bugün

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
insan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler..
Uyandım uyandım hep seni düşündüm,
YAlnız seni, yalnız senin gözlerini...

C.süreya.
“Hey eskici hadi beni de al, heyecanlarım dahi eskidi.” dediğim
Vurdulu kırdılı, son derece çirkindi’li vakitlerdi
Kalan eşyalarını toplamak için kapıma dayanan Geçmiş’im
‘Dağınık halde bırakmalı bazen de…’ telkinleriyle
Senden bana yad olan dünlerimi kolilere yerleştirirken
Gelecek zaman kipinde hep bir aksaklık hali
Tasmasını zorlayan evcil ve de insancıl acılarımda
Hep bir ‘ne oldum deliliği’ teşhisi mevcuttu
Ve bu büyük şüpheler yarınlarıma indirilen en ağır darbelerdi…

-Ben çok da hayalperest olamıyorum, hayal kurarken bile…
-Susar mısın? Bu toplumsal eylemi gerçekleştirebilir misin? Tamam, sus o zaman!

Hani kibrit çöplerinden inşa edilen minyatür evler vardır ya
Onların imarında daima es geçilen o yangın merdiveni gibi varlığım
Yani yanacağız ulan, hiç mi hiç kaçarımız yok!
Gencebay Baba da gücenmezse eğer bu uyarlamaya
“Hatasız kül olmaz, hatamla yak beni! ” diyorum da ben
Arabesk bir ritmi oluyor böyle apansız anlarda, kalp atışlarımın
“-Sen ey, kaderimin ağlarını örenbayan!
Bana reklam dünyasının bir oyunu mu bu? ” esprileri güldürmüyor
Güldürmüyor beni, vazomdaki suni güllerin bahar müjdeleri
“Ne duruyorsun öyle benim gönül bahçemde tembel tembel
Kalk da gül der; eminim gül der ki o vakit sana;
Dikenim dahi senin elin kadar batmaz benim etime
Bilir misin ki bir çiçeğin iç kanaması, kırk kıyametten beter! ” benzeri
Özüm kadar derinlerde kıtalar yazayım desem, kalemim varmıyor!
Kıt’a dur, Asya burada müsaade istiyor sanki öykümüzden
‘Yokya’ diye isimlenen bir Uzakdoğu ülkesinde
Fotoğrafımı alıp karşına oturtursun belki gün olur da
O güne dek kıtaları birbirinden tamamen ayırıyor istanbul
Değil tsunami etkisi yaratan sevişmeler
Bu şehir artık, en ufak sarsıntılı aşklara bile köprü olmuyor!

Hatırlar mısın sen de, teninle ilk tanışmamızı
O straplez kesim gecede, aşktan mezuniyet balosunda
“Bu dansı bana katleder misin? ” demiştim tebessümüne
Acaba dilimi terbiye edebilecek miydin, anadilinle?
Ben soruma yanıt bulamadan daha, dış sesler birden yükselmiş
Fikrim belinden aşağı doğru inişe geçmişti
Tenin en sevdiğim müzik enstrümanıydı düşünüldüğünde
Ve ben onun virtüözüydüm bir anlamda
Konçertomuz dinlenmişti o gece sürekli, tek nota kaçırmadan…

Belki tüm bunları anımsamanın nedeni, çat kapı evime gelen Geçmiş’ti
Fakat son derece güzel’di, seni bir nebze de olsa zikredebilmek
Evet sevdim, tarihin boy aynasına sırlanmış bir kadını çok sevdim
Senin güneşlerin daima ruhuna battıysa, çölün suçu ne?
Bıçaklar kanına dokunduysa daima, günahı var mı katilinin
Haklısın beni bizzat ben kendim öldürdüm, canice
Lakin şüpheliyi aramızdaki uzaklıktan dolayı teşhis edemedim
Sen de herkese benzeyecektin, bunu göz ardı edemezdim tabii
Yüreğim ceset müzesi, dilersen ulaşabilirdin tarihi eser sayılan hislerime
Gölgemde bulunan gizli bir geçidi kullanarak...
Adınla şifrelenmiş, özgürlüğümün ahiret sırrı ibareli çekmeceleri
Benim adım mı, adım sen’sin!
Ne desem ne işitsem de işte, yalnızca seni sevdim
Açığa çıkarırcasına, binlerce yıldır inkârdaki bir cinayeti…

-Koluma gir küçük bir çocukmuşum gibi, enselenmeyeyim yüreğindeki o korkunç kalabalıkta...
-Elbette, kendi katilini kanundan saklamaktır biraz da sevmek! Hele ki seni sevmek, adalete büsbütün ihanet demek!
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

ahmet hamdi tanpınar
hadi şair olalım bu gece
essin rüzgar bitsin çile
ruhunu özgür bırak duyguların gelsin dile
sevmezsen yaramazsın bir sike
haydi bir nefes al derinden de gel kendine
bırak kendini de dönsün özüne.
ya bu eller öpülür,ya sen öldürülürsün.
Kaç kez uzaktan baktım sana 5.45 vapurunda
Hangi şarkıyı duysam bizim için söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerin oldu
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya
Bunun verdiği mutlulukta az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı belki...
"To be or not to be "
ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

ülkü tamer.
Henüz gece olmamış olsa da "ay karanlık"...

Maviye Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam, Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi gel, Ay karanlık... itten aç, Yılandan çıplak, Vurgun ve bela Gelip durmuşsam kapına Var mı ki doymazlığım? ille de ille Sevmelerim, Sevmelerim gibisi? Oturmuş yazıcılar Fermanım yazar N'olur gel, Ay karanlık... Dört yanım puşt zulası, Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar. Alnım öperler, Suskun, hayın, çıyansı. Dört yanım puşt zulası, Dönerim dönerim çıkmaz. En leylim gecede ölesim tutmuş, Etme gel, Ay karanlık...

Ahmed ARiF.
ümit yaşar oğuzcan - alışkanlık.
Hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun
seni soruyorum
hiç bir şey bilmiyorsun

hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sen ise sularını kaçıran bir nehir kadar uzaktın..

tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin..

kendin ol
kendin ol
sen buysan başkası ol!

buysan kederden öleceğim
başkası olursan da kimi seveceğim?

ne diyarbakır anladı beni ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen..
Bana bir çöl bul oraya gideyim uzaktan izle beni.
miyadım dolmaya fırsat beklerken
tükenen ömrüme candı gözlerin
yarına umudum kalmadı derken
hayata döndüğüm andı gözlerin

nazarın mıh gibi çakıldı ah
adeta can buldu cananda bu can
bir yanım kesilse sendin damlayan
damarıma giren kandı gözlerin

ne kadeh kaldırdım ne şarap içtim
sarhoş olmak için ben seni seçtim
içtikçe aşkını kendimden geçtim
halimi ayık mı sandı gözlerin.
Kader cellâdına
Sessiz uzat boynunu;
Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine
Yalnız bir düşünceye yum gözlerini
Son darbe inmeden evvel, en son anda
Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol;
Düşüncen kurtarsın seni senden,
Bil! Biraz sonra
Ebediyen senindir
Senden uzak olan her şey...

Ellerini yüzümde gezdir,
Sil alnımdan yorgunluğu,
Gözlerimin altından
Yaşamak korkusunu al,
Avuçlarından çıkmış bir heykel olsun başım.
Sonra sen de gözlerini kapat,
Bırak, ellerin sessizce düşünsün
Düşüncende yaşamak isterim ben senin:
Bir gün en yalnız saatinde
Parmak uçlarından
Ve avuçlarından
Gelip konuşurum seninle.

Ayrılalım,
Sen annen güneşe git, nur ol;
Ben toprakta dağılacağım.
Bir akşamüstü
Ormanı tek bir saz yapan
En son dalda
Son ışık ol,
Gel, beni bul.
yorgun mesafeler
hangi bedellerle alınmış
yıkımların çekülünde
uzlaşma noktaları
belki siper, belki kazanılmış kaleler
her ilişkide yeniden sınanan soygun teorileri
birbirimizden yağmalanmış
küflü, paslı ganimet
hangisi ondurmuş ki acıları
hangisi hangi yarayı sarmış

kısa sevgi anları çakan şimşek ömürsüz
yeniden kilitlenir kara bulutlar
herkes kendi sığınağını kendi dağına kazmış, yıkık
köprülerden geçemezsiniz, göller
esrarlı, karanlık
duvarlarımızla
vardık, olacaktık
içki masalarında
deşilmiş çocukluk
açığa çıktıkça
ürperen yaralarımız
bu kadar benzerken birbirimize
neden bu kadar uzaktık
sözcüklerimizde pençe izleri
-daha önce de biz yaralanmıştık-
soygun akşamlarından kırık dökük
dönerken geri
söyleyin hangimiz kazanmıştık

mırıldandıklarım/murathan mungan
Ben en büyük cinayetimi ruhumdaki gölgeni öldürerek işledim.

-delimestan
nefesini yüzümde tutuyorum
Gülüşünü aklımda
illa gerek mi özlediğimi söylemek
Ya da sevdiğimi seni?
Cahit Zarifoğlu
daha önce bıçaktan hiç su içmedim
hiç kısılmadı kerpetene bıyıklarım
gururlu bir gemiyim oldum bittim
sabah olur yelkenlerimi saklarım
özgürlük dediğim yerde demirledim

üstüme varma bulutları tutamam
böyle paldır küldür gideceklerdir
gelmezsen farketmez kimseyi aramam
asıl sevdiklerim en içimdekilerdir
onlarla yaşarım eğer yaşarsam

olur mu gecemi yeşile çalmak
yıldız çivilemek parmak uçlarıma
ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak
hiç doğmamayı isterdim ama
bir kere doğmuşum ölmek yasak.

attila ilhan - ölmek yasak.
burada yağmur yağıyor
aralıksız yağıyor günlerdir
ama sen yine de şemsiyeni
almadan gel ilk otobüsle
buğulanan camlara usulca
yüzünü çiziyorum ki yüzün
bir yağmur damlası olup
düşüyor yapraklarına gülün
güller de bozamıyor bu uzun
karanlık sessizliğini kentin
anılarını yitiriyor sokaklar
bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
tarih de kekemeleşiyor bazen
ki o zaman aşktır tek bilici
aşksa yürümek gibi bir şey
duyabilmek kuşların gelişini
anısı bizsek eğer bu kentin
unuttuğu türküler bizsek
acıyı rehin bırakıp bir güle
anımsatmalıyız bunları bir bir
sonra yürümeliyiz seninle
sokaklara caddelere çıkmalıyız
belki bir aşktır bu kentin
belleğini geri getirecek olan
burada yağmur yağıyor ama sen
şemsiyeni almadan gel yine de
özletiyor bu çılgın sağanak seni
sırılsıklam özletiyor biliyor musun

Ahmet telli.
Şimdi kalbim rahattır.
şimdi başım serindir.
kalbim ki;
Senin en son sığınacak yerindir.
S.ALi
zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına; rızkımı veren Hûda'dır, kula minnet eylemem.
gözlerime soba kurdum içimi ısıtır hayalin
Yakıyorum hepsini yine sen tütüyor.
Yasla avuçlarını hafif kırılsın kalbin
Korkma senin kırdığın gibi acıtmıyor.

- marjinalfakir
Şiir yok mısra var.

iyi geceler
öpsün senii yedi cüceler.
gidiyorum bu şehirden.
ellerim ceplerimde.
boşverdim hayatı.
ıslak caddeler huzur veriyor yanan yüreğime.
sen geliyorsun ben gidiyorum.
güncel Önemli Başlıklar