bugün

her şeyin artık sizin masum gözlerinizin gördüğü gibi olmadığını anlamak,'küçük prens'in dünyasından çıkmaya zorlanmak...
ve tabi ki bitmesin diye yavaş yavaş yediğiniz çikolatanın bitmesi.
akıldan sürekli romanlardaki cümlelere benzer cümleler geçmesidir.
(bkz: romanlardaki cümleler)
(bkz: o ne la)
(bkz: sesleniş olarak müzik notası kullanmak)
(bkz: müzik notası)
*
birini seversiniz. hem de o kadar çok o kadar çok seversiniz ki içinizde biyer her zaman onun içinağlamaya` hazırdır. onun için akmak ister ve akar göz yaşlarınız..

hayaller kurarsınız keşkelerle başlayıp imkansızlarla biten. umutlarınız vardır. arada bi gaza gelirsiniz ama içinizdeki biyer hep gerçeğin imkansızlığının farkındadır, için için kanarken sevdiğiniz kişi kalbinizin altında biyerlerde, siz kendinizi açamadığnız herkese mutlu davranırsınız.

başka hiç bişeyi o kadar istemediğiniz için olacağına inandığınız kısa anlar olur. başkasının hayatından çalınmış pırıl pırıl dakikalardır onlar.. size renklerin varlığını hatırlatır siyah beyaz dünyanızda.

sonra bi ufak hareketle karalanır olabilirlerin üstü. olmazlar oradadır yine ihtişam dolu duruşlarıyla. hayalleriniz canınızı yakar, susarsınız, hayalleriniz canınızı yakar, beklersiniz , hayalleriniz kalbinize batar, içersiniz.

zaman durdurulamaz akışına devam ederken, siz içten içe hak ettiğinize inanırsınız. neyi hak ediyosunuz allahaşkına!!!??? neyi. istediğiniz o değil mi onunla mutlu bi ilişki.. hem herkesin ilişkisi mutlu, herkes sevdiği çocukla mutlu siz niye olamayasınız ki?
ne kötülük yaptınız ki kime ne kötülük yaptınız kahretsin!! ama sevmez.. o çocuk sizi sevmez.!'

bazı şeyler için iyi olmak yetmez işte, sevilmek için aşk için iyi olmak yetmez.. yoktur hak hukuk bilmemne. sevmez arkadaşım bu kadar basit, 6harf.. o çocuk sizi sevmez!!!!o kadar acır ki canınız ağlarken gerçekten paramparça olur içinizdeki biyer. her hali kazınır göz kapaklarınıza. sizinle alakasız her tavrı. hiçbi tavrı size olmadığından.

sonra insanlar "unut" derler. gözünüzün önündeki 100 yıllık çınarı görmemenizi istemekle aynı şeydir bu. "unut". bu da 4 harf.

sonra mazoşist bünye kendine yalanlar söyler, "neden olmasın", "pekala hoşlanıyo olabilir" bunlardan bi kaçıdır. kimse onu sizin gözünüzle göremediğinden dert anlatamaz hale gelmişsinizdir. duvar olmuşsunuzdur, sürekli dinlersiniz.

hiç bişey başaramamışlığınızla, güçsüzlüğünüz ve iradesizliğinizde dimdik(!)durursunuz insanların karşısında. teselli olamadığınızdan teselli edersiniz. içiniz, kalbiniz kabuk kabuktur.

bigün gelir resimlerine bakarsınız. dedim ya mazoşist bünye, ne işiniz var o resimlerle...

sizin hiç sahip olamayacağınız her tavrı, gülüşü korumacı tavrı, kıskanç bakışları, aşık bakışları, kare kare ölümsüzleştirilmiştir. bir değil binlerce iç burkan detaydır bu kareler. hayatınıza, yani ona dair.`
sizin aklınızdan küçük hesaplar geçmezken karşınızdaki insanın aklında ne küçük hesaplar olduğunu farketmektir.

hesapçı insanlar ayrılıktan, acıdan, üzüntüden, parasızlıktan gün gelir hayattan da fazla iç burkar. ne de olsa psikopatça yaklaşmak yerine insanlara, insanmışçacına yaklaşıyoruz. ve sonunda kazıklanıyor muyuz? elbette.

herşeyini yitirdiğin anda sadece bir insan eline ihtiyaç duyarsan ve o orada olmazsa için burkulamaz bile artık.
yeni dağılan okuldan çıkan küçük kardeşimi arabamın içerisinde beklerken, öğrenci kalabalığının yanından sırtında çöplerden topladığı kağıtlarla geçen ilkokul çağlarında bir çocuk görmek. çocuğun bu halini pek umursamaması, içimin daha beter burkulması..
insan olgunlaştıkça, hazin bir olay karşısında kendisine acıdığını hisseder, içi ona burkulur. bir ayrılık değil, o ayrılığın karşısındaki çaresizliğimiz bizi kahreder. iç burkuntumuz hep çaresizliğimizi idrak edişimizdendir. zaman geçtikçe bunu da kanıksarız, kabulleniriz. ölüme hazır olduğumuzda ayrılık da koymaz böylece.

gerçi kimi ölümler vardır, erken ölüm dediklerinden. o herkese koyar. çünkü asıl iç burkan detaylar ondadır. gerisi ufak tefek teferruattır.
en yakın arkadaşlarınızdan biri kollarınıza bırakmıştır kendini feryad eder kendinde değildir. hayat erken acı yaşatmıştır kendisine...onun acısı sizin acınız olur...
döner size şöyle der;
- yağmur yağıyor çok üşürmü ki ?
- şimdi gideceğiz yalnız kalacak,korkar ki o.
- son kez el sallayalım olur mu?
ve ardından;
- ben geleceğim anne,pamukprensesim sakın korkma,çok güçlü olacağım söz veriyorum. ama keşke yarım bırakmasaydın beni be anne.
insanların zor durumda kalmaları ellerinden birşey gelmemeleri vs.
hayatın kendisi iç burkarken sadece detaylarda gülümsüyor olabilmektir.
televizyonun kumanda yüzünden açılmadığı sanrısıyla, kumandayı dize, ele vurmak gibi abuk girişimlerle televizyonu çalıştırmaya
çabalarken fişin takılı olmadığını farketmek.
nostaljik tramvayın heryerinde salak avea reklamlarının olması.
patatesi daireler şeklinde bıçağı bırakmadan soymaya cabalarken, o son hamlede kabuğun kopması.
`http://img197.imageshack....1610/erdobaykalbasbug.jpg`

budur.
sen yalnızken *, sahil boyunda el ele yürüyen bir sevimli yaşlı çift görmek.

büdüt: yoğun istek üzerine değişmesi gereken bir kelime.
onun en sevdiği parçayı dinlerken, onun ölmüş olması gerçeği ile başbaşa kalmak...
eskiden, sevgilim ile sabah 5'lere 6'lara kadar mesajlaşırken, şimdi saat 00:00 (12) olmadan o uyuyakalıyor. sanırım cicim ayları sona erdi. ah ah. üzücü bir durum bence.

edit: dün gece 22:27'de uyuyakalarak, bu alanda bir dünya rekorun imza atmıştır.
sokaktaki şarapcılar.nedense ne zaman görsem onları hayatlarını düşünürüm içim sızlar.bir zamanlar nasıllardı şimdi neden bu haldeler?gözümün önünden uzun bir film şeridi geçer o anlık.ve tekrar hissederim şöyle derim hayata;neden herkese adil davranmazsınki?
Kadınlar için tatil haftasının regl dönemine gelmesi.
güzel bir şekilde geçirmeniz gereken bir günü ki bunlar özel günler olur çoğu zaman, nedensiz yere durgunlaşıp iğrenç bir son ile noktalanan iğrenç bir gün hale getirmek.
sabah 9dan akşam 6.30a kadar ders yapan hocanın minibüste yan koltukta uyuyakalması..
hayatın ta kendisi.
sevgilinizin yan sırada bir başka kızla oturduğu görmek...
sabahın bi köründe * de devam zorunluluğu olan dersinize gitmek için sıcacık yatağınızdan zar zor kalkarsınız. kalkarsınız kalkmasına ama o an arkadaşınızın nispet yaparcasına fosur fosur uyuduğunu görmek içten bi ahh ulan dedirtmez mi * içinizi burkmaz mı *
ıslak banyo fayansına yapışmış kılı görmek ve almamaktır vesselam...
her sokak köpeği sevişimde vuracakmışım gibi benden korkmaları... elimde olsa tüm acıları alırdım içime; ama dünyadaki tüm kötülükleri; ve hepsini yüreğimin kocaman sevgisinde boğardım.