bugün

eğlenceyi tam anlamıyla yaşayamamış, içindeki çocuğu tatmin edememiş olan insandır.
saçlarından bir tel aldım haberin var mı şarkısını dinleyip saz eşliğinde sallanan çekilmez tiplerde diyebiliriz.
tırsıktır. başka uğraşlarda bu açığın tatminini giderecek olan yarının ergenidir.
eğlence nedir bilmeyen insandır.
yazıktır o insana.
çocukluğunu yaşayamamış insandır.

bir çocuk nasıl olur da hiç lunaparka gitmez? bu kadar kötü ne yaşamış olabilir?

8 yaşında fırlama başbelası bir çocuğum, her gün birileri muhakkak şikayete gelir. ya kavga etmişimdir, ya da arkadaşlarla bahçeye falan dalmışızdır. asiyim, evde dışa vuramadığım sinirimi sokakta gösteriyorum. piskolojim bozulmuş iyice, nasıl bozulmasın ki?
eve her gün sinirli gelir, elinde iki şişe biraz salam. hayvan gibi bağırır, anneme şunları hazırla deyip fırlatır masanın üzerine. annemin sesi bile çıkmaz, gider dediğini yapar ortalıktan kaybolur. sonra bizimki iyice zıkkımlandıktan sonra küfür kıyamet başlar, annem acele ile beni uyutur. o halini görmemi istemez hiç, farkında olmadığımı sanıyor. ben olan bitene kapı aralığından bakıyorum, anneme vuruyor sonra bir köşede yığılıp kalıyor. annem düştüğü yerden kaldırıp yatağına sürüklüyor eşşek kadar herifi, sonra gelip üzerimi örtüyor. mutfağa gidip oturuyor, saatlerce elleri ile ağzını tutup sessizce ağlıyor. haberim yok sanıyor ama ben her gece mutfak kapısının arkasında annemle beraber göz yaşı döküyorum ..

güneşli güzel bir güne uyandım, biraz olsun mutluyum. dedem geldi bize, bu gün seni lunaparka götürücem dedi. biliyor musunuz aslında dedem beni pek sevmez, bir keresinde annemle konuşurlarken duydum. "o itin çocuğu da onun gibi olacak" demişti ama ben hiç kızmadım dedeme, benimle hiç vakit geçirmedi beni hiç tanımıyor ki. olsun hele bi lunaparka gidelim ben sevdiricem kendimi, babam gibi olmadığımı göstericem ona.
ilk kez gidicem lunaparka, üstelik bu dedemle ilk dışarı çıkışımız olacak. çok heyecanlıyım, bu gün mutlu olmak istiyorum.
annem dedemle bir şeyler konuştuktan sonra dedem elimden tutup markete götürdü beni, galiba bana çikolata şeker falan alacak. markette dolaşmaya başladık, dedem etrafa bakınıyor ama henüz bir şey almadı. parası yok herhalde, hiç konuşmadan dedemin elinden tutuyorum. nolucak almasın bişey, yeter ki sevsin beni diyorum içimden.
aradan yarım saat geçti hala eve gitmedik, sanki dedem bilerek oyalıyor beni.

elinden çekiştirip eve gidelim dedim
- dede hadi eve gidelim artık, annem bekliyor lunaparka gidicez daha!
- (sert bi şekilde) dur biraz acele etme gideriz.
tekrar elinden çekiştirdim, bu sefer ayaklarımı toprağa bastırıp ısrar etmeye başladım
- dede hadi hadi gidelim !!
- (bağırarak) dur dedim sana!!!!!!
- (ağlamaya başlayıp) lütfennnnnn

daha fazla dayanamayıp eve götürdü beni, kapıya yaklaştıkça dedemin yüzü düştü suspus oldu. sürekli yüzüne bakıyordum, kötü bir şey olduğunu anladım.
kapıyı açmak için yeltendi ama kapı kendiliğinden açıldı, sanki biri acele ile bırakıp çıkmış gibi. içeri girdik, bütün fotoğraflarımız kapının önüne dağılmıştı. eğilip ikiye bölünmüş ufaklık fotoğrafımı aldım, gömleğimin içine sakladım. etrafa saçılan sadece fotoğraflar değildi, annemin ve benim kıyafetlerimiz de ortalıkta duruyordu. dedemin elini bırakıp korkak adımlarla salona girdim, ilk gördüğüm televizyonun parçalarıydı. harp çıkmış gibi duvarlar kan içindeydi, masa sandalyelerin parçaları odanın her yerindeydi. evin halini görüp şoka girdim, öyle ki kanepede hareketsiz yatan bacağı kan içindeki babamı görmedim bile ;

annem olay günü dedemi arayıp, beni lunaparka götürmesi için ikna etmiş. dedem önce istememiş ama annemin "ondan ayrılacağım" lafına ikna olmuş. beni markete götürme sebebi, annemle babamın başbaşa konuşmaları içinmiş. ama annemin istediği gibi olmamış, ayrılmak isteğini duyan babam delirmiş. annemi hırpalamış, annem ısrar etmiş benim eşyalarımı alıp gitmek istemiş ama babam masadaki bıçağı alıp "gidersen seni de kendimi de öldürürüm" demiş ve bıçağı bacağına saplamış. annem korkudan komşuya sığınmış, yardım istemiş.

acil yardım babamı hastaneye sevketti, annemi de odaya aldılar şimdi. koluna iğne batırdılar, durmadan ağlıyor iğne canını çok yakmış olmalı.
hastanedeyiz, dedem annemin odasına girip beni dışarda bıraktı. kapıyı aralayıp konuşmalarını dinlemeye çalışıyorum

- sana bunun iyi bir fikir olmadığını söylemiştim beni dinlemedin, artık bir anlamı yok zaten. boşanma evraklarını yarın avukata vericem
- peki kızım .. ?
- onun çocuğunu istemiyorum!!
- kızımı kabul etmezsen seninle gelemem baba (sesi titriyor annemin)
- sadece seni kabul ederim.
- o benim tek varlığım baba! kızımı bırakmamı bekleme benden ..
- sen bilirsin, ben o şerefsizin çocuğuna dadılık yapamam! evlendiğin gün kızmıştım sana ama bu gün tamamen siliyorum seni .. deyip kapıyı açtı, çıkmak isterken elinden tuttum iki elimle. ağlamaktan kızarmış gözlerimi gözlerine dikip "dede lütfen bırakma bizi" dediğimi hatırlıyorum, takatsizlikten düşüp bayılmışım ..

üzerinden uzun yıllar geçti, geçmişimden çocukluğumdan bana kalan tek şey o ikiye bölünmüş fotoğraf. yeni evimize taşındığımız ilk gün bantla yapıştırmıştım küçük ellerimle, o fotoğraf da olmasa unutucam nasıl göründüğümü.

acaba dönme dolap ne kadar eğlenceli? ya çarpışan arabalar? bir elinden annenin bir elinden babanın tutup, lunaparka gitmek nasıl bir duygu? işte bunları asla bilmedi o küçük kız, bantla yapıştırdığı fotoğraf gibi hep yarım hep yaralı kaldı ..
görsel
belki de lunaparka gitme imkanı olmayan insandır.
Benimdir. Gitmek istedik, götürmediler.
Lunapark çıkmadan önce doğmuş insandır. Yada durumları yoktur okuyamamıştır.
birde gidip oyuncaklara uzaktan bakanlar vardır ki onlar daha çok can yakar. paramız mı yoktu? vardı ama sınırlıydı. hastaneden yeni kurtulmuş kardeş mutlu olsun diye sen binmezdin abinle aşağıdan el sallardın yukardaki kardeşe. hep derim ben büyüdüğümde çok küçüktüm diye. şimdi biniyorum o dönme dolaba. her yaz giderim yalnız başıma. bir günümü gençlik parkında geçiririm muhakkak. gerçi çoğuna binemem korkarım ama olsun. severim lunaparkları. haşlanmış mısır en çok orda tat verir bana.