bugün

gerçek bir olayın öyküsüdür.

Soğuk hava yerdeki karın da etkisiyle sanki kendini daha fazla hissettiriyordu.Gözleri dalgın ,o çocukluğunda çok sevdiği bastığı zaman karın çıkardığı sesi bile duymadan yürüyordu.Aklında yankılanırcasına kulaklarının duyduğu tek bir ses vardı:

-neden?

Üç dört yaşlarındaydı, hayal meyal de olsa hatırlıyordu, doğum gününü kutlamışlardı, komşuları vardı Meral teyze pasta getirmişti, kısa da olsa evin duvarlarının pek de alışık olmadığı gülüş sesleri duyulmuştu.Sonra akşam odasında uyuyor taklidi yaparken dinlemişti, annesi ve babasının bir birlerine bağırışlarını, o anda duyduğu ama anlamlarını çok sonra öğrendiği küfürleri.

Hava az önce aydınlanmıştı oysa ki karanlık bir türlü gitmiyordu sanki içinden bir yerlerden, o ise sadece yürüyordu kulaklarını kaplayan o tek ses ile.

ilk karnesini almıştı o gün, öğretmeni başını sıvazlamış, aferin demişti. arkadaşlarının anneleri babaları gelmişti okula, o ise bir an evvel eve gidip aferinlik karnesini göstermek istiyordu. O heyecanla gitmişti de eve, tam kapıyı çalacakken içerden gelen gürültüler, minik elini alı koymuştu. Sonra ard arda bir şeylerin kırılma sesleri geldi ve kapı birden açıldı, babası küfürler savurarak çıktı ve gitti. Korkmuştu, bir an kapıda bekledikten sonra içeri girdi, odanın ortasında kırılmış eşyaların parçaları saçılmıştı, annesi yarı ağlar, yarı babasından duyduğu küfürlere benzer laflar eder vaziyette kanepede yatıyordu, ne babası ne de annesi onu görmemişlerdi bile o da tek elinde sürpriz olsun diye arkasına sakladığı karnesini aldı, yatağına gitti, her zaman ki gibi sessizce ağladı ve ilk kez o gün duydu o sesi:

-neden?

Yolunda yürürken birkaç selam sesi duyar gibi oldu, cevap vermek aklına bile gelmedi, kısa ve sert adımları sadece biraz daha hızlandı, cevapsız sorusu ile baş başa yürümeye devam etti sadece.

On yaşındaydı, okulda arkadaşları yılbaşı gecesi aileleriyle birlikte nasıl eğlendiklerini anlatıyorlardı, kimisi evde oynanan tombaladan, kimisi yenen yemeklerden, kimisi beraber gidilen eğlencede ki müziklerden bahsetmişti.O ise babasının ağzından alkol dolu salyalar saçarak eve yabancı bir kadınla gelişini, annesinin mutfaktan ekmek bıçağı kaparak onlara saldırışını, babasının annesini tekmeleyişini hatırlıyordu sadece çünkü o anda kendini içeride ki odaya kaçarak kilitlemiş ve yastığın altında kulaklarını tıkamaya çalışırken uyayakalmıştı.

içinde garip bir titreme vardı, hava soğuktu, yürürken bastığı kar dolu yolların bir kısmı buz tutmuştu, yeni yeni kar da yağmaya başlamıştı ama o biliyordu ki o zaten eskiden beri alışık olduğu titremenin bunlarla ilgisi yoktu.

Sabahları babasını hiç görmüyordu artık, annesi de hep uyuyordu, kahvaltı bile hazırlamaz olmuştu artık, dolapta bulduğu yarı küflü yiyeceklerle karnını doyurmaya çalışırken annesi kalkmış mutfağa gelmişti, kahvaltı için geldiğini zannetmişken annesinin yüzüne bile bakmadan söylediği sözlerden sonra o tuhaf titremeyi içinde ilk kez hissettiğinde henüz 13 yaşındaydı:

-ne zıkkımlanıyorsan sessiz ol, sonra defol git, baban olacak şerefsiz yüzünden bir de sen başıma belasın bıktım be.

Ağlamak doldu içinin her yerine birdenbire, hızlı hızlı yürürken birden durdu kaldı, ağlamayacaktı, bekledi, sıktı dişlerini ağlamayacaktı, ağlamadı da devam etti yürümeye.

Babası artık eve hiç gelmez olmuştu, annesi de neredeyse artık hiç konuşmuyordu bile onunla, arada bir yemek olursa oluyordu olmazsa ise açlık vardı artık, cebinde para olmayalı çok ama çok uzun zaman olmuştu, imkansızlıktan okula da gitmez olmuştu, mahalleden komşuları Remzi amca bu duruma çok üzülmüş , sanayide dükkanı olan eski bir arkadaşına rica etmiş ve onu oraya çırak olarak başlatmıştı.Ustası iyi kalpli bir adamdı, onun için sanki yeni bir başlangıç olmuştu, içine girmiş olan titremeler sanki kaçmışlardı bir yerlere, eve karın tokluğuna yetecek para da getirmeye başlamıştı, sanki onunla konuşmayı unutmuş annesi bile değişmiş, yıllar sonrasında ilk defa gözlerine bakmaya başlamıştı konuşurken.

Ağlamamak için dişlerini öyle sıkmıştı ki , dipleri uyuşmuştu ama sanki kalbi de onlarla birlikte uyuşmuştu, tuhaf bir hissizlik vardı damarlarında, neden sonra kulaklarında o ses yankılandı binlerce kere aynı anda.

Bir gün eve bir postacı tebligat getirdiğinde yaşı 16 yı geçmişti.Annesi imza karşılığı teslim aldığı zarfı açıp okuduğunda yüzüne o eski karanlık renk gelmişti birden bire:

-baban olacak orospu çocuğu boşuyormuş beni.

Duyduğu cümle epeydir ortalarda olmayan o kötü titremeyi davet etmişti tekrar sanki içine. Babasını birkaç yıldır görmüyordu ama o geçen yıllar boyunca babasının döndüğü ve annesiyle birlikte mutlu bir aile oldukları hayalini yaşamadığı tek bir gece bile olmamıştı, ilk defa o gece bu hayali kuramadı. ilk defa dua etmeden uyudu o gece.

Hızlıca yürürken ayağı sanki bir şeylere takılmışçasına sendeledi, durdu, arkasına dönüp bakacak oldu ama bakamadı, o titreme öylesine sarmıştı ki ruhunu, dönüp bakacak mecali de yoktu aslında, başını kaldırdı önünde ki yola baktı ve her adımında aynı soruyu duyarak devam etti yürümeye.

Annesi bir gün Hasan amca diye birisi ile geldi eve, uzaktan akrabaları olduğunu söyledi. Hasan amca sık sık gelmeye başladı eve artık o günden sonra.Bu durumdan rahatsızdı ve bir gün annesine bunu söyledi.Annesinin sözleri ard arda bıçak darbeleri gibiydi:

-lan babasının piçi sen ne zaman adam oldun, söz sahibi oldun, bundan sonra ben onunlayım, canın istemezse siktir git babana.

Babasının nerede olduğunu bilmiyordu, zaten bilse de gitmezdi. Annesiyle babasının duruşma günleri geldi çattı, kendisi de şahit olarak dinleneceği için yıllar sonra babasını o gördü. Ama o gün karanlıkların en büyüğüyle de tanışacağı gün olacaktı aynı zamanda. Annesi de babası da velayetini istemiyorlardı, o en kötü kavga günlerinde bile, yatağında, yorganının altında sessizce ağlayarak barışmaları işçin dua ettiği, tekrar birgün aynı arkadaşları gibi mutlu bir aile olmak için bir araya geldiklerinin hayallerini kurduğu bir tanecik annesi ve babası onu istemiyorlardı.Duruşmadan sonra annesi ile eve geldi, Hasan amca evde bekliyordu, annesi ile içeri gittiler kısa süre sonra Hasan Amca geldi:

-Ustanla konuştum seni bekliyor.

Hiçbir şey sormadan döndü ardını ve çıktı kapıdan. işe geldiğinde Rıza usta aldı onu, küçük yazıhanesine girdiler:

-bak oğlum bugün Hasan denen adam geldi, annen göndermiş onu. Sana bakmaya imkanları yokmuş, zaten başka şehre taşınacaklarmış. Babanın yanında kalma durumun var mı?

-yok, o da istemiyor beni.

diyebildi boğazını boğacak gibi çıkabilen sesiyle.

Rıza ustası çok tecrübeli ve olgun bir adamdı, içi kan ağlıyordu ama onu da daha fazla moralden düşürmemek için dik görünmeye çalışıyordu:

-anladım, herkesin bir kaderi var oğlum, bak çok akıllısın sen, bu işin ilerde ustası olur kendini kurtarırsın merak etme, artık kendi hayatına bakacaksın, ben de sana elimden geldiğince destek olurum merak etme, şimdi sana kalacak bir yer ayarlayalım önce, hayatta her şey insanoğlu için senin de kaderin buymuş evladım.

Nefes nefese kalmıştı, çok mu hızlı yürümüştü, yok ondan değildi, biliyordu onu yoran içindeki bir türlü dinmek bilmeyen titreme, bir de beynini kemiren soruydu, son bir gayretle yürümeye devam etti.

Rıza usta onu bir kimsesizler yurduna yerleştirdi, yeni elbise bir çiftte yeni kahverengi nubuk bot aldı. On kişinin yattığı bir koğuştaki ranzasının alt katında, ilk gece gözünü bile kırpmadı, anlamaya çalışıyordu, neden buradaydı, neden yalnızdı, neden artık hiç durmadan titriyordu neden, neden, neden..
Aradan bir hafta geçmişti sabahları işine geliyor, çok az konuşuyor işini de kusursuz yapıyor, akşam olunca yurduna gidiyor, ve gece o amansız sorularına ve titremelerine boğuluyordu. Bir gece yine sabaha kadar uyumamıştı.

Nihayetinde soğuk karlar üzerinde içinin titremeleri ve karanlıklar içinden kopup gelen sorularıyla birlikte dükkanın önüne kadar gelmişti. Anahtarıyla koca kapıyı gıcırtılar içinde açtı.Düzenle asılı olan iş tulumunu giyindi, Dükkanın ortasında ayakta öylece durdu,bekledi, bekledi.Çok tuhaftı artık titremiyordu içi, hatta o amansız sorusu neden in cevabını da hiç ama hiç merak etmiyordu.Gözleri hafif ağlamaklı bakıyordu ama dudağının kenarında minik sanki gizli bir gülümseme belirmişti.

Rıza usta her sabah olduğu gibi aynı saatte elinde üç dört simit dolu poşetiyle dükkana gelmişti. Kapıdan içeri girdiğinde sanki birdenbire iki ayağını birden çiviyle çaktılar yere, elinde ki simit dolu poşet yere düşüverdi, birkaç saniye nefes bile alamadı sanki, dükkanın tavanından sallanmış olan bir çift kahverengi nubuk botu gördüğünde. Sonra ağzından tek cümle zorla dökülüverdi:

-Vah Ahmet'im, ne yaptın sen.

Sanayi esnafı ile cenazeyi indirdiler, acilen aralarında para toplayıp bir mezar satın aldılar. Rıza ustanın içi elvermedi, bir şekilde Ahmet'in annesine ve babasına ulaştı, durumu ve cenazenin yerini bildirdi, ikisinden de aldığı gelemeyecekleri cevabı ise Ahmet'i dükkanda asılı gördüğü ilk andan çok daha fazla kanını dondurdu. Gerçekten gelmediler de, esnaf garip Ahmet'in cenaze namazını kılıp ,mezarına defnettiğinde, daha on yedi yaşındaydı.

Aradan bir zaman geçtikten sonra Rıza usta o mide bulandırıcı telefonu aldı. Arayan Ahmet'in annesiydi, Ahmet'in o ay içeride birikmiş parasını istiyordu, Rıza usta çok ağır hakaret ederek telefonu kapattı, yetmedi aradan birkaç gün sonra Hasan geldi dükkana ve aynı talebi dile getirdiğinde Rıza usta ucuz kurtuldu, ucuz kurtuldu çünkü fırlattığı levye şans eseri Hasan'ın başına saplanıp onu öldürmeden sıyırdı geçti.O günden sonra Rıza usta'yı bir daha rahatsız eden olmadı, devletin dışında tabi, çünkü devlet on yedi yaşındaki birisine dükkan anahtarı verdiği için Rıza ustaya tazminat davası açtı.

Dava halen devam ededurmakta olsun, Rıza usta da halen düzenli olarak esnafla birlikte satın alıp yaptırdıkları mezarında garip Ahmet'i ziyaret edip, duasını okumakta.

O anneyle baba mı?Onlar da cehennemin kapısından geçecekleri günü beklemekteler muhtemelen.

edit: öykü bizzat şahsım kalemine aittir fakat daha önceden word formatında yazdığım için oradan kopyaladım, çıkan aksaklıklar ondandır, ancak gerekli kontrol sağlanıp düzeltilmiştir.
(bkz: hayata dair iç burkan detaylar)
(bkz: yazıklar olsun) demeyi unutmuşum da.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar