bugün

yirmibirinci yüzyıl komplekslerini, bütün geleneklerimize, tarihimize, dinimize, kültürümüze velhasıl-ı kelam bizi biz yapan bütün değerlerimize saldırabilmek için referans alan sözlük yazarlarına karşı naif bir sitem ifadesidir.

neredeyse bizim dışımızdaki tüm dünyalılar, medeniyetlerinin köklerini tarihin en eski çağlarına dayandırmak için, acz içindeki milliyetlerini yokluyorlar. mesela bir helen kimliği mensubiyeti (şuuru) 10-11. yüzyıllarda ortaya çıkmasına rağmen, batı helenizmin tarihini kendi tarihi gibi yazıyor. romanın ihtişamı bugün bile gözlerini kamaştırıyor. pers medeniyeti, çin medeniyeti...olimpiyatların açılış ve kapanışını seyredenler doğunun da aynı haklı heves içinde olduğunu bir kez daha anladılar.

ancak bizim gibi, tarihi 40 parçaya bölünmüş ve genç nesillerine sağlıklı öğretilememiş milletler ki, tıpkı sanayide, bilimde, felsefede vb. alanlarda üretmeden tüketmeye alışık oldukları için, kültürde de aynı alışkanlıkları nüksediyor. ne zaman klasiklerimizden bahis açılsa, ne zaman bin yıllık bir adetimizden söz edilse, "bu yüzyılda hala mı?" sorusunu soran birisi çıkıyor!

bu yüzyıldan önceki her şeyimizi silip atacaksak yerine neyi ikame edeceğiz? 21. yüzyılda türk medeniyeti olarak, bırakın dünya uluslarını, kendi insanımıza sunduğumuz ne var? biz tükettiğimiz kadar hızlı üreten bir nesil değiliz malesef. öyleyse bu yüzyılın modasına uyarak bir kenara attığımız her değer medeniyetimizi fakirleştirecektir.

pek tabi ki bu sitem, "ölen ağabeyin eşini kardeşi eş olarak alsın" gibi bir beklentinin ifadesi değildir. ancak, "bu zamanda dede efendi dinlemek de neyin nesi?" gibi, yokluğu medeniyetimizi fakirleştirecek değerler de bu kadar kolay harcanmamalıdır.

bir medeniyet, asırlar boyu sadece insan boğazlayarak oluşmaz. dünyanın 6-7 yaşayan büyük medeniyetinden birisi olan türk medeniyeti de böyle bir medeniyet değildir. kimi zaman divriği ulu camii üzerindeki zerafeti, kimi zaman tamburi cemil beyin ruhaniyetini, kimi zaman mustafa kemal'in hürriyet aşkını, kimi zaman fuzuli'nin sevdasını, kimi zaman semerkant'ın mamuriyetini ama illa ki her zaman bir kıymetimizi hor gören, anlamayan, kıymet vermeyen, burun kıvıran birileri çıkıyor.

eski bir kültür bakanımızdan şöyle bir hatıra dinlemiştim:

bir resmi ziyaret için macaristan'a giderler. havaalanından karşılandıktan sonra kalacakları yere giderken bir asker heykeli görür ve yanındaki meslektaşı kültür bakanına kim olduğunu sorar. macar kültür bakanı, falanca komutan diye cevap verir. bizim kültür bakanımız, hangi faydaları sağladığını öğrenmek isteyince, heykeli dikilen askerin çok savaşlar yaptığını ancak hiçbirini kazanamadığını söyler. bakanımız biraz şaşırır ve o halde heykelini niye diktiklerini sorar. cevap enteresandır:

- o, bu ülke için savaştı. hiçbirini kazanamamış olsa bile, bizim tarihimizin bir parçasıdır...

laf uzayıp gider. demek istediğim, sabah akşam biz şöyle büyük milletiz, böyle büyük milletiz diye gezinelim değil. tarihin en büyük medeni miraslarından birinin üzerinde oturuyoruz. hatasıyla sevabıyla bu miras bizim, bu mirasa sahip olduğumuz için dünyada "türk" olarak kendimizi ifade ediyoruz. bu köklerden güç almadan yarını inşa şansımız yok. tabiatı icabıyla, bu mirası reddetmek gibi bir lükse de sahip değiliz.

o halde, tarihin bir bütün şeklinde devam edegelen çizgisini iyi anlayabilmeli, kendimizi hor görmeyi bırakıp, sahibi olduğumuz medeniyeti geliştirerek insanlığa katkıda bulunmalıyız.

bunun aksi, başkasının ürettiğini tüketmek için var gücüyle çalışan, üretebildiklerini başka bir kültürün devam edebilmesi için harcayan bir topluluk olmaktır.

bizim 21. yüzyılda en çok, kendimizi yeniden tanımaya, güvenmeye ve çalışmaya ihtiyacımız var. mustafa kemal'in dediği gibi:

türk övün, çalış, güven!