bugün

ah muhsin ünlü'nün annesini kaybettikten sonra yazdığı son şiiri. peygamberimize saygısından dolayı takım elbiseyle yazmıştır.

resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz

resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.
"sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm."
Bütün taşlar gibi vekarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
insanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın...
insanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
Öç alma zamanı diyorum şimdi
Parmaklarım aşkın tetiğinde
Akordeon çalıyorum
Belediye bandolarına inat
Postalsız ve çıplak ayaklı
Böğrüm bütün sınamalara açık
Biliyorum birden büyüdüm
Aynam ve süslü tarağım kırılınca

Ah! diyorum ah..!
O zamansız bayram şekerleri
Bütün çocukluğumu zehirledi

Huzuru kasıklarında arayan oğlanlar geçiyor
Yollara dökülmüş marşlarıyla
Arkalarında bir şair belki ismet Özel
Ellerinde bozuk paralar ve süt şişeleri
Bir de devlet bakışlı adamlar
Adliye koridorlarında patlıyor aşk
Pimi çekilmiş bir karanfil gibi
Gölgesi büyük kendi küçük kadın
Dudaklarında cücelerin ezberleri

Sızıyorum bir sokak lambası ışığı gibi
Pervazlarında şarkılar saklanan pencerelerinizden
Saçılıyor fotoğraflar orta yere
Saçlarınıza ilk beyaz düşmeden
Azı dişinizden önce çektirdiğiniz
Yaşamak ağrıları
Saçılıyor günah sandığınız bakışmalar
Tövbeleriniz ve şükürler

Ah! diyorum ah..!
O zamansız bayram şekerleri
Bütün çocukluğumu zehirledi.
bir bakışın yetti güzel
beni benden etti güzel
tenhalarda çok dolaşma
acımaz elin oğlu, siker bi güzel
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Victor Hugo
Gıza Bak Hele

Böyledir kısrağın deli çağları
Çalmadan oynuyo kıza bak hele
Ben yarattım diyo alçak dağları
Kafirin verdiği poza bak hele

Bilmem neyin nesi kimin sıpası
Çözüldü göynümün katmerli pası
Göğüs göğüs değil füze rampası
Şafak mı söküyo yüze bak hele

Ten değil mübarek akrın sıcağı
Koynuna girenin söndü ocağı
Bir kalçayı seyret bir de bacağı
Tornada çekilmiş dize bak hele

Üst yanı Asyalı alt yanı Frenk
Her adım atış bir başka ahenk
Ela mı bela mı bilmem ki ne renk
Şu cellat bakışlı göze bak hele

Dedi ki 'Nasibim senmişsin meğer
On bin kez maşallah demeden eğer;
Koklarsan solarım, nazarın değer'
Ağzından yel alsın söze bak hele

Dedim ki; 'Ne olur tenhaya gidek,
Gidek de feleği perişan edek'
'Say' dedi 'o halde saçımı tek tek'
Haspanın ettiği naza bak hele

Görenler altını ıslatmış derler
Yatağı göl etti döktüğüm terler
Yetişin; yanıyo bastığı yerler
Giderken koyduğu ize bak hele

Cemal Safi
planör.

sana uçak alamıyorsam
türkiye ekonomisi kötü gidiyor demektir.
ama düşün ve unut hemen şimdi
bisiklet ölüme inandırmaz insanı
sana uçak almak da istemem
motorların sesindeki aldatır bizi
kekeleyen acil iniş çağrısı kesin kez devrimdir
yanlış durakta inmiş iki eski dost olabiliriz
buysa çok güzel
odalara sığmazsak kardeşlik ne güne duruyor
ürpermek ebediyettir kaç buradan
şizofreni hırkaları dikiyor mühendisler
son hızla
giyince unutuyorsun
ben de kendimde bir şey var sanırdım
bir şey kaset kapaklarını şenlendiren
sezen resmi gibi ayıp
depresyon fırkası buna inanıyor
sonbaharla gelen melankoli
üzülmeni istemiyor
sana saçlarını tara dersem
rüzgârda atlılar geliyordur
ay karanlıkta incecik ve çok acayip deli olursun
benim suskunluğuma katılırsan
bunun da bir anlamı olur
ey çocukluğumdan kalma altıpatlarlar
ey atasözü söyleyen kadınlar birden yaşlanırlar
çık da gel kibirli ve çok kabahatli
yalnız yürürken yakışıklı
geberesiye horat etmek isteyen ben
sen benle çıkart şu güzelliğini çok fazla
çok fazla kaldır at saçlarını sevilmek için
çıldırasıya kitap okumak için
alabildiğine yeryüzünün kardeşi avuçlarımdaki ter
bakışlarımdaki bozgun
sana sevgimi grafikle anlatacağım artık
unutulmak için bile üşeniyorum şimdilerde
dünya resmen normal değil bana inanma
ama şuna inan
aşağıdaki grafiğe bakan olayı anlayacaktır
diyorsa birileri
tamam hepimiz devirmişiz
hepimiz başlığı yanlış okumuşuz demek ki
p sayısı,
lan bana ne deme
ör sen saçlarını
uçakları yüksele yüksele batan bir dünyaya
uzat yine de saçlarını
eski karizmam yerine gelirse
bir bilet alırız tek gidiş
dönemezsen türkiye tarihi acıları ansiklopedisinde bir madde verirler bize
biri esmerdi şair
birinin saçları uzamış da uzamış
karma ekonominin baş belası
iki anarşist yaşamış.

mustafa akar.

teşekkürler mustafa akar, teşekkürler kafa dengi.
Ekin ektim dize kadar
Gel gidelim bize kadar
Sana bir şey göstersem
Kasıktan dize kadar..
—

Antalya Sabahları

Güzel olur Antalya sabahları
Antalya Sabahları Akdeniz mavisi bir deniz
Pırıl pırıl gökyüzü
Ve gülümseyen güneş

Güzel olur Antalya sabahları
Birde Ekimse
Hafif bir meltemse esen
Değmeyin sabahın keyfine

Gülseren ONAY

Ah, ne güzel anlatmış..
ne de boktan bir gece
tıpkı dünki gibi
ve ondan önceki günki gece
ve daha önceki de...

ne de boktan bir hayatımız var
demir yığını arabalar, beton yığını binalar
gürültü, kalabalık, somurtan yüzler, her yerdeler...
ve kızlar... mini giyince hepsini unutturuyorlar hihöhih...

son mısra şakaydı, ne de boktan bir hayat gerçekten.
bîr piyâle aşk uzattım, içmesen hem meyliğe,
yanımda bir nefes otur, sussanda hem meyliğe...
güzel günler göreceğiz / nazım hikmet ran
Garibim
Ne bir güzel var
Avutacak gönlümü
Bu şehirde,
Ne de tanıdık bir çehre;
Bir tren sesi
Duymaya göreyim
iki gözüm iki çeşme.

http://www.youtube.com/watch?v=_ahudylAgfQ
'Yürü bre ehli deve endamını göreyim' diye başlayan neyzen tevfik şiiri. (bkz: mecnun)
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.

cemal süreya.
KAVGA ŞiiRi
adam gibi büyüyemedik
bir türlü şu mahalle de
ittiler bizi bir kavgaya
yine hergün olduğu gibi
yarım saat dövüştük
sonra...
eller yaralı,
gözler gökkuşağı,
yanaklar kıpkırmızı,
nefesler! soluk soluğa
ittiler yine bizi bir kavganın tamda ortasına,
görseniz,
yarım saat dövüştük.
ortalık toz duman,
bizlere lazım pansuman,
bir yumruk yedim,
aman allahım!
gözlerim karardı yere yığıldım.
sanmayın bana da acıdılar,
sağlam bir kemiğimi bırakmadılar.
reddini doldurursa avucuma kan gibi
kırmızı bir çığlıkla yırtılır dudaklarım:
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
kırılsa da baharı bekleyen pencereler
akrebin gözlerinden geçse de dehlizlerim
eski bir mezarlığa gömülmeden izlerim
‘söylememeliydim biliyorum!...’
simsiyah bulutların arasından ansızın
çatlayan yüreğime koydu susuzluğunu
ver allah’ım bana ver o’nun sonsuzluğunu
hüzünlü bakışları şafağımda tebessüm
gündüzümde ışığı, gecemde hilali var
evimin tenhasında büyüyen melali var
kum fırtınasında mı, selde mi yürüyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
gemilerde aradım yüzünün görkemini
martılarla yoruldum, tayfalarla vuruldum
kalbimi morga koydum bir liman köşesinden
nefesini aradım dalgaların sesinde
tutundum hayatımın çürüyen yıllarına
bakıp bakıp ağladım boş kalan yollarına
beni anlamaz diye kabuslar görüyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
ciğerimde bir köz gibi taşıdım yokluğunu
ver allah’ım, bana ver suya küskün kuğunu
mor lekeler bıraktı solgun yanaklarıma
kartal kanı bulaştı rüyalarıma bile
fırtınalar diner mi ulaşmadan sahile
hayalin bozkırında kurtkapanıydı ömrüm
nasıl da bir başıma kopardım dikenleri
nasıl da acımasız köprülerde yürüdüm
uzaktan gülümseyip deniz fenerlerine
sonunda mahkum gibi kapandım ellerine
kirpiklerimden sızan hicranı siliyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
ısrarlı denizlerin dibinde volkandır aşk
kesif bir muammayı öğretir balıklara
balıklar derde düşen aşığı avuturlar
aşık ölünce kuşlar uçmayı unuturlar
güneşle buluşmayı göze alan, derinde
yağmur yüklü bir ömür paylaşır göklerinde
eleğimsağma renkler düşürünce şehrayin
başlamalı yeniden içimizde bir ayin
belki de döndü talih, çözüldü bilmeceler
tükenecek siyaha baş koyduğum geceler
umarım, kaybettiğim devranı buluyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
ah, allah’ım gösterme bana soğukluğunu
nicedir bekliyorum dağlar ardında o’nu
nefesimde rüzgarın gölgesidir dağılan
kanımda gözlerinin hasretidir boğulan
bir zamanlar benzerdik muhabbet kuşlarına
dalardım o gizemli, mahmur bakışlarına
gittiği gün sokaklar içinde kaldım, sefil
öldü kafeste bülbül; soldu nergis karanfil
bedevi kahramanlar yurdundan geliyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
melekler en çaresiz anımda buldu beni
gaflet şarabı içtim, aşikar kıldı beni
baykuşlar dahi mutlu bu habersiz dönüşten
hangi yokuş daha yar olabilir inişten
doruktaki saraydan koyar mı beni mahrum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
bu son yürüyüşümdür yarına kalmaz umut
allah’ım, bir gül gibi o’nu baharımda tut
esrarlı bir evimiz olsaydı fildişinden
beyaz bir gölge gibi yürüseydim peşinden
desturun var mı diye dururken eşiğinde
bizim olan bir kalbi bulsaydım beşiğinde
bu nehir yine sarhoş akar mıydı ülkemden
bir deprem ortasında sarsılır mıydı beden
korkarım ki, dergahtan yine kovuluyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
biliyorum, yalnızlık ekecekler bahçeme
biliyorum,yağmurda yürüyecek kötürüm
biliyorum, mülteci türküler duyacağım
biliyorum, gülerse, o’nunla ben de hürüm
acı hatırasından bile kam alıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
unutulan kalplerin tahtında rüyadır aşk
gözlerime bakarsa, görür ki, deryadır aşk
ah, ölüm habercisi beyaz parıltılarım
ah, azrail çağıran çizgileri yüzümün
ah, paslanan kılıcın dudağında sönen mum
ah, yolcuyu hüsranla buluşturan uçurum
kim bilir kelebeğin kanadından bakanı
kim bilir baldıranda misk ü amber kokanı
sanki aynı hüzzamla yüz yüze kalıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
haddim değil güneşi götürmek kainata
gökle buluşmamızı çok görür haramiler
anlamazlar ki, bin kez gelsem bile hayata
bu can gökte yaşayıp, gökte ölmeyi diler
ah, gönül toprağıma yaprak döken serviler
efkarıyla bir garip derbeder oluyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
ben raymalı ağa’yım, sözümle kırılır yay
o, bir anda ruhumu altüst eden begimay
lacivert bir macera değildir aradığım
şahmaranın kolları sarınca çiçekleri
kiralık duygulardan kefen biçer cüceler
baharda yağmur olur yüreğim, güzün sarı
yakamozlar içinde, kışın kar tanesidir
derinden baktığında eritir aynaları
sanmayın perdelerin ardından gülüyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
bana misket oynamak yakışır hüzünlerle
bana binlerce yılın ıstırabıdır gelen
bana dönmez yüzünü efsaneler güzeli
hayal kırıklığıdır avucuma dökülen
sabahın sitemiyle büyürken kaygılarım
akşamın dayanılmaz yükünü çekiyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
reddiyle, çaresizlik yıkılırsa başıma
nasıl mihman olurum o gün mezar taşıma
sırlıdır her kapının arkasında inkisar
boynu bükük kükremez, mahkum olsa da arslan
her iklimde farklıdır yılanın tutkuları
uçan bir ecza gibi olmamalı intizar
kızıla boyanırsa yaprakları kaktüsün
yanılgıya dönüşür parlaklığı her süsün
duy sesimi ey yitik hazinem, ağlıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
ah, bir tutunabilsem burçlarına güneşin
sessiz yürüyebilsem zifiri gecelerde
ah, küçük bir vatanım olsa kalbinde senin
kundağında vuslatı yudumlasak evrenin
bitmeyen bir şarkıya kenetlense gönlümüz
birbirine karışsa ölümümüz, ömrümüz
ipek avuçlarında uyanmak diliyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
kırabilsek sevdayı çalan oyuncakları
sırtımda hamal gibi taşırım çocukları
neden mahrum edelim karanlığı ışıktan
neden solsun bir çölün kumlarında şakayık
al bu zalim kuşkuyu efsanevi aşıktan
sana tahtım da layık, bil ki, bahtım da layık
titrek bir suskunluğun nidasıydı tarihim
senin olsun otağım, varım yoğum, talihim
giderken götürdüğün kalbimi arıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
susmalı ayrılığın uğursuz puhuları
yıkılmalı hayatı küçümseyen köprüler
dönmeli, sahralara sürdüğümüz tebessüm
ah, idam fermanıyla yargılanan tanyeri
ah, bir gülün içimde kımıldayan elleri
yarama merhem diye hüznünü sarıyorum
‘ söylememeliydim biliyorum!...’
kader umudumuzu taşımadan ırağa
yürümeliyiz artık bizim olan durağa. *
bazen hayal ediyorum..
diyorum ki teletpati ile kulübede yaşayan hani o dürüst ama çok tatlı çocuklar olur ya,
iletişim kuruyormuşuz..
tesadüfen buluşuyormuşuz,
benim bu insan bedenine hapsolmuş ruhumu yüceltmeyi,
sosyal, dini, ailevi baskılardan kurtarabilse,
ben de ona aynı şekilde..
bir aborjin mesela??

bu sistemden çıkabilsem,
sigorta gün sayımı saymayı bıraksam,
bankada para biriktirmeden yaşayabilmeyi öğrenebilsem,
ruhumuzla sevişmeyi öğrenebilsek karşılıklı,
bir evlilik cüzdanının ve yüzüğün sağlayamadığı mutluluğu güveni birbirimize sağlayabilsek..
ölümü de hayatı da beraber kucaklayabilsek..
bir elmanın iki yarımı ama birbirine muhtaç olmadan ve bağlanmadan..
sevgiden de öte olsa mesela..
ünlü olma hayalleri gibi,
matrix gibi inandırıcı .. harry potter gibi sürekli izlenebilir..

hiç tatmadığımız şaraplar gibi..
şerefe değil de yokluğa, haysiyete değil de,
var olmaya??

birbirimizin pislik, çıplak, kıllı, öksürürken balgam çıkaran halleri,
şarkı söylerken çatallaşan o sesten utanmadan,
bir bayan olarak bıyıklarını ve kaşlarını almadan dahi,
sevmek,
çıplak olmak,
çıplak gezmek..

sistemin öğrettiği gibi,
ilk mesajı beklemeden, yanına koşup gitmek..
kadınlık gururu da neymiş,
ilk bakışından etkilenip ilk köşede pantolonları sıyırıp sevişmek..

topuklu ayakkabı giymeden,
mağaza vitrinlerine bakıp 'o' kıyafeti giyip de erkekleri etkilediğimizi düşünmeden,

ahh ahh kendi vitrinimizi süslemeden,
çıplak sözler,
memeler ve duru bakışlarla..

bir müziğin modumuzu değiştirmesine izin vermeden,
siyaset denizinden sıyrılmak gibi,
oyunun kime vereceğinden çok,
nasıl insanca var olmayı daha çok düşünmek gibi,
şuan ne yazdığımı bile bilmeden sırıtmak gibi ekrana bakıp da,

kuranı incili tevratı beraber ötede bırakmak,
özür dilerim lakin,
yaşayarak öğrenmek nasıl yaşanması gerektiğini,

holigan tutkusuyla,
bir partili öfkesiyle,
tek amacı eve ekmek getirmek olan amca mahçupluğuyla
insan gibi yaşamayı öğrenmek,
hapsoldugumuz bedenlerle,
parangalar vurulmuş hayal gücü ve
özgür düşünme
şair duygusallığı ile,

yaşamak, aşık olmak deli gibi sevmek
kuralsızca ve baskısız..

sevmek, yaşamak..

kendi kurallarınla..
anonim.
UNUTAMADIĞIM

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı - berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı
Gözlerin hani?

"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.

içmek,
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?

Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi...

Duymak,
Gözlerinde duymak üç - ağaçları
Susmak,
Gözlerinde susmak,
Ustura gibi...
Gözlerin hani?

Ahmed ARiF
Sağ

yüzlerce yarayla kaldım onca aşk ölüsü içinde,
dinmedim dinlemedim.
yeniden bedenlendim.
dünyanın verdikleriyile
arttım, eksildim
yazılmışın izinde.

kalbimden önce
yaralarıma güvendim.
zamanı etimle değil, ruhumla bildim.

paha biçemem öğrendiklerime,
bulut kadar muğlak
kanat kadar sade
kendinden uçmanın ilmine erdim,
hem ruhun hem bedenin telaşına.

kaç gömlek dağlandı tende
sonuncusunu seninle giydim
gelirsen yolum genişler
gelmezsen hayalini severim
yanmaktan korkmam!
ben bu aşka sağ çıktığım yerlerden geldim..

murathan mungan

özeldir..
aşk küçük...

(...)

Ben seni bu dünyaya rağmen…
Seviyorum sevmesine ama
yalan da söylemek istiyorum
aşkın bu dünyadan olmadığına dair mesela:
“Aşk farklı bir coğrafyadır
ve hiçbir haritada yeri yoktur”
biraz daha abartabilirim hatta:
“ve aşk bize rağmen kurulmuş
iki kişilik bir imparatorluktur”

(...)

Evet evi kuran da aşktır
benim bir odam var orada
kapısı da sana açık yeter ki
evi aramıza kurma
ben de sana ev biziz diyeyim,
yok diyeyim benim senden başka evim,
altıncı katta oturalım hatta aşk bu ya
asansörü de olmasın
aşka öyle kolay çıkılmasın
adını aşk merdiveni koyalım
öyle bir bitki mi vardı sarmaşık
biz bu aşka asansörle çıkmadık
biz bu aşkı adım adım tırmandık,
diyelim

haydar ergülen
Ayak izleri
ki görülmez
kar kelimesinin
geçtiği her şiirde
yiyecek arayan serçenin.

Sunay Akın
Falcı kadın yalan söylüyor yalan
Bizi birbirimiz için yaratmamış Tanrımız
Nasıl mümkün değilse
Yıldızları toplamak gökyüzünden
Öylesine imkansız bir şey aşkımız
Kurudu gölgesinde oturduğumuz
ağaçlar
Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı
Sadece hatıralarda ebedi olan
Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız
Onlar bile bize yar olmadı
Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
Delicesine sarhoş olmak
En güzel tarafı imkansızlığın
Ümitlerimiz fırtınalı denizler
ortasında
Bir hurda teknedir şimdi
Dalgalar dünden daha zalim
Rüzgar daha hoyrat
Ne bulut var ufuklarda ne gemi
Mevsimler toz pembe değil
Gündüzler gecedir, geceler zindan
Güneşin doğmasını beklemek
boşuna
Boşuna artık medet ummak
Taş kalpli zamandan
inan ki! Kırılmış bir ayna gibi
Paramparça, kırık dökük aşkımız
Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
Büyük aşkımız.
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

nazım hikmet ran.