bugün

bazı anlar vardır. yaptığınız ya da yapmadığınız bi şeyden dolayı sonrasını asla bilemeyeceğiniz anlar. geçmişte kalan ama asla geçmeyen anlar. alternatif bir hayatın doğmadan öldüğü anlar.

bu hikaye asya isminde geçmişte kalmış biri için alternatif yarın kurgusu içerir. sonay gerçekten geçmişte kalmıştır.

siyah sokakları neon ışıkların parlattığı bir gece, her şey ıslanmıştı. az önce sırılsıklam girdiğim o yerden çıkıyordum. bi sigara alacaktım hepsi bu.
sokağın karşısına geçtim. dövmeleri bileklerinden taşmış bir genç adama "bi chester light" demek üzereyim.

bir koku.
cennet böyle kokuyor olmalı. o anlık baş dönmesinden sonra burnuna gelen ilk kokuyu düşün.
"bi tane kent" diyor.

bu ses?
neden bilmiyorum aklıma sonay geliyor. ama sonay çok eski de kaldı. sonay'ı gördüğüm tüm saatlerin en az yarısında onun şarkı söylediğini söyleyebilirim.
konuştuğumuz zamanlarda ise erkekler, kızlar ve penis boylarından konuşuyordu. fakültenin yarısıyla seviştiğini düşünebilirdiniz ama genelde yalnızdı. sonay küçük penisler kadar nefret ettiği bir şey olmadığını söylüyordu. artık o kadar çok duymuştum ki kızarmıyordum.

bileğinde bileğini kavramış bir el dövmesi olan genç adam üzerinde her renkte kent yazan karton kuruları gösteriyor. ve "hangisi" diyor.
rafın en alt sırasında en az beş farklı renkte kent yazısı var.
"o soldaki" diyor "ama akciğersiz olsun"

belli belirsiz gülüyorum. ama belli oluyor.
"üzerinde" diyor "akciğer resmi olanlara dayanamıyorum."

sanırım bana söyledi. ona doğru dönüyorum. gülüşümü bozmamalıyım. kızardım mı? yüzüne bakıp hızlıca başımı geri çevirmeliyim.
"iki tane olsun" diyor.
yüzümdeki gerginlik gevşiyor. her saniye gülüşüm biraz daha soluyor ve yok oluyor.
kocaman siyah gözler. uzun siyah kirpikler taşıyan ve her biri on ton ağırlığında olması gereken göz kapakları.
"bir paket sigara için on dakikadır yürüyorum."
dudaklarının arasından konuşuyor. dudaklarını biraz aralasa ilk derin nefeste tüm şehri içine çekebilir.
kafamı önüme çeviremiyorum.
hava geriliyor, az önce her şeyi ıslatan yağmur aniden başlıyor. önce bir kaç büyük damla ve diğerleri.

herkesin hayatında önemli birileri olmuştur. ne biliyim ilk aşk falan, hiç unutulmayacak biri.

sonay ve ben minibüsteyiz, kampüsten çıkıyoruz. en arka koltuğun kapı tarafındayız ve etrafımız yirmili yaşlarda insanlarla çevrili. sonay "gerçekten büyük penisi olduğundan emin olsam" diyor "kuddusi hocayla bile sevişirdim" acaba susmalı mıyım? belki devam etmez. neden başkalarının yerine utanıyorum? ya da konuyu mu değiştirmeliyim?
kesin yüzüm kızardı.

bazen ne yapmam gerektiğini bilmediğim anlar olur. işte bu o an.

"bir paket sigara için on dakikadır yürüyorum." diyor.
bazen dünyanın en saçma cümlesi de olsa bi şeyler söylemen gerekir. işte bu o an.
ve evet, ben çok güzel susarım.

"bana" diyor sonay, "yeni evini göstermedin"

"bana da bi chester light verir misin?" diyorum ve gelecek yere yığılıyor. kontrol etmenize gerek yok o öldü.

bi dakika, bi dakika.
alternatif bir gelecek olabilirdi.
belki tam hatırlayamadım. şöyle devam ediyor da olabilir.

"çok yürümüşsün" diyorum. "ismim uygunsuz biri."
"asya" diyor.
"karşıdaki cafedeydim." diyorum, "yağmur başladı ve kaçabileceğimiz en yakın yer orası"
"nasıl yani" diyor.
"yani yağmur durana kadar" diyorum. "bi şeyler içebilir ve sonra gidebilirsin."

alternatif geleceğin nabzını hissedebiliyorum.
bira ve sigarayı aynı anda içebileceğim yerler olduğu için türk kültürüne şükretmeliyim.

"yalnızdım ve bazen sıkıcı olabiliyorum. gelmen iyi oldu" diyorum. "en az artı 600 sn değerinde"

çantasının fermuarını açıyor ya da kapatıyorken yüzüme bakıyor. sanırım açıyor.

"aaa şöyle anlatayım. bazen herkesin yaşam süresinin saniye cinsinden bir sayıyla yanında yazdığını düşünüyorum. her saniye birer birer eksilen bir sayı. bu hisse doktor programlarını izlerken kapıldım. "her içtiğiniz sigara ömrünüzden 1 dk çalıyor" diyen şu şovmen doktorlar. bi sigara yakıyorum ve 60 sn birden eksiliyor. bi yudum bira ve -20 sn daha. ve mesela spor yaparsan 15 sn artan büyük bi kronometre gibi" diyorum.

neden saçmalıyorum? kızardım mı? -50 sn.

ağzında sigara var ve çantasını karıştırıyor. "ilginç" diyor. sigara yanıyor, çakmak arıyor olamaz. "ee trafik kazasında ölürsen -500 milyar saniye mi oluyor yani" telefonunu arıyor olmalı. kasılacak bi durum yok. bi bira daha içecek ve önümüzdeki bin yıl görmeyeceksin. rahatla.

"onun gibi bi'şey" diyorum.

asya "benim de aklıma bazen böyle şeyler gelir." diyor, "ama benimkiler biraz daha farklı"
"merak ettim" diyorum.
+20 sn
"erkek arkadaşımı tehdit etmek aklıma gelmişti" diyor, "eğer para vermezse bütün arkadaşlarıyla sevişeceğimi söylesem ne olurdu acaba" diyor ve baya güzel gülüyor.

o kadar güzel ki. yarın cosmopolitanın kapağında görsem şaşırmam. bu kadar güzel bir kadının ne gibi bir derdi olabilir ki.

sonay bana bir hafta boyunca çıktığı erkeklerin penis boylarından bahsettiği haftadan sonraki ilk görüşmemizde aslında bakire olduğunu söylüyor. bütün geçmiş iki sene ve onca erkekten sonra "ya muhabbet olsun diye" diyor.
aynı akşam sonay'ın doğum günü ve yeni erkek arkadaşının evine gidiyoruz. ev kalabalık her yer şişe dolu. bi dünya abaza erkek ve kadın içecekler ve gecenin sonunda kendi evlerinde mastürbasyon yapacaklar. bi kaç kişiyle tanıştırıldım ve son olarak esas oğlanın odasına girdim. uzaktan odasını duvar kağıdıyla kapladığını düşünebilirdiniz.
odasının her santimetre karesi porno dergilerden kesilmiş fotoğraflarla kaplı böyle bir adamın kız arkadaşıyla iki senedir düzeyli bir ilişkiyi sürdürebilen ben mi?
yoksa bu ben mi? hangisi daha acıklı? eksi 300 saniye daha.

asya'ya "para kazanmak için çok daha kolay yollar var" diyorum. bi sigara daha yakıyorum. eksi 60 saniye.
"mesela sigara içtiğine göre amatem'den bu parayı alabilirsin" diyorum. hayatımda hiç bu kadar dikkatle dinlendiğimi hatırlamıyorum. asya birasına uzanırken bile o kocaman gözlerini benden ayırmıyor.
"yapman gereken tek şey amatem'e gidip sigarayı bırakmak istediğini söylemek. senden biraz kan alacaklar ve bağımlı olup olmadığını kontrol edecekler. ve tebrikler, "sigara içiyorsun ve bu yüzden önümüzdeki hafta gelip 2 kutu champix'ini alabilirsin" diyecekler. bunlar sigara bırakma ilaçları. sende tanesi 190 tl olan bu ilaçları bi eczaneye tanesi 90-100 tl den vereceksin hepsi bu" diyorum.

bu kadar güzel gülebilen ne olabilir ki. melekler gülüyor olmalı.

asya "ee tabi bunu sadece bi kez yapabilirsin" diyor.

"hayır" diyorum "yanılıyorsun".

"neden?" diyor sonay, "bi erkeğin penis boyu dışardan fark edilemez mi yani?"
"onu bilmiyorum" diyorum "ama el ve ayak boyuyla ilgisi olmadığına eminim"
sonay"ya burun boyu" diyor " ya da baş parmak uzunluğu ne bileyim, bi oran olduğuna eminim diyor."

sonay böyle şeyler konuşurken ela gözleri daha bi parlak görünüyor. polo cafeye doğru gidiyoruz. sonay haftanın 3 günü orada şarkı söylüyor. bu kadar kısa boylu bi kız için gerçekten inanılmaz bi sesi var. ben şarkısı bitene kadar oralarda oluyorum. bazen beş on dakikalığına dışarı çıktığım oluyor. bazı şarkılara katlanamıyorum, bazı şarkılara ise dayanamadığımı biliyor. sonay gibi birine aşık olmak için fazla gencim. ve bi sigara daha yakıyorum. eksi40 ve eksi 60 saniye daha.

asyanın yüzüne "merak" yazsaydınız yine de bu bakışını ifade edemezdiniz.
asya "nasıl yani" diyor "istediğin kadar ilaç alabiliyo musun?"

"evet. yani hayır bir kimlikle sadece 2 kutu alabilirsin. ama kimlik bulmak pek zor bi iş değil. hatta senin gibi birisi tc kimlik numarasıyla bile bunu yapabilir. sana kimlik soracak bi doktor henüz görmedim. yani senin kadar güzel biri." diyorum. kızarmış olabilir miyim? "otobüs, metrobüs, tren istasyonlarının gişelerinde sahibi görürse alsın diye cama tutturulmuş kimlikler görürsün. o kimlik sahibini tanıdığını, ona verebileceğini söylersen onları sana verirler. daha iyisi ise savcılıklara gidersin. hani adli sicil kaydı bakılan yerlere. orada insanlar kimlikleriyle işlem yaparlar ve hergün onlarcası kimliğini geri almadan çeker gider. ya da trafik sicil işlemlerinin yapıldığı yerler. kaymakamlıklar, nüfus müdürlükleri, evlenme daireleri, kimlikler ve o kimliklerden "beni tanıyorsun" diye bakan adamlar ve kadınlarla doludur."
endorfini ya da adları her neyse kanıma katıldıklarını hissedebiliyordum +80 saniye.

asya"bunu hiç yaptın mı?" diyor.

"daha iyisini yaptım" diyorum.

not:devam ikinci entry olarak yazıldı.
istek üzerine benzer şeyler yazmaya devam ediyorum.(yoğun istek demek isterdim ama bir yılda toplam 3 kişi) ve bu yazı seyyar motto için olsun.

"daha iyisi mi?" derken gözleri büyüyor.
bi an için gözlerinin bütün odayı kaplayacak kadar büyüyeceğini "keşke içinde kaybolsam" diyeceğim bir karadeliğe dönüşecebileceğini düşünüyorum.

"evet" diyorum "tıp fakültesine gittim."

asya birden geriye yaslanıyor ve "siktir git ben de dinliyorum" diyor. "şimdi sen doktor musun?"

keşke onursuz bir aşık olabilseydim. o zaman kronometremde hangi sayının yazdığının bir önemi olmazdı. keşke sana yalvarabilecek kadar yürekli olsaydım.

"ordan bir kaç doktorun ismini not aldım hatta birine reçete bile yazdırdım."

umursamaz merak diye bir şey olduğunu asyanın "eee" deyişinden öğrenebilirsiniz.

"bir doktorun kaşe ve imzası olan kağıt parçasına reçete denir ve bu resmi bir belgedir. yıllarca doktorluk yapsan da benim kadar çok reçete yazamazdın" diyorum.

asya ne zaman çantasını sandalyesinin arkasına taktı ne zaman dirseklerini masaya koydu ve ne zaman eğilerek bana bu kadar yaklaştı emin değilim ama şu an kalbim 150 üstü atıyor ve en az +400 sn değerinde.

kuddusi hoca derste ve her zamanki kendinden emin memurluğu ile tahtayı doldurup boşaltıyor. kuddusi hocaya ne zaman baksam onu soru sorarken görüyorum. "aksonları saran miyelin kılıf hasar görseydi ne olurdu? miyelin kılıfın sinir hücreleri arasındaki elektrisel iletiyi hızlandırdığını göz önüne alarak cevaplayın."

sonay "sana inanmıyorum" diyor. "Bir yıldır kimseyle sevişmedin mi yani? istesen ben verirdim." kesin olan bir şey varsa o da sonay'ın bana karşı hep açık olduğudur.

yine yüzüm kızardı buna eminim. yüzüm kızardığı zaman kendimden nefret ediyorum, kendimden utanıyorum. utandığım için yüzüm daha da fazla kızarıyor ve bazı insanlar buna kısır döngü diyor.

asya'ya "bir doktorun reçetesini aldığında onun kaşe örneğini de almış olursun. bu kaşe örneğini bir matbaa ya da kaşeci 15 tl karşılığı kaşeye terfi ettirir. sadece bir saat içinde sana o kaşeyi yaparlar." diyorum.
asya ağzımdan çıkanları öyle dikkatli dinliyor ki bi an için bademciklerimi görmeye çalıştığını düşünüyorum.

elinde bir sürü hasta karnesi olan bir eczacı tanıyorsan artık istediğin kadar çok reçete yazabilirsin.

sonay "biliyor musun diyor yüzün kızarmadan önce boynundan yukarı doğru kanın çıkışını görebiliyorum" kulağıma eğiliyor ve fısıldarmış gibi yaparak "ve şimdi olduğu gibi bu beni ıslatıyor" diyor "bu canlılık belirtisi inanılmaz"

yüz ile penis arasındaki mesafeyi kan ne kadar sürede kat edebilir? sempatik sistemi göz önüne alarak cevaplayın?

gerçek şu ki hep sonay'ı sikmek istedim ama bunu asla yapmayacağım ve bunu sonay da biliyor. bu yüzden o kadar rahat ki. köpek balığının ağzının içinde dolaşan küçük balık kadar, su aygırının sırtındaki kuş kadar rahat.

asya "sen hayatımda gördüğüm en garip tipsin" diyor. sanki bana hayvanat bahçesindeki egzotik bir hayvanmışım gibi bakıyor. akvaryumdaki en renkli balıkmışım gibi.

asya'ya "ne güzel" diyorum "bu günün sabit turisti sensin"

gülüyor... göz kenarları geriliyor. dudakları, sesi...
Kendimi toplamalı mıyım? kaçıncı biradan sonra hala bu otokontrolü nasıl başarıyorum?

"sabit turist mi?" diyor. "bu da senin uydurduğun kronometre gibi bir şey mi?" gülerken dudaklarının kenarında oluşan çizgi beni ağlatabilir.
lütfen sen gülerken öleyim. lütfen şu anda kalp krizi falan geçireyim. lütfen akut katatonim olsun. lütfen bana sarılman gereksin. lütfen o sırada istanbul'a metaor çarpsın.

"turist gibi ama bi yere gitmiyorsun? turistler gibi... ait olmak istemediğin yerlere gidersin, orda yaşamazsın sadece bulunursun, vay be dersin, şaşırırsın ve biter. sonra eve dönersin. asla onlardan biri olmak, oralı olmak istemezsin. farklı olanı ararsın, bulursun ama onunla hiçbir şey yapmazsın. yüzeysel bir ilişki kurarsın ve sıkılmana bir dakika kala gidersin." diyorum.

ve hiç susacak gibi görünmüyorum.
aklıma hep böyle şeyler geliyor diye bunları anlatmak zorunda mıyım? yeni açılan alış veriş merkezinden, madonna konserinden, isterse onunla her yere gideceğimden bahsetmek dururken...
neden böyleyim ki?

ve bir kadından hoşlanıyorsanız onu sabit turist yapmamalısınız çünkü en egzotik hayvan için bile hayvanat bahçesinde yatan birini göremezsiniz.

sonay ı kantinde gördüm her zaman ki yerimde oturuyorum. ve sonay kantin kasasında aldıklarını ödüyor arkadan da olsa tanırdım ama şimdi o olduğundan emin olmaya çalışıyorum. saçlarının altını boşaltmış: saçlarını kulak hizasından yukarıya doğru dört beş santimlik bi bölümünü 3 numara kesmiş ve geri kalan saçını at kuyruğu yapmış. siyah deri montu beline kadar ancak geliyor. bu küçük bedene küçük gelen montu anlamaya çalışıyorum.

keşke onu 10 sene sonra tanısaydım. sonay aldıklarıyla yanıma geliyor ve "saçlarım nasıl olmuş" diyor.
cevap vermeden çantasını masaya koyup aralıyor ve ne olduğunu sonradan öğrendiğim, sigara pakedine sarılmış bir çeşit uyuşturucu gösteriyor.
"bizim için aldım" diyor.

not: her zamanki gibi kontrol etmedim. kopukluklar ve yazım hataları için yıllar sonra görecek kişiler kusura bakmasın.