bugün

eylül güzeldir dedi bir deniz çığlığı
yeniden doğumların arifesinin adı
bir şeylere duyulan özlemin yuvası
çiçek hasatlarının, kadın kokusu olduğu
takvimlere ellerimizin gitmediği aydır
eylül gizemdir dedi gün batımları
saklanıp durmuştur insanın çaresizliğinde
BENi GÜZEL HATIRLA

Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmur, sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu, kaybolup gittim
Belkide bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını, sevabını içimde
Sessizce gittim, senden öncekiler gibi sende anlamadın.
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Alnından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla

Gidiyorum.
Her anımızda ne güzel oynamışsın benimle,
akşam ezanı oldu demek isterdim,
ama tüm vaktimiz 21 haziranmış,
barfi diye bir film var 15 dakika saati geri alıyor,
keşke diyorum o imkanım olsa,
tüm sözleri ölüymüş diyorum,
yine umudum cenaze arabası gibi ona yardım ediyor,
boşversene diyorum,
aynı gece karanlığında tek bir ateş böceği gibi
birleşmemiz ya da boşver.
boşver dememe çok kızardı,
ayaklarını yere vurarak ve eli belinde ima verirdi,
bana ise pazar gününü anımsatırdı tıpki
sobanın üstünde ki ibrik gibi o da aynı değil mi ?
sinirlernince ayağını yere vurması:
ibriğin sallanan o altı,
kulpunda basınca ise bel ve el kombinasyonu,
pazar günü banyosunu da severdim,
o yüzden kızmasını da seviyordum,
o ise beni ayak bağı olarak görüyordu,
umut dediğimiz ise o bağ bahçe olur demek gibi bir şey.

kivircikbey
biz de bilirdik!
bilirdik el ele tutmayı,
göz göze bakmayı bilirdik,
yürüyüp sahil boyu şiir okumayı
çiçek almayı,
üzerine bir dipnot sevgi düşmeyi bilirdik,
doluydu ellerimiz kalplerimiz dolu,
köşe başları siyaset tartışmalarından fırsat düşmezdi,
biz de bilirdik yağmurda yürümeyi,
ama parkamız taşımazdı incecik yağmuru,
sızardı tenimize
rüyalar görmeyi de bilirdik,
gecemiz işgal edilmişti karabasanlarca,
dünde sallanır günde sallanır,
bilirdik hisli şarkıları armağanı birbirimize bir borç
ondan olacak ki,
türküler çağırdık geceler boyu,
bilirdik şarap rengi denizin kokusunda,
ay ışığı yakmayı,
lakin yasaktı,
bilirdik güneş altında sıhhate haiz olmayı,
küf kokulu karanlıklar öğretti gençlikte solmayı,
bilirdik tatmayı dünya mutfağında nice eşsiz lezzeti
lakin güneşi yoğurup koyduk aşımıza,
biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını,
lakin aç idik yedik karanfil parasını...
Aynı evrende olmamalı çocuklar ve cellatlar.
Ya Ölmeli cellatlar,
Yada hiç doğmamalı çocuklar...
intihar ettirelim, bütün yalnız dolaşmalarımızı
havanın isteksiz vakitlerinde el ele dolaşırken.
göğümüz sarhoş ,gelmesinler yalanlarımızın üstüne
terk etsin gölgeleri ,gölgemizi
sağanak dağılışlarda bulacağız bu gece kendimizi.
Gidenin ben olduğumu sanıyordum,
Ama yalnız kalınca anladım,
Kalanın ben olduğumu.
Şimdi, çilingir sofrasındaki mezelerle aynı kaderi paylaşıyorum.
Aşklıktan ölüyorum,
Kahrımdan gülüyorum,
Mantığımdan saçmalıyorum,
Yalnızlığıma tecavüz ediyorum.
Bundan daha fazla kaybedemem artık.
Davet edin bütün insanları, cinleri, ifritleri, şeytanları,
Doldurun şarapları,
Çağırın yosmaları,
Bugün bütün günahları ben ısmarlıyorum.

Osman Erbasan
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
içimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
bir gölgeyi sevmek ne demektir
bilmezsiniz siz bayım
öldüğü gece terliklerindeki izleri
okşadım.
kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
bir gölgeyi sevmek ne demektir
bilmezsiniz siz bayım
öldüğü gece terliklerindeki izleri
okşadım.
Saat 00:00 olmuş
Tam vaktidir hiçlik sigarasının.
Ve belki de dediği gibi Camus’nun
Günün sonunda intihar etmemiş olmaktır
Tek başarım.

blue smyrna - uzay çağında bir ince sızı'dan..
Uzaktasın umduğun yerden
Yüreğinde garip bir hüzün
Kızıl gökyüzü kızgın
Percerende ani bir rüzgar
Ve kapında ben.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasil korku verir sessizlik insana;
insan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

Orhan Veli Kanık
bu dünya soğuk,
rüzgar genelde ters yöne eser,
limon ağaçları kurur,
bahaneler hep hazır,
güzel günler çabuk geçer.

- cahit zarifoğlu
gözlerimden öptü,
ellerimden öptü, ellerimden.
avuç içlerimden öptü.
unutabilir misin şimdi?
ben ölsem, unutamam.

sabahattin ali
yangın yeri olmuş
bombaların düştüğü
vücutların paramparça
hayallerin darmadağın
ve çocukların kimsesiz kaldığı
savaş görmüş şehir gibiyim...

ölümle penceleşen evlatlarını
korkuyla hasretle kucaklayan
gencecik çocukların tabuta girdiği
katliam görmüş şehir gibiyim

sen yoksun ya yanımda
o şehirde sayısız mermi yemiş yiğit
toprağa sayısız evlat vermiş baba
hiç bir şeyden habersiz
kundakta katlolan bebek gibiyim.

(bkz: davut beckham)
çantasız bir kadın dalıyor bir dükkana ,bakışıyoruz
göz göze birkaç saniye işte
üç ucuza bir şeyler alıyor ,çıkıyor
kadın ,gözleriyle savaş başlatır gibi güçlü bakıyor
Zaman kapısının gıcırtısına küflü gözlerle bakabilmenin dayanılmaz hafifliği,
Kimliği "ve'"den sonra veda eden birisiyim
Biraz yelkovanın bıraktığı iz ve akrepteki çekingerizm,
isim benzerliğiyle karşılaşmış anı natamamla tamamlayabilseydim.

Bu cümleleri toparladığımda çok geçti
Tren istasyonundaki üstü çizili kağat,
Saatin ters yönünde yüzen gemi resmi,
Resmi geçit falan dinlemem dedi
Gitti gül gibi şair....

Viranşairi
görsel
ray malifalitiko
ray şalimalitiko
loyloyloyloy
la la la la
ma ma ma ma
sâ ma ma ma
loy loy loy loy loy.
Tren vagonları soğuk tenini kavrıyordu rayların,
Kıvrılıyordu kaldırım taşları çıkmaz sokağa doğru.
Bir sokak kedisinin gözlerinde kaybolduğu vakit,
Seni lirik şiirimdeki Efulim'e benzettim.

Siyaha çalınmış duvar dibindeki isimsiz kahvehane,
Akasya Pastanesi'nin portresindeki iki sandalye boş hala
Yakınındaki tahta masada kalp şeklindeki aşk çizilmedi daha
Ve sabaha çok var diye başlamadı bu şehir
Seni lirik şiirlerimdeki Efulim'e benzettim.

Viranşairi
Düşmek için sırasını bekleyen bir kar tanesi gibi sabırsızca üşüyorum.
Beklerken de, üşürken de, düşerken de hep seni düşlüyorum.

Osman Erbasan
''uzaktan seviyorum seni!
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan.
yüzüne dokunamadan.
sadece seviyorum!
öyle uzaktan seviyorum seni!
elini tutmadan.
yüreğine dokunmadan.
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
şu üç günlük sevdalara inat,
serserice değil adam gibi seviyorum.
öyle uzaktan seviyorum seni,
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
öyle uzaktan seviyorum seni!
kırmadan,
dökmeden,
parçalamadan,
üzmeden,
ağlatmadan uzaktan seviyorum.
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi,
dilimde parçalayarak seviyorum.
damla damla dökülürken kelimelerim,
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.''
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim

ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm

a.ilhan
sıcaklar bastırınca etimden içeri
sesine serinlerdim ,
sesin; sıcağımın perdesi
soğuklar ,maviye boyayınca kanımı
ellerine ısınırdım,
ellerin; kışımın yüksek ateşi