çemkiririz niye böyle yapıyorsunuz diye, boşa. (bkz: boşu boşuna)