bugün

bir ara okuduğum bir yazının konusudur. esasen piyasada iş çok da, şimdinin gençleri çok şımarık da, iş beğenmiyorlar da...öyle bir şeydi.

bunu kızıma söylediğimde kendisinden ve birkaç arkadaşından örnekler verdi böyle ama ne örnek vermek, güldür güldür, susturamıyoruz sayın seyirciler tarzında. bakın nelerden söz etti:

*en makul hayallerinin yerle bir olduğundan (eğitimine uygun, düzgün bir maaş veren, sigortasını yapan ve ilerleyen zamanlarda iş görüşmesi sırasında istediği işlerden çok fazla - çok farklı işler istemeyen bir işyerinde çalışmak)

*burnunun nasıl sürttüğünden (şunu yapmam, bunu istemem diyordum ya anne, geç onu, ne görsem başvuruyorum.)

*ortaya karışık bir şeylerden (iş ahlakı sizin gençliğinizdeki gibi değil anne, piyasa bildiğin gibi değil.)

*bir kız arkadaşından (orada ders vermişti ya anne, son maaşını ödemediler, ancak adliyenin kapısında çektirdiği fotoğrafı yollayıp, şimdi buraya girip sizi ihbar edeceğim dediği zaman tamam dediler. -bu arada, bilmem ama bu da her yere işlemez herhalde, burası işleyeceği bir yermiş demek ki.-)

*bir erkek arkadaşından (sınıfın en zekisi anne, bir ithalat - ihracat firmasında işe girdi, havalı da bir ismi var, finans bilmem neysi fakat maaş 1.500 -tam öyle olmayabilir ama 2000'den az-)

*bulduğu iş için şehir değiştiren bir kız arkadaşından (ağlaya ağlaya gitti anne, 2000 liraya bir iş bulsaydım da istanbul'da kalsaydım dedi ama olmadı.)

ve bir şeyler daha. ilerleyen zamanlarda şu sınıfın en zekisi olan çocuk var ya, o da işten çıkarıldı ve 1 veya 2 aylık maaşı ödenmedi. çok net hatırlamıyorum ama galiba bir gün sabahın erken saatlerinde şirketin bir işi için başka bir şehre gitmesini istemişler. olur demiş, ama parası yokmuş, taksi tutup havaalanına gitmek vb. bir şeyler için para çıkarmalarını istemiş. çıkaramayız demişler. birkaç gün sonra da işten çıkarmışlar. yuh, dedim, benden istese ben çıkarırdım, ithalat ihracat firması çıkaramıyor mu? çıkaramıyormuş.

kızımın da bir süre ingilizce dersi verdiği bir dersaneden (alanı bu değil ama ingilizcesi iyi) son 1 aylık alacağı duruyor hala. 1800 tl. boğazlarına dizilir diye umuyorum. tek kızımınki değil, bu gibi muamemelere uğrayan bütün gençlerin bütün paraları bütün o puştların boğazlarına takılır umarım. ve onları bu kadar serbest bırakan, bu kadar hesap sormayan sistemin de.

ha, gençlerin iş beğenmemesi gibi bir durum da vardır belki. bir kısmının, bir şekilde. ama 4 yıl veya daha fazla süre dirsek çürüttükten sonra eğitim aldıkları alana göre güvenli, sigortalı, makul bir ücret verecek ve maaşı aksatmayacak, bedavaya çalıştırmayacak, insanı "şunu, şunu ve şunu istiyoruz" diye işe alıp bir süre sonra "bunu, ötekini, berikini ve diğerini de istiyoruz" demeyecek bir işyeri aramanın adı da iş beğenmemek değil.

kızım söz ettiğim dersaneye ingilizce dersi vermek için alınmıştı, bir ara orada çalışan diğer birkaç kız çıkarıldı ve toz alması, cam silmesi falan da istendi kendisinden. kendisi marmara mezunu, 4 yıllık bir bölümden. ve bu toz almaması için sebep değil. hayat öyle bir şey getirir ki sırf toz alıp cam silmek üzere girersin bir yere. nereden mezunsan mezunsun mesela, şartlar böyle getirmiştir. ama ben böyle bir şeyden söz etmiyorum. hatta üstüne yüklenen herhangi bir ekstra işten de söz etmiyorum. üstüne yüklenen ve işin tanımıyla zerre kadar, bir damlacık bile alakası olmayan bir işten söz ediyorum.

gençlerine bunları, bu umutsuzlukları, bu haksızlıkları yaşatan sistemin allah belasını versin.
gençler iş beğenmiyor evet. ancak beğenmek zorunda da değiller.

ben sizden çok uzak birisi değilim. bu konuda söylemek istediğim bir kaç şey var naçizane. belki birilerine faydam dokunur. belki birilerinin bakış açısını değiştirebilirim.

öncelikle bazı hayati konularda her şeyi bir kenara bırakıp tamamen bireysel düşünebilmeyi, kendi çıkarlarınızı korumanız gerektiğini mutlaka bilmelisiniz. halkların kardeşliği, vatanın bölünmez bütünlüğü, neşe içinde bir aile, cıvıl cıvıl bir mahalle siz yoksanız olmaz. o yüzden hayati konularda şekil, tavır, fikir ve ideoloji ikinci plana atılmak zorundadır. bu insanlıktan çıkın demek değildir. bu, "ölmeyin amına koyayım" demektir.

bu düsturda yola çıktığında insan, eğer doğuştan fiziki veya zihinsel engele sahip değilse, kendisine asgari geçimi sağlayabilir, kısaca doğada hayatta kalabilir. belki altıpatlar silah yapamaz kendine ama en azından göt cebinde irice bir taş bulundurabilir.

şöyle düşünün; simyacı'yı okuyanlarınız vardır. bir yolculuğa çıkmanız gerekiyor ve o yolculuk sonunda büyük bir hazine sizi bekliyor. (kader bu, sizin de varoluş amacınız, kendi kişisel menkıbeniz bu varsayalım. ağlayacak değiliz herhalde.) bu yolculuğu tamamlamanız için bir çok çaba ve sıfır noktasından varış noktasına ulaşma gayretine gireceksiniz. elinizde ne uçak bileti var, ne banka hesaplarında bolca para... çırılçıplak vaziyette bir araziye bırakıldığınızı varsayın. ben gerçekten inanan her insanın bu halde bile o menkıbeye ulaşabileceğine yürekten inanıyorum.

öyleyse burada bizi engelleyen şey gerçekte nedir? başarıdan başarıya koşmayı, nasiptekileri elde etmeyi engelleyen, kişinin mutlu olmasının önüne geçen şey ne? siz buradan yaya halde mısır'a gitmeyi kafaya koydunuz da türk hava yolları mı size engel oldu? kıyamam... istersen oturup ağlayalım. hahahasiktir ordan. feribotla kıta değiştiren mültecileri hiç mi duymadınız? onları neden yasalar, devletler, havayolu şirketleri engelleyemiyor? onlar sizden daha mı şanslı? yoksa sadece gözleri mi kara?

ben önümüzdeki asıl engeli söyleyeyim; bize engel yine biziz. niçin? çünkü ben istediğim şeyi elde etmek için çıktığım yollarda konaklayan insanlar görüp yolumdan döndüm. onlara özendim, onlar gibi olmaya çalışıp amacımı unuttum. başkalarının kendi menkıbelerini gerçekleştirmek için çıktıkları kendi yollarına bakıp, onlara katıldım. halbuki o yolların sonunda sadece onlar için bir kazanç vaadedilmişti. benim için hiçbir şey yoktu orada. bunu göremedim. boşa kürek çektim, gitmemem gereken yerlere gittim. kendi kazancımdan çok uzaklaştım.

hem neden sürekli siz birilerine katılma hevesindesiniz? neden birilerine bakıp özeniyorsunuz? neden size kimse özenmiyor?

kaybedenler ağlar. ve kaybetmek kaybettiğini kabul ettiğinde gerçekleşir. çaresiz görünmemek için belki, belki egonuzu yenemediğinizden kaybetmeyi tercih ediyorsunuz. ezik görünmemek için yokmuş gibi davranıyorsunuz. eksikleriniz açığa çıkar diye oralara hiç yaklaşmıyorsunuz. iyi de nereye kadar?

gençlerin öğrenmesi gereken pek çok şey var. ve yolun daha çok başındalar. şimdi, bugün hayatlarını tamamen değiştirecek bir şeye başlayabilirler, vakitleri yeter. ancak miskin olmamak gerek. bir genç tecrübe de kazanır, para da kazanır, iş de yapar, iş de kurar. her şeye sahip olabilir dünyada. ve zamanla gelişir bunlar. ancak tek şart miskin olmamak.

18 yaşında bmw 3.20'ye binme arkadaşım. binme amına koyayım ölmezsin. buna kafa yorma, enerjini buna harcama. 25 yaşında metrobüse binmek, patrondan laf yemek seni öldürmez ama 50 yaşına geldiğinde öldürebilir. ya da sen onu öldürürsün bilemem. yani demem o ki, şimdi olmadığında odana kapanıp ağlarsan yarın da olmayacağını ben sana garanti ediyorum. istersen iddiaya girelim.

bir şeyler yap. gurur hariç.

naçizane.
Üniversite mezununun çaycılık yapmasını beklemek zaten saçmalık o kadar sene bölüm okuyacaksın sonra bölümünde iş bulamayacaksın ee o zaman neden bu kadar sene okudum diye isyan eder insan haklıdır da.