bugün

Soğuk ve yağışlı bir sonbahar akşamında eve gelip üstümdeki kıyafetleri yine evin içine atıyorum. Kim kaldı ki bu yağmurda hala biraz olsun yürümek isteyen. Sorunlarını bu yürüyüşlerde çözebileceğini sanan. Seçilmiş o kişinin ben olduğumu düşünüyorum tabiki de.

Içime değin işlemiş yağmurun soğuk damlaları. Bedenim eve girince daha fazla titremeye başladı. Yine umursamaz bir haldeyim kendimi. Çocukluğumdan beri yaptığım şeyi yapıyorum yine bir battaniyeyi alıp altında uzaniyorum. Hiç değişmiyor bu huyum. Evin içinde üşüdüm mü battaniye en sıcak sobadan daha fazla ısıtıyor beni.

Bu deli gibi yağan yağmur değil de insanların ruhsuz halleri o suratları canımı sıkıyordu. En mutlusunun yüzünde bile bir tereddüt saklanıyordu. El ele tutuşan sevgilerin elleri arasında bile sanki uçurum var gibiydi.

Içimden bir ses ' ruh emicileri gibisiniz ' diye homurdanıyordu onlarla karşı karşıya geldiğinde.

Soğuk ve umursamazlığım etkisini gösterip öksürüklere bir çıkış sağlıyordu. Arkasından da parmağımı oynatamayacak bir hal. Bu halde bile dışarıda gezerim diye geçiriyorum içimden. Yatağımın yanında çekmeceye uzanıp defteri çıkarıyorum. Aldığım bazı notları bazı yazılarımı okuyorum. Ve içimden kendime ne zaman düzgün yazmayı öğreneceksin diye söyleniyorum.

Karşıma bu yazıları yazan ben gelip oturuyor. Ne oldu sana böyle ne zaman bıraktın yazmayı ne zaman kaybettin benliğini diye arka arkaya sorularls hesap soruyor adeta. Sadece sessizlik oluyor bir cevap veremiyorum.

Yağmuru hatırla diyor, yağmuru hatırla. Sonra kayboluyor. Ne demek istediğini anlıyorum. Deftere bakıyorum ne zamandır yazmadığımı fark ediyorum. Bu boktan halle bile ayağa kalkıyorum pencereleri açıyorum. Karşısına oturuyorum yağmur damlaları evin içine girip yüzüme çarparken kendimk gecenin derinlerine bırakıyorum ve yağmurun o temizleyici güzelliğine saflığına bırakıyorum.

Ruhum sanki yeniden canlanıyor gibi renklerle müziğin melodileriyle doluyor gibi bir andı.

Gecenin derinlerine baktığımda yazacağım öykülerime bir selam çaktım.

Gecenin içinde gökkuşağını gördüm.
yıllar sonra geçmediğim bu sokaklardan insanların arasından tekrar geçtim. insanlar hiç değişmemiş daha kötüsü o telefonlara iyice bağımlı olmuş bir halde çevresine dönüp bir kere dahi bakmaz hale gelmiş. tam tahmin ettiğim gibi oturduğumuz bu bank yine boş idi.

şiir saçlı güzelin ürkek bakışlarıyla dertli tebessümüyle bana baktığı yerdi burası. yağmur nasıl çiseliyor yağıyor böyle. hiç bu kadar sakin halini görmemiştim. belki de hep sert haline alıştığımdan tuhaf geldi. ama öyle bir his veriyor ki sanki damlalarıyla sizi alıp göklere çıkan türden bir sakinlik.

ah bu oturduğum bank bir yanından insanların akıp gittiği bir yerken bir yanda da görebileceğiniz öyle güzel bir manzara sunuyor. insanlar sadece geçip gidiyor görmüyorlar bu güzel hali.

o şiir saçlı güzelle bu bankta saatlerce durduk insanlar sarılmış halde duran bize bakıp geçtiler. biz ise her şeyi anlattıktan sonra susmuştuk tek kelime etmeden huzuru tatmıstık. onun biraz daha kalayım diyen hali tutmuştu saatlerce burda bu bankta.

sonra kalktık ayrılırken kemiklerimi kıracak kadar güçlü bir şekilde sarıldı ama bu bırakmak istemezcesine olan türden bir sarılma değildi. onun yanına oturduğumda dökülen gözyaşlarından eser yoktu. saf bir mutluluk görüyordum. dertlerini o bankta bırakmış gibiydi. son kez baktığımızda ikimizde saf minnet ve mutlulukla ayrılmıştık. sonra o bankın önüne dahi bir kez gelmedi. bir şiirin içinden çıkıp başka şiirlerde o saçlarıyla esip gitti. mutluluğu artık öğrenmiş olduğundan eminim. seneler sonra bile huzuru saklı kalmış bu bankın üzerinde.

bu banka neden geldim bilmiyorum. belki de kendimi özledim. ama kendini sevdirmek isteyenler bitmiyor. bir yavru kedi bacağıma sürtünüyor onu sevip kucağıma alıyorum ve montumla üzerini örtüyorum hemen de gevşiyor sıcağı görünce.

insanlara bakıyorum ve galiba bu bank bu insanlardan daha sevgi dolu diye düşüncelere dalıyorum.
zaman durmuştu. buraya geldiğimiz andan beri farkındaydık bunun. ya geri dönecektik ve hayatlarımızın içinde dağılacaktık yada bu kapıdan geçip adımlarımızın silinmesini ve geçmişimize dair her şeyin kaybolmasını izleyecektik. ben ona baktım o ise ellerime bakıyordu.

bir an bile düşünmeden kavradı elimi. bu hiç şaşırtmadı. bugünlere nasıl geldiğimizi ikimiz biliyoruz sadece. bunu yapmasının nedeni güven değildi. bundan çok daha fazla ve saf hislerdi. onu koruyacağımı çok iyi biliyordu. gözlerimde bu ateşi o da çok iyi görüyordu.

elini sıkıca kavradım ve kapıdan geçtik. adımlarımız artık silinmeye başlamıştı. korkuya dair en ufak bir his bile duymuyorduk. oysa yürüdüğümüz yer tehlikeli bir yoldu. nereye gideceğimizi bile bilmiyordum. sadece bildiğimiz şey birbirimizin yanı her zaman huzur dolu bir evin mutluluğu gibiydi o yüzden bunun da önemi yoktu.

gökyüzü kararacak olmasına rağmen pembe görünümündeydi. tatlı ve sıcak bir tonunda. sesini duydum onun. gitmezsin değil mi beni bırakmazsın diye soruyordu. yürüdüğümüz yoldan korkmayan kadın bundan korkuyordu. ona iyice sarılıp hiçbir zaman dedim. o çocuk gülümsemesini kondurdu hemen dudaklarına.

yolumuz ne kadardı ? nereye çıkacaktı ? bunların bir cevabı yoktu. sadece ben ve o vardı. rotamız ise ayaklarımızın götürdüğü her yer olabilirdi...

(bu öykü devam edecektir)
büyük bir dolunay beyaz ışığını yolumuzun üzerine seriyordu. sessiz bir yolumuz vardı ürkütücü bir sessizlikle doluydu her yer. ağaçların arasından da geçiyorduk tepelerden de. sürekli değişiyordu geçtiğimiz bu yerler.

nereye gittiğimizi bilmeden sığınabileceğimiz durabileceğimiz neresi varsa bakınıyorduk. o yorulduğunda omzuma alıyordum. babalar çocuklarını alır ya omuzlarına ben de onu öyle alıyordum. neşesi yerindeydi geçtiğimiz yollara rağmen. seslerimiz aydınlatıyordu geçtiğimiz yerleri.

ikimizde birbirimize kaçmıştık aslında. yaşadığımız her şey bizi buraya sürüklemişti. ve yollarımızın adımlarımızın silineceğini bile bile çıkmıştık bu serüvene. sevgili miydik değildik. birbirine sığınmış birbirini sevmiş güvenmiş iki deli iki kaçık iki yaramaz çocuktuk biz.

belki onun duru güzelliği beni ona aşık etmiş olabilir ama onu bu bilmiyor. deli miyim diye düşünüyorum kendi kendime konuşurken böylesine. olsam da sorun etmezdim galiba. yağmur yine başladı o sevse de ben montumu üzerine geçiriyordum hemen. o güçlü sansa da kendini narin bir kızdı. üşümüştü de söylemese de.

başı omzuma dayalıyken karnım acıktı deyince bir an tepkim 'ne' oldu. şaşırdığımdan değil burada yemeği nereden bulacağımızı bilmediğimden. bunu anlamış olacak ki çantamı versen dedi ve içinden kendi elleriyle yaptıklarını çıkardı.

yakında ufak derin olmayan bir mağara gördük hem biraz duracağımız bir yer hem de yemeği yiyebileceğimiz bir yer bulmuştuk. soğuğu yağmuru sevse de korktuğu bir şey vardı. çakan şimşekler ve düşen yıldırımlar. onun sesleri korkutuyordu. ve tam mağaranın girişinde duyulunca bu kuvvetlice ses, korkusunu bana sıkıca tutunup başını göğsüme yaslayarak belli etmişti.

saçlarını okşayınca yavaş yavaş korkusu geçip kendine gelmişti. ona yatacağı bir yer yaptıktan sonra yemek için oturuyorduk. ne bir ateş vardı ne de bir ses. insanların hayvanların olmadığı bir yerdi sanki. sadece yağmurun ve şimşeklerin sesi vardı.

( devam edecek )
yemeğimizi yerken dışarıda deli gibi yağan yağmura bakıyorduk. içeri doğru gelmiyordu ama soğuğu içeriye doluyordu. mağara kuru olduğu için biraz olsa da ısısı iyidi. esnemelerinden anladığım kadarıyla yolculuk onun için çok fazla yorucu olmaya başlamıştı.

gülerek kalk hadi ayakta uyuma yat yerine yatağın kadar olmasa da rahat yine de yerin dedim. sen ne yapacaksın diye sorunca ateş yakmak için uğraşacağım dedim. yatmamak için itiraz edecek gibi olsa da bunu istemediğimi çok iyi biliyordu.

o yerine yatmıştı. ben de kalkıp ateş için mağaranın kenarında köşesinde bir şeyler bakınıyordum. bizi sabaha kadar idare edecek şeyler bulunca ateşi de mağaranın girişine doğru yaktım. eh içerisi biraz ısınmış gibiydi. ateşin aydınlattığı ortamda baktım ona. masumdu tek kelimeyle masumdu.

sabaha kadar onun yanında duracaktım. uyumamam gerekiyordu. en ufak tehlikeye karşı. ama sabaha karşı yorgunluk zaferi kazanmıştı. uyandığımda onu mağaranın girişinde gördüm. yağmur dinmiş güneş açmış bir haldeydi. beline inen saçlarını hep severdim. şu an karşımda masallardan çıkmış bir güzel vardı sanki.

arkasını dönüp bakınca uyandın mı uykucu diyip sataşıyordu. biraz eğlendikten sonra kalan yemeği de yiyip hazırlanmaya başladık yolculuğun devamı için. keyfimiz fazlasıyla yerindeydi. dinç bir sabah oldu bizim için.

yolumuzun nereye çıkacağını bilmeden yürümeye devam ettik aslında yolumuz kendi hayallerimize şiirlerin içine çıktı. yollarımız kesişti. ona teknenin dümeninde sarıldım mesela denizin içinde bunu ona öğretiyordum kullanmasını. ve bu tekne bizim ellerimizle yaptığımız tekneydi.

ne bu öykünün ne de bu yolun bir sonu oldu. biz sadece kendi öykülerini kendi yollarını çizmesini sağladık gördüğümüz tanıştığımız herkese. en önemlisi de şimşekler de onun için yağmur kadar zevkli ve mutluluk verici artık.
sersem bir haldeyim. ellerimdeki bu kanların bile kimin olduğunu hatırlamıyorum. kollarım bacaklarım yara içinde. sersemligin etkisi geçmeye başlıyor. ah ! yaralarımın acısını hissetmeye başlıyorum. kendim mi yapmıştım bunları? ama olamaz bu kanları açıklamaz bu yaralar. doğrulmaya çalışıyorum ama ayaklarımın üzerine basacak kadar bile gücüm yok.

hayal meyal görüntüler hatırlıyorum. birbiriyle uyuşmayan puzzle parçalarından başka bir şey değiller sanki. nerde olduğumu çok iyi biliyorum. kendi evimdeyim ama ışıklar neden kapalı kim kapadı bu ışıkları?

yerimden doğrulamadıkça küfürler savuruyorum. sokak lambasındam eve giren ışıktan tek gördüğüm bu oturduğum yere kadar kanların geldiği. damla damla kaplamış sanki. pes ediyorum yerimden kalkamıyorum. ellerimdeki kana bakıyorum daha taze bir halde. yaptıklarımdan korkuyorum. hafızam tazelenmek istercesine yeni görüntüler sunuyordu gözümün önüne.

gücüm tükenme noktasının sınırlarında. hatta sınırı bile geçti. evin içinden bir ses duyarken bir gölgenin geçtiğini görürken vücudum iflas ediyor. evin içinde sanki biri vardi.

ah ! o görüntüler puzzle parçalarını andıran o görüntüler yine gözümün önünde. ne olmuştu burda ?
(devam)

zaman algım şaşmış bir halde kendime geliyorum. yaralarımın sarıldığını fark ediyorum ve yerde değil çekyatın üstünde olduğumu görüyorum. kim çıkardı buraya beni diye düşünüyorum kendi kendime. beynim zonkluyor resmen. yine evin içinde onun varlığını hissediyorum. bilincimi kaybetmeden önce gördüğüm o karartının varlığı.

görüntüler geliyor gözümün önüne yine. bu sefer daha netler. bir kafede oturduğumuz ana dair bunlar. herkesin yaşayacağı türden bir sohbet ediyorduk. keyifli denebilir. ama bir an eski zamanlardan kalma aç bir içgüdü bedenimi sarmaya başlamıştı. bunu ondan saklıyordum. geçtiğini sanıyordum ama yine hortluyordu.

halimden tedirgin olmuş bir halde ne olduğunu soruyor ben ise kendimi kontrol altında tutmaya zorluyordum. burdan götür beni diyordum yalvaririm burdan götür! korkmuştu. oysa ben ondan daha çok korkuyordum. orada kalsaydık nelere şahit olabileceğinin farkında bile değildi.

beni oradan çıkardıktan sonra eve gitmesini söyleyip taksi çevirdim. ve karanlık kuytu bir apartman köşesine girip kendimi kontrol etmeye çalışıyordum.

yine ne tetikledi bu açlığı diye haykırıyordum kendi içimde. kimsenin bilmediği bir geçmişim vardı ve bundan kaçarken kaçtığımı sanarken yine bulmuştu beni. en son hatırladığım şey o köşede kendi bedenimi bu hale getirdiğim oluyor.

peki beni evime kim getirdi ? evin içindeki kim? yaralarımı saran bu şey ne diye soruyordum evin içindeki o varlığa doğru sanki.

ilk defa sesini duydum bana yaklaşırken. ama kendini göstermedi. sadece kolundaki izlerden ona da zarar verdiğimi ellerimdeki kanın kime ait olduğunu anlamıştım.

kim olduğumu hiçbir zaman söylemeyeceğim sadece en zor anlarında yine göreceksin beni. belki kim olduğumu çözersin diyordu. ve cevap vermeye fırsat vermeden çıkıp gitmişti.

peşinden kalkmaya çalışsam da yaralarım buna izin vermiyordu. benim sırrımı geçmişimi kim bilebilir diye düşünürken telefonum çaldı ve arayan ses onun iyi misin diyen sesiydi. aklımdaki düşüncelerle birlikte, biraz daha iyi bir ses tonuyla iyiyim diyebildim ve yaşantıma döndüm düşüncelerle.
böyle uzun öykülerin okunmadığını biliyorum. kimsenin okumadığının da farkındayım. ama bu öyküler bana güzel zamanları anımsatıyor. karanlık ve gri bir gökyüzünün benliğime çökmeden önceki zamanı hatırlatıyor. ve öykülerle o gökyüzündeki bulutları dağıtıyorum.

yazmak bu yüzden önemli hayatımda. yaşam damarlarından biri. ve uzun zamandır kopuktu. tamir etmesi zor olmuyor yine de öyküler güçlü etkiye sahip.
( herkesin yaşadığı bir anın öyküsü)

otogarda bir kenarda ayakta durmuş saatin gelmesini bekliyordum. bir çanta dışında yüküm de yoktu. ağzımda bir sigara, yoktu tabiki de. belkide bu yolculukların en önemli aksesuarını kullanmıyordum ben. etrafa baktığımda sigaraların ateşlendiğini görüyordum. nerdeyse her otogarda istisnasız olan o soğuk burda da vardı. sanki özenle seçiliyor gibi tam soğuk yerlerde otogarlar ve dinlenme tesisleri.

değişik değişik insanlar vardı. eminim her insan bir durup etrafı incelemiştir bu gibi yerlerde. ve bir anons sesi duyulur " ... sefer sayılı otobüs otogara gelmiş bulunmaktadır". otobüs önündeki yığılmanın geçmesini bekledikten sonra ben de otobüsün içine doğru yürüyorum. tekli koltukta güzel bir yolculuk olacak.

bu kadar emin olmamak lazım aslında her otobüs yolculuğunda cins cins yolcular olabilir. temkinli olmak gerek o yüzden. yine de böyle 5 6 saatten uzun bir yolculuk olunca ben artık otobüsü bir evmiş gibi hissetmeye başlıyorum. gideceğim yer neresi bu da saklı bir bilgi olarak otobüsün içinde kalsın.

otobüsle ne kadar yolculuk yaptığımı hatırlamıyorum. küçüklüğümden bu yana hep otobüsle yaptım. uçağı değil de trenle yolculuğu merak ederim hep. onun güzergahı otobüs gibi değil daha güzel yerlerden geçiyor. benim için merak konusu olmaya aday hep. uçağı neden merak etmediğimi düşünüyorum aslında basit. yolculuktan keyif almak isteniyorsa otobüs ve tren daima uçaktan önde. uçak daha çok bir yere daha hızlı ulaşılmak isteniyorsa binilir gibi geliyor.

koltukta rahat edecek şekilde yayıldıktan sonra otobüsün hareket edişini izlerken aklıma çocukluğum geliyor. otobüsün içindeyken yandaki otobüs hareket edince sanki biz hareket etmiş gibi hissederdim. çoğu insan içinde böyledir diye umuyorum tabi.

ikram zamanına kadar otobüsün ışıkları sönüyor. gece yolculuk etmeyi seviyorum. pek çok insanın aksine. yolcular da genelde uyuyor oluyor. ben de bu sakinlikte camımdan dışarıyı izlerim. o geçilen yolların gece görüntüsü her zaman farklıdır. bir tutam ürkütücü bir yanı varken bile bana zevk sunuyor görsel bir zevk.

müzik dinlemek yerine de kağıt kalemi alıp bir şeyler karalamak iyi geliyor ama önce camdan dışarısı izlenmeli. uykum nedense gelmez bu yolculuklarda etraf daha çok ilgi çektiğimden mi yoksa rahat mı edemiyorum bilmiyorum ama kısa bir uyku zayen yetiyor.

koltuğa iyice yaslanıp içerisinin sıcaklığıyla camdan dışarıyı izliyordum.

(devam edecek)
dışarıya bakarken iki üç senedir ne kadar yolculuk yaptığımı fark ettim. her yolculukta yolculuğun sonunda farklı farkli duygulari hissettim. daha önce hiç gitmediğim bir iki şehre gittim geldim bu yolculuklarda. her türden insan da gördüm. sadece o otogar soğuklukları değişmiyordu. bir de unutmayalım tabi dinlenme tesisi soğuğu var onlar da eksiksiz tabi.

şimdi yine camdan dışarıyı izliyorum nereye gittiğimi sadece kendimin bildiği bu anlarda. arkama yine bir kız denk gelmiş ya arkadaşıyla ya sevgilisiyle konuşuyor. küçüklüğümde hatırlıyorum cep telefonu yasaktı otobüslerde. kimse konuşamıyordu. o zaman haliyle gece ya müzik dinleyecek yada yanında birisi varsa konuşacak yada uyuyacak. şimdi öyle değil telefonla rahat rahat konuşuluyor.

arada onun yaptığı sohbete kendimce yorumlar da getiriyorum. çok eğlenceli oluyor ama ister istemez kulal misafirisin. olaylara kendince yorum getirmek de keyifli haliyle. otobüsün çoğu hala ayakta ama bir saate onlar da sızar hep böyle oluyor. yağmur hafif hafif çarpıyor cama. bu anlarda hep yolu kaçırır hayala dalarım.

bir kapı açar hayallerin içine o damlalar. yüze bir tebessüm bırakır. sesi güzel olmayabilir ama bana göre en huzur veren huzursuz edici ses bu. hayale dalmak istemedim bu sefer. yolu düşününce bu kadar saatlik yola epey zamandır çıkmamıştım. ne yapsam diye düşünmüyorum ama. önümdeki ekranda filmler koyulmuş olsa da bakmak istemiyorum.

gecenin karanlığında hafifleyen yağmur eşliğinde gözümün seçebildiği her şeyi izlemek istiyorum. gökyüzü bulutlarls kapalı olsa bile yine en güzel görüntüyü sunuyor. elimde bir de telefon tabi ama yolculuğumu anlatacağım bir kimse olmayınca ona da bakma gereği duymuyorum.

dakikalar ardı ardına geçiyor. karanlıktan dışarıyı pek göremediğim anlarda elim kaleme gidiyor ve yazılar yazmaya başlıyorum...

( biraz gecikti yazmam müsait olamadığım için )
kalemi defterin arasına koyduğum anda otobüsün ışıkları yandı. ikramlar için yandığını anlayabiliyordum. herkes de bir hareketlenme olmuştu haliyle. her zamanki o cool duruşumu takınarak sanki almak istemiyormuş da ısrar edildiği için alıyormuşum halimi takınıyorum. bu önemli. otobüste belli bir havan oluyor sonrasında. ( buraya bir gülme efekti )

öndekiler alıp sıra bana geldiğinde bir nescafe bir de kraker alıp yine cama doğru dönüyorum. insanlar birbirleriyle konuşuyor yada telefonla. ben ise dışarıyı izliyorum. aslında çoğu zaman dışarıyı kaçırıyorum. odak noktam çoğu zaman düşüncelerimde oluyor haliyle öylesine dışarıya bakmış oluyorum.

nescafe biraz iyi geldi. üşümüştüm nedense. muavin yine ufukta görünüyordu. çöpleri almaya geliyordu. ben çöpleri hazırlamış bekliyordum. biraz içeriyi izledim insanlara baktım. sonra çöpü verdim. herkes çöpünü verdikten sonra otobüsün ışıkları yine kapandı.

yol gittikçe azalmıştı. dışarıya bakarken bir ara içim geçmiş. uyandığımda mola yerine yaklaşıyorduk. muavinin anonsu duyuldu yine o an. yavaş yavaş dinlenme tesisine giriyordu otobüs.

herkesin inmesini bekledim. ondan sonra yavaşça kendim de indim. o meşhur soğuğu iliklerime kadar hissediyordum. bu gibi yerlerden yemek yada içecek almıyordum. onun yerine ihtiyaçlarımı giderdim. dışarıya çıktım. otobüs yıkanırken onu izledim her mola yerinde izleyen insan gibi. yan tarafta sigarasını içiyordu şu arkamda telefonla konuşan kız. şaşırdım burda telefonu elinde değildi.

demek ki sadece otobüste telefonla konuşma gibi bir huyu var. sonra diğer insanlara baktım. arabaların geçtiği yola, karşı taraflara bakındım. soğuk iyice içime işleyince otobüse kaçtım. zaten bir beş dakika sonra da diğer herkes gelmeye başladı. sonra da zaten otobüs kalktı.

içim geçmiş yine bir uyuklamadan sonra zaten bir iki saatlik yolumuz kalmıştı. günün ilk ışıkları gökyüzünde beliriyordu. günün doğumunu otobüsün camından izliyordum gülümseyerek. bu anın güzelliği başka. bu saatte uyanık olmaya değecek kadar güzel. hava aydınlanınca dışarısını istediğim gibi görebiliyordum artık.

gördüğüm her yeri gerek hafızama atıyor gerekse de kağıda döküyordum denizin maviliğini görünce daha bir mutlu olmadım değil. uzaktan da olsa mutlu edici görünüyordu. buraya gelene kadar inenler olmuştu. yine de baya bir kişi benimle inecek gibiydi. dakikalar yine ardı ardına ilerlemiş ineceğim otogara gelmiştim artık.

üstten çantamı alıp sırtıma taktım. otobüsten inip gideceğim yere nasıl gideceğimi bakmaya başladım...

( otobüs yolculuğu herkese bir şeyler hissettirir bu da böyle bir otobüs yolculuğu oldu benim için)
bir gökkuş hikayesi anlatacağım. tabi şu boğazım biraz geçtiği zaman biraz ayağa kalktığım zaman. güzel bir öykü olacak.
( öksürüklerimin harika senfonisi eşliğinde battaniyemin koynunda yatarken yazıyorum bu öyküyü)

Mavili beyazlı canlı renkleriyle kanatlarını açıp süzülüyor. ilk kez kendi kafesinden kendi evinden bu kadar uzak yere çırpıyordu kanatlatını. Korkmuyordu sokaktaki kediden gökyüzündeki kargalardan ve en önemlisi insanlardan. Gökyüzünün cezbediciliği onun cesaretini körüklüyordu.

Bir elimde denize attığım olta ayağımın dibinde bir şarap şişesi. Pek şanslı değildik sanki bugün. Bir balık bile takılmamıştı oltaya. Kuytu bir yerde değildim zaten üstünde durduğum kayaların arkasında insanların geçtiği bir sahildi burası. Ayakta durmaktan yorulmuştum. Oltaya taşların arasına sabitleyip oturdum.

Kuş seslerine alışıktım. Hepsini tanıyacak noktadaydım. O yüzden farklı bir kuş geldi mi sesinden tanıma kabiliyetine sahip olmuştum.

Bu sefer farklı bir kuş sesi gelmişti ama aynı zamanda tanıdık olan da bir ses.

Gökkuş?

Kendime bu soruyu sormuştum. Söylediği kelimeleri bazıları küfürlü olan kelimeleri daha önceden duymuştum. Emindim o olduğuna. Etrafima bakındım ama sesinden başka bir şey yoktu. Sanki benimle oynuyormuş gibiydi.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne doğru baktığımda ise kanat çırpışlarını gördüm. Bu kadar uçabiliyor muydu gökkuş diye şaşırmıştım. Sonra şaşırmama kendim de güldüm. Havada istediği gibi süzülüyordu tehlike olabilecek bir şey de yoktu.

Sesini de bir an olsun eksik etmiyordu tepemden. Nasıl olmuştu da buraya kadar gelmişti anlamamıştım. Yuvasından neden uzaklaşmak istemişti ki?

Cevabı olmayan soruları soruyordum. Uçuşu ise cılız bir kuşun güvensiz uçuşu değil de mitolojik bir kuşun uçuşu gibi kendinden eminden güçlüydü. Belli ki buraya gelene kadar pek çok şey yaşamış olmalıydı ama hepsinden daha da güçlü şekilde çıkıp buraya kadar gelmişti.

Elimde ona verebilecek neyim vardı bilmiyordum. Ceplerime bakındım yiyebileceği bir şey bulunca elimi yukarı kaldırıp gelmesini bekldim. Tanıyormuş gibi süzülerek elime doğru geliyordu. Önce avucumda olanları yedi sonra yüzüme çıkıp sevgi gösterisini sundu.

Sesi tabi daha da yüksek çıkıp kulaklarımı çınlatıyordu. Dizlerime indi ordan bana baktı ben de ona. Komik bir bakışma yaşıyorduk. Gülüyordum bu halime. Sonra omzuma çıkarıp koydum oraya oltaya bakmak için de kalktım.

Omzumda o ise neşeli tonda bir şey mırıldanıyordu. Sanki bir ormanın içinde kendi ailesini görmüş gibi.

Oltayı bir şey çekiyordu. Görür görmez oltayı elime alıp çekmeye başladım. Gökkuş ise ne ara girdiyse cebime girmiş ordan bakıyordu dışarıya.

Oltayı çektiğimde akşam için güzel bir yemek çıkmıştı. Karnımızı güzelce doyurucaktık. Bir elime oltayla balığı bir elime şarabı alıp yerime doğru yürüyordum. Gökkuşun neşeli melodileriyle.
görsel
hayal gücümün, hayalciliğimin yüksek olmasından mıdır bilmiyorum ama izlediğim yapımlardaki karakterleri kendime benzetirdim kendimden şeyler bulurdum. ama bu sefer günlerdir keyifle izlediğim bir yabancı dizi sonrasında ise gerçek dünyaya dönmüş oldum. bu dizi hakkında daha sonra yazacağım baya. ama şimdilik etkisini söylemek yeterli.

öyküler yazmak için açmıştım başlığı ama bu sefer kendi hayatımdan öyküler olacak gibi. yazmak benim için her zaman bir tutku ve aynı zamanda kaçtığım, istemediğim özelliğim olmuştur. tıpkı ses tonuma güzel denilmesi gibi. ikisi de gerçekte güzel olan fakat kendi içimde anlamsızlıklar ifade eden özellikler olmuşlardır.

ve sözlerimdeki kişi ile düşüncelerimdeki kişi ile ben aynı kişi olamıyoruz. hayal gerçek kapışması gibi bir durum. gerçek hayattan kaçtığımı fark ediyorum. ve kaçtım da. yazılar hayaller müzikler hepsi de güzel kendi içine çeken dünyalar ama gerçek dünya bunları içermiyor. korkak birinin cesur sözleri gibi algılanmalı bu. en kötüsü ise ne korkak ne cesur olabildim.

şu an bile ne yazdığımı ne için yazdığımı bilmiyorum. yine karıştı her şey. uzun zaman yazmamın sonuçları da bunlar yada kafa içindeki kaos sonuçları. her neyse, hikaye devam ettikçe senaryolar her zaman baştan yazılır bu da onun bir özeti olsun. öyküler de öyle.
Geçenlerde, sıkıldığım istanbul da aklımda vitaminin şarkısıyla uyandığım sabah ve devamındaki yaşananlar.

" Keyifli bir melodide söylüyordum. Dişlerimi fırçalayıp duşumu alıp üzerimi giyindikten sonra bir bardak şekersiz çayımı koydum kendime. Her sabah apartmanın karşısındaki ağaçta ve karşıdaki çatılarda duran martılar ve kargalar yine beni bekliyordu. Salam ve peynirleri hazırlayıp balkon demirine koyduktan sonra içeri girip onları almalarını izledim. Bugünlerde tek keyif aldığım şey ve arkadaşlarım onlardı.

Çayımı yudumlayıp bitirdikten sonra yanıma hiçbir şey almayıp dışarı çıktım. Bugünlerde istanbul buz gibi havaya bırakmıştı kendini. Yavşak, karaktersiz ve kendini bir bok sanan bu şehrin insanlarından sıkılmış haldeydim artık. En son yine biriyle tartışmıştım sokakta kendini bir bok sanan tiplerden biriyle. Biraz uzaklaşmak kafa dinlemek istediğimi hissediyordum.

Şimdi ise adımlarımı otobüs bileti almak için yolun aşağısına doğru atıyordum. Gideceğim yeri birkaç gün önce belirlemiştim. Bana hem tanıdık hem de yabancı olabilecek bir yeri seçmiştim. Yanımda olan tek şey telefonum ve ilk defa tek başıma bu kadar uzun bir yolu gidecektim. Bileti aldığım yerdeki çalışanla biraz sohbet ettim, defalarca aldığım bir yer olduğundan. Sonra da servisi beklemeye başladım.

Uzun zamandır yazma sıkıntısı yaşıyordum. Aklıma bu geliyordu. Otururken, beklerken. Telefona bakma gereği duymuyordum çünkü orda kimsenin aramasını mesajını beklemiyordum. Uzun zamandır durum buydu eh alışmıştım da. Uzun zaman sonra öğlen vakitlerinde binip akşam bir yerde olacaktım. Tabi önceden gideceğim yerde yer ayırttığım için sorun olmayacaktı.

Servis gelmiş, binmiş ve bineceğim otobüste ben geldikten hemen sonra gelmişti. Otobüse binip yerime oturdum. Mevsimden olsa gerek fazla kimse yoktu. Daha çok gençler vardı zaten. Bu yol bana çocukluğumu hatırlatacak senelerce yazları güzel zaman geçirdiğim yerden daha ilerisine gideceğim bu sefer sadece tek fark bu. Neyse saat öğlen olsa da kulağıma kulaklıgı takıp müziği açmıştım.

Yolu izlemek istemiyordum. O yüzden müziğe kendimi bırakıp uykuya dalmayı tercih ettim bu daha iyi olacaktı benim için. Biraz dinlenmem gerekiyordu. Müziğe rağmen otobüstekilerin sesini duysam da umrumda olmuyordu.

istanbul dan çıkarken evdekilere mesaj atıyordum. 'yola çıktım'.

Izmir in bir ilçesine doğru..."

(devamı elbette olacak)
" gözlerimi kapamış müziği dinlerken kendimi uykuya bırakmıştım bile. Uykudan otobüsün camına çarpan yağmur damlalarıyla uyandım. Mayışmış bir halde etrafa bakarken kulaklığımın kulağımdan çıktığını müziğin durduğunu fark ettim. En önemlisi de boynumun tutulduğunu. Ne kadar uyuduğumu telefona bakınca gördüm. iki üç saat uyumuşum.

Otobüsün içine baktığımda ise o az sayıdaki insanlardan bazıları kitap okurken çoğunluk telefonlarına kafalarını daldırmışlardı bile. Ben de farksız değildim. Kendime gelince telefondan sözlük ve youtube arasında gidip geliyordum. Mola yerine yaklaştığımızı görünce üstümü başımı da toparladım.

Mola yerlerinde yemek yemiyordum hem kazık hem de yenecek türden değildi yemekleri. O yüzden tuvalete gidip geldikten sonra dışarıda biraz yürümeye başladım. O sıra evdekileri bir aradım. On dakika filan konuştuktan sonra telefonu da cebime koydum. Bir kız geldi o sıra ateşiniz var mıydı ? Diyerek. Sigara kullanmadığımı söyleyince şaşırıp yine de teşekkür ederim diyip uzaklaştı diğer insanların yanına. Sonradan bindiğim otobüstekilerden biri olduğunu da gördüm.

Fazla bir mola degildi. O yüzden tekrar otobüse döndüm. Ben oturduktan sonra fazla sürmeden kalkma vakti gelmişti. Yağmur dinmişti ama yerine buz gibi bir hava gelmişti. Neyse ki otobüste hissedilmiyordu. Sigara isteyen kız da çaprazımda arkadaşıyla beraber oturuyordu. Herhalde üniversite okuyan ve ufak bir tatilden yine okudukları yere dönüyor diye düşündüm.

Ben ise sadece dinlenmek için gidiyordum oraya biraz gezmeye. Ben bunları düşünürken de yağmur tekrardan yağmaya başlamıştı. Bu sefer daha hızlı vuruyordu cama. Kulağıma yine kulaklıgı takıp müziği son ses açarak dinlemeye başladım. Gözlerimi kapayıp dinlerken yine sızmıştım. Bu hava uyku yapıyor sanki bende, neyse.

Bir dürtülmeyle uyandırıldım ve kulaklığın yine çıktığını fark ettim."

( devamı geceye gelecek )
Isimler buraya yazmayacağım için kısaltmalar kullanmayı düşündüm. Sigara içen kızın kısaltmasını fark edince hiç de iyi olmayacağını gördüm. Uzun uzun yazacağım o yuzden.

" sersem ve şaşkın gözlerle ' ne oluyor ' bakışı atarken etrafa sigara içen kız ve arkadaşının bana baktığını gördüm.

+pardon, kulaklık çıktığı ve ses de yüksek olduğu için dinlediğiniz müziği biz de duyduk ve merak ettik kim söylüyor hangi şarkı diye?

- benimde daha yeni yeni keşfetmeye başladığım harika bir müzisyen.

Diyerek kim olduğunu ve hangi şarkısı olduğunu söyledim. Onlar da hem teşekkür ederek hem özür diledikten sonra kısa bir müzik sohbetine girdik. Sonra sohbet için teşekkürler edip onlar önlerine döndü. Ben de uykudan uyandırılmanım sersemliğiyle hala etrafa bakıyordum. Güneş sanki kısa bir anlığına ortaya çıkmış gibiydi. Pastel tonlarındaki renkleriyle ısıtıyordu sanki bu soğuk havayı. Tebessümümle karşıladım bu anı.

Hangimiz şehrin koşuşturmacasında bu gibi anları görebiliyorduk ki? diye düşünüyordum içimden. Böyle anları ya ucundan yakalıyor yada kaçırıyorduk. Görmek izlemek ve karşılamak yerine.

Yanıma kitap almadığım için hayıflanıyordum. Otobüsün içi öyle sakinleşmişti ki bu yolculuğu daja keyifli hale getirirdi diye düşünüyordum. Çoğu insan uyumuş tek tük kişiler ayaktaydı. Sigara içen kız, kitabını okurken arkadaşı uykuya dalanlar arasında yerini almıştı.

Sigara içen kız çantasından bir paket kraker çıkarıp bana da uzatıyordu. Ben de birkaç tane alıp teşekkür ettim. Saatler geçmiş olsa da yine epey bir yolumuz vardı daha. Youtube dan videolar izlesem de bir süre sonra onlar da sıkıyordu. Sözlüğe girdiğimde de yine aynı konular etrafında yazılıp konuşuluyordu.

Yine bir mola yerine geliyorduk. Bu sefer otobüsten inmem diye düşünürken teklif sigara içen kızdan geldi.

+ bizimle inmek ister misin, laflarız hem.

-neden olmasın, yapacak başka bir şey yok.

Diyerek cevapladıktan sonra otobüsten indik. Mola yerinin önündeki duvara yaslanıp sohbet etmeye başladık. Onlar sigara içerken ben de onlara takılıyordum. Mola bitene kadar pek çok konudan sohbet ettik, güldük eğlendik. Yerlerimize oturana kadar bile gülüyorduk hala.

Yerlerimize oturduktan sonra onlar kitaplarına döndüler yüzlerini. Ben de kalan yolu uyuyarak tamamlamak istedim. Fazla bir yol kalmıyordu. O saatleri de uyuyarak geçirdim. Ve yine bir dürtülmeyle uyandırıldım.

Tam küfür edecekken uyandıranın sigara içen kız olduğunu gördüm. Onlar benden sonra inecekti, sohbet ederken de nerede ineceğimi söylemiştim. Yaklaşınca o da uyandırmak istemiş. Teşekkür ettim ve uyku sersemliğini üstümden attım. Biraz gerinerek ve esneyerek.

Telefon numaramı istedi bir an tereddüt etsem de ne olacak diyerek verdim. ( hala durur numarası ) otobüste yanaşmıştı. Kısa bir vedalaşma olduktan sonra indim. Otobüsten el sallıyorlardı. Tahmin ettiğim gibi üniversiteye gidiyorlardı. Ufak bir tatilden sonra okula geliyorlardı yine. Sohbetler esnasında öğrendim bunları.

Etrafıma bakınıp macera başlıyor galiba dedim kendi kendime. Karnım fena halde acıkmıştı. Ne yapsam diye düşünürken kalacağım yerin çevresinde vardır diyerek beklemeden taksiye bindim. Neyse ki kalacağım yer çok da uzak yerde değilmiş. Ve tahmin ettiğim gibi yemek yerleri de varmış etrafta.

Odama çıktıktan sonra evdekileri aradım. Geldim yerleştim diye. Biraz sohbet ettik. Sigara içen kızdan da mesaj gelmişti yerleştin mi diye ona da yerleştiğimi haber verdim. Telefonumu şarja takarak odadan aşağıya indim ve dışarı çıktım.

Hoş, serin bir izmir akşamıydı."

( devamı daha da olacak )
" saat dokuza geliyordu. Ne yesem diye düşünüyordum. Bir dönerci gördüm. Aslında büfe tarzı bir yer ama o döneri görünce ills oraya dönerci denileceği için dönerci diyorum ben de. Tabi bu saatte döner kalmadığından başka bir şey söyledim ben de. Neyse yemek geldi yedim, karnımı doyurup kalktım.

Öylece gezinmeye başladım. Eh, tanımadığım bir yere gelince keşfetme duygum kabardı haliyle. Sokakları gezmeye başladım. Mevsim nedeniyle çok kalabalık değildi. Bu yüzden daha çok sevdim geldiğim zamanı. Tabi öyle çok da gezilecek yer yoktu. Havasını seviyordum tanıdık bir hava benim için.

Bir köpeğe denk geldim. Normalde köpeklere karşı ne yapacakları belli olmadığı için belli mesafede dururum. Ama bu köpek gelip sırnaşınca sevmeden edemedim. Öyle biraz oyun oynadık. Ben yanından uzaklaşırken arkamdan bakıyordu hala.

Tek başına gezmek kötü değildi ama yanında seni anlayan bilen biriyle gezmek de farklı olur diye düşünüyordum. Buna biraz canım sıkılırken saatin 12 ye doğru geldiğini fark ettim mekanın birindenki tabeladan. Yürürken kaptırıyordum her zaman kendimi.

Kaldığım otele dönüp odama çıktım. Bir duş alıp kendime geldim. Odanın içinde üstümü giyinmeden durdum. Pencerenin kenarına gelip dışarıya bakındım. Kaldığım odadan deniz görünüyor karşısı da biraz açıklık kalıyordu. Sorun etmiyordum bu halimi. Bir süre sadece ordan baktım.

Yatağıma uzandığımda saatin 12 yi geçtiğini gördüm. Telefonu sarjdan çıkarıp yanıma aldım. Youtube dan bir iki kanalın videosunu izledim. Telefonu yatağın yanına koyarken gözlerim kapanmaya başladı. Yol yorgunluğunun arkasından yatakta mayışmış bir halde uykuya dalmıştım.

Sabaha bir yerlerim feci donmuş halde uyandım. Soğuğu hesaba katmamışım uyurken.

Telefonu elime aldığımda ise mesaj ve aramalar olduğunu gördüm."

( devamı gelecek )
" aramaların evden olduğunu gördüm. O yüzden hemen aradım. Kısa bir haber etme konuşması yaptıktan sonra mesajlara baktım. Kimden geldiğini tahmin etsem de. Sigara içen kızdan gelmişti mesajlar. Ne yapıyorsun minvalinde klasik bir sohbet konusuyla yazmış.

Neyse, ona da mesaj attım. Sonra bir duş alıp üstümü giyindim. Kahvaltı için güzel bir yer görmüştüm akşam geldiğimde oraya gitmek için çıktım odadan. Mesaj filan gelmemişti telefona. O yüzden rahatlıkla kahvaltımı yapabilirdim.

Biraz izmir e özgü şeyleri denemek için onlari söyledim. Yanında doymayacağımı bildiğim için başka şeyler de söyledim. Öyle bir saate yakın bir kahvaltı yaptım keyifle. Tadı damağımda olan bir kahvaltı olarak kaldı.

Kahvaltıdan sonra ordan çıktım. Biraz gerinip şöyle bir gökyüzüne baktım. O ara mesaj geldi. istersen bu taraflara gel biz de arkadaşlarla dışarı çıkacağız diye. Ona teşekkür edip kendi gezeceğim yerler olduğunu yazıp cebime koydum telefonu."

Buraya gelirken aklımda olan birkaç yer vardı oraları gezdim iki üç gun süresince. Nereler olduğunu söylemeyeceğim. Kendi keşfettiğim yerler olduğu içinde tabi. Sahil kenarlarını ayrıca güzelce gezdim. Günlük rutinler olduğu ve anlatılacak pek de bir olay olmadığı için bu kısımda pek bir şey yazmadım.

Sigara içen kıza da yine benzer cevaplar verdim evdekileri yine aradım. Izmir in tamamını gezmedim sadece gittiğim yer ve yakınlarındaki yerleri gezdim. Ve zaman yılbaşından bir iki gün öncesine yani hafta sonuna geliyor.

Bir dahaki kısımda da onu anlatacağım.
" cumartesi öğlene kadar uyuduktan sonra telenuma arka arkaya gelen mesajlarla uyandım. Bugün için sözleşmiştik sigara içen kızla. Biraz fazla uyumuş olmalıyım ki mesajlarla daha uyanmadın mı diye soruyordu. Buluşacağımız yer izmir in bilinen yerlerdendi ama kaldığım yerden oraya baya bir yol vardı.

Neyse, geliyorum dedikten bir saat sonra filan oraya geldim. Nerde diye bakınırken o beni çoktan görmüş yanıma geliyordu. Arkadaşlarının yanına gidecekmişiz. Yürürken o anlattı, konuştu ben daha çok dinledim. Soğuk içime işliyordu.

Konuşkan sıcakkanlı olması benim de işime geliyordu. Yoksa ben de pek bir şey anlatamaz öyle kalırdık. Arkadaşlarının yanına vardığımızda, iki erkek bir otobüste yanında olan kız ve iki kız daha vardı. Bir kafede oturuyorlardı. Kısa bir tanışma faslı oldu.

Nerden geldiğimi neden geldiğimi filan sordular eh onlar da istanbul hakkında sorular sordular. Öyle izmir istanbul anlatımı oldu biraz. Ortama baya ısınmıştım. Ki kolay kolay olmazdı bu durum.

Sohbet derinleştikçe gruplar oluştu haliyle. Ben de sigara içen kız ve yeni tanıştırdığı kızlardan biriyle derin bir sohbete girdik. Kafa yapılarımızın düşüncelerimizin sevdiğimiz şeylerin benzerliğinden bahsettik.

Böyle böyle saatleri eritmiştik. Ben de hem gideceğim yolu hesaba katarak biraz erken kalkmak istedim. Biraz daha kalsan filan derlerken vedalaşıp bir saatlik yolu dönmek için hareketlendim. Sigara içen kız da kalkıp yanıma geldi. Biraz dolaşalım dedi.

Ve bana gezdirmek istediği yerleri gezdirdi. Yarın da işin yoksa buluşalım mı diye sordu. Ilgiden rahatsız değildim ama dinlenmek için gelmiştim buraya. Ve gidişat dinlenme olacağına hiç benzemiyordu.

Olur diyip gülümsedim. Biraz daha yürüdükten sonra araca doğru giderken vedalaşmak için durduğumda sarılıp yanağımdan öptü. Bir anlık şaşkınlıktan sonra gülümseyince o da aynı şekilde cevap verdi.

Ve araca bindikten sonra eller de sallandı. Kaldığım yere dönerken olanları düşünmekten yolun nasıl geçtiğini anlamadım.

Odama çıktığımda ise telefonda attığı fotoğrafları gördüm."

( az kaldı )
" bunlar kafedeyken çekilen fotoğraflardı. Görünce gülümsedim. Ve cevap olarak yarın görüşürüz yazdım. Sokağa indim. Ilk geldiğim zaman gördüğüm köpeğe denk geldim yine. Onun yanına oturdum. Ama bu sefer yemeğini de getirmiştim. Baya acıkmış gibiydi. O yemegini yerken ben de oturuyordum.

Güneş batmış karanlık her yere süzülmüş bir durumdaydı. Sokakları lambalar aydınlatıyordu. Bu akşam bir dinginlik hakimdi üzerimde. Yarın gitmemem olmazdı diye düşünüyordum.

Aklıma yazdığım hikayeler geldi. onları attım sigara içen kıza, yanına da yanımdaki dostumla çektiğim bir fotoğrafı. Ben mesaj beklerken bir on dakika sonra aradığını gördüm. Telefonu açtığımda;

+bunlardan hiç bahsetmemiştin, neden söylemedin böyle şeyler yazdığını?

- sormadın ki? Hem nasıl olduklarını söyle sen.

Gülerek cevap vermiştim. O da çok güzel olduklarını söyledi. Sonra yarın nerede buluşacağımızı konuştuk. Kapadık telefonları. Okuduğu bölüm benim de istediğim bir bölümdü. O konu hakkında da baya konuşmuştuk. O da sevdiği ilgilendiği için bu bölümü seçmişti.

Kalktım oturduğum yerden, dostumla da biraz oynadıktan sonra kaldığım yere döndüm. Duşumu aldım. Yatağıma uzandım. Telefonda bazı fotoğraflara bakarken uyumuşum. Hem yorucu hem de dinlendirici bir gündü benim için.

Sabah erkenden uyandığımda buradan aldığım valizimi ve kıyafetlerimi de bir toparlamaya başladım. Kahvaltıyı da beraber yapacaktık. O yüzden biraz erkenden buluşma yerine gitmek en iyisi olacaktı. Valizimi topladıktan sonra çıktım odadan. Buluşma yerinden önce sahile indim.

Biraz yürüdüm. Ne yapıyorum burada diye düşünüyordum. Hayatında neden hep bir anda değişiklikler oluyor diye soruyordum kendime. Ve ne olacak şimdi derken baskın yiyordum.

Sigara içen kız, nerden gördü ne zaman geldiyse kulağımın dibinde bağırdı. Ani bir refleks olarak küfür etsem de ikimiz de sonra gülmüştük. Bir iki parça kıyafet daha alacaktım. Onlar için mağazaya gittik. Ben seçip denerken o da kendi beğendiği şeyleri denememi istedi. Ben de kıramadım. Kendi istediğim şeyler dışında onun da beğendiği şeyleri aldık ve çıktık.

Kahvaltı için ise güzel bir yere götürmüştü.( yine teşekkür ederim o güzel yer için ) yavaş yavaş kahvaltımızı ederken kendimizden konuşuyorduk. Yanında gitarını da getirmişti. Benim için de sürpriz olmuştu bu. Hiç bahsetmemiştik getirmesinden. Yoksa çaldığını biliyordum. Kahvaltıdan sonra bir kitapçıya gittik. Orda baya bir vakit geçirdik. Ikimizin de kitapları ne kadar sevdiğini orda fark ettim.

Saatlerimizi orda geçirdikten sonra beni sakin bir yere götürdü. Gitarını çıkardı. Çalmaya başladı. Ona bahsettiğim bazı şarkıları çalmayı başlamış. Çalarken de söylüyordu. Dayanamadım eşlik etmeye başladım. O sustu ben devam ettim. Sessizlik hakimdi müzik dışında. Bakıştık. Akşam yemeğini nerde yiyeceksin diye sordu. Yerim bir yerde diyince, arkadaşlarla kalıyorum onlar da bugün yoklar dedi. istersen beraber yemek yapar yeriz dedi.

O an kullanılmaya çalışıldığımı hissettim. Daha önce yemek konusu açılmıştı ve yemek yapabildiğimi söylemiştim. Gülerek benden faydalanmaya mı çalışıyorsun diyince kendini tutamadı o da güldü. Ve tatlı hakaretler yedim.

Olur şu elimdekileri taşımaktan ellerim şekil değiştirecekti dedim. Ve evine geçtik. Dağınık bir ev değildi şaşırmıştım. Sonra ise yemek için malzemeler almaya indik. Evdekilerle konuştum alışverişi yaparken. iki gün sonra geleceğimi söyledim.

Yemeklik şeyler dışında bira sevmediğimi söyleyince bir şişe şarap aldık.

Ve eve geçtik. "

( son bir kısım daha kaldı )
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
güneş onu yakıp kavurur.
o da tanrı'ya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"ol" der tanrı. güneş oluverir.
fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
bulut olmak ister. "ol" der tanrı. bulut olur.
rüzgâr alır götürür bulutu, rüzgârın oyuncağı olur.
rüzgâr olmak ister bu kez. ona da "ol" der tanrı.
rüzgâr her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
her şey karşısında eğilir.
tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
ordan eser burdan eser, kaya bana mısın demez!
bildiniz, tanrı kaya olmasına da izin verir.
dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...

bir sabah sırtında bir acı ile uyanır....
bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...

- Nietzsche
" yemekleri yapmaya başladık. ( yemek demişken de öyle çok fazla büyük şeyler değil basit şeyler) beraber yaptığımız için bir saate hazır oldu bütün yemekler. O masayı hazırlarken ben yemekleri masaya getiriyordum. Iki kadeh de getirdikten sonra masaya oturduk ve yemeğimizi yemeye başladık. Şarabı ilk defa deniyordum. Tadı güzel gelmişti.

Yemeği yerken yine kısa kısa sohbet ettik, güldük. Yemekleri kaldırıp masayı toplamaya başladık. Sonra ellerimi yıkadım. Şarap kalmıştı yarısında. O tuvalete gitmişti. Onun gelmesini bekliyordum elimde bugün aldığımız şeylerin poşetleriyle eve gitmek için.

Nereye gidiyorsun bu saatte dedi. Kalsana burda diyordu. Ben her şey için teşekkür edip çıkmaya yönelirken kal diyordu. Kafası güzel gibi değildi. Çarpacak şeyler de içmemiştik zaten. Ama bakışları da normal görünmüyordu.

Yanıma gelip dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Yapma diyecekken dudakları yapışmıştı bile. Beş on saniyelik bir öpüşme geçti aramızda. Çekildiğinde ona baktım sadece ve kapıdan çıktım kaldığım yere döndüm. Telefonu şarja takıp yatağıma uzandım. O da ben de isteyerek olmuştu bu olay ama ne yeri ne zamanıydı hele de ruh halimiz böyleyken. Ve böylece yılbaşının olduğu güne uyanacaktım artık.

Sabah uyandığımda bir şey yapasım yoktu öyle bir güne uyandım. Bütün günü yatakta geçirebilirdim. Telefona baktım ama ne olduğunu zaten biliyordum. Kimden mesaj ve aramalar olduğunu. Konuşmak istemiyordum olan buydu sadece.

Kahvaltı için aşağıya indim sadece bir de gazete aldım. Kahvaltımı ederken gazeteyi de okuyordum. Izmir in geri kalanını bilmiyorum ama burada hava yumuşaktı. Istanbul da bastıran sıkılgan his bastırmıştı burda da. Atladım bir araca sadece yol almak istedim. Izmir de gezmediğim mersk ettiğim yerlere gittim.

Durmak istemiyordum. Durursam ne olacağına dair bir his yoktu aklımda. Sadece bir yerlere gitmek bir şeyler yapma hissi vardı. En sonunda yorulup bir banka oturup kaldım. Önümde deniz ve gökyüzü uzandığı halde iyi gelmiyordu.

Nerde olduğunu hatırlamadığım bir bara gittim. Daha önce girmediğime eminim buraya o yüzden kimse bulamaz diye düşünüyordum. Oturdum bir içki söyledim. Onu yudumlarken saatin ne çabuk geçtiğini fark ettim. içkiler arka arkaya giderken etrafıma bakınıyordum.

Sadece içkiyi düşünüyordum aklımın her bir köşesi dolu iken. Bar sonradan dolmaya başlamıştı saat ilerledikçe. Sekiz gibi diye hatırlıyorum saati ve arkamdan birinin dokunduğunu. Beni burda da bulmuştu.

O hayal meyal görüntüden sonra evde uyandığımı hatırlıyorum kendimi. Karşımda sigara içen kız oturuyordu. Merak etme faydalanmadım sarhoşluğundan diyip güldü. Sonra da fazla içmişsin neden yaptın bunu diye sordu ben sadece ona bakıyordum.

Duşa girebilir miyim dedim. Sonra da bir duş alıp kendime gelmeye çalıştım. Giyecek bir şey olmayınca onun bornozunu giymek durumunda kaldım. Pek güzel bir görüntü sunmuyordum haliyle. Oturdum koltuğa evdekileri aradım yeni yılını kutladım. Baktım iyice az bir vakit kalmış. Benim için değerli olan birinin de yeni yılını kutladım ve sonra duyulan yeni yıl kutlamaları oldu. Öğlen istanbul a dönecektim.

Teşekkür ettim yaptıkları için sigara içen kıza. Dudaklarından öptüm masum bir öpücük bir minnet öpücüğü olmuştu bu. Burda kal sabaha beraber gideriz dedi ben de tamam dedim. Yatana kadar konuştuk. Sonrs aynı yatakta sarılıp uyuduk. ( sevişme olmadı evet ) ve gece uyumadan önce benim için değerli olan kişiyle konuştuğumuz bir konu da istanbul a döndüğümde gerçek olmuştu.

'rüya mi kabus mu olur kestiremiyorum demiştim geçen gece ama dün cevabı rüya olarak gerçekleşti. emindim rüyama gireceğine.'

Sabah erkenden uyanmış kaldığım yere gidilmiş valizler tamamen hazırlanmış bir hale geldim. Sigara içen kız da sağolsun. Her şeyi hallettikten sonra bir kahvaltı ettik ve daha fazla vakit geçirmeden otobüsün oraya doğru yola çıktık. Otobüsü beklerken sohbet ettik ve otobüs geldiğinde sıcak bir sarılma masum bir öpücük ve duygusal anlarla bir vedalaşma oldu.

Sıkıldığım şehre dönüyordum. Ama keyfim yerindeydi. Eve vardığımda ona da mesaj attım. Ufak bir sohbet ettik. Sonra zaten eve ancak akşam vardığım için yatağa girdim ve uykuya daldım. Sonra da yukarıda anlattığım olayı yaşadım. Ve hikaye de ondan sonra ortaya çıktı."

Güzel bir izmir hikayesi oldu bunlat da.
Pencereden dışarı baktığında sokak lambasının ışığında gördüğü kar tanelerini izlemeye dalmıştı. Aklından bu sakinliği izlemem geçmiyordu ama. Nerde kaldı o diye meraklanıyordu daha çok. Yaşadığı bu yerden de pek hoşnut olduğu da söylenemezdi. Bir türlü sevememişti. Yine de durmak zorunda olduğunu çok iyi biliyordu.

Meraklanmasının nedeni normalde bu saatte onun geliyor olmasıydı. Tabi bu hava bile trafiği etkileyebiliyordu. Biraz da trafikten korkuyordu. O yüzden bu kar tanelerinin düşüşü onu sakinleştirmiyor aksine tedirgin ediyordu.

Ve sokak lambalarının altından üşüdüğü her halinden belli olan, o geliyordu. Binanın kapısına gelirken çoktan otomitiğe basılmıştı bile. Kapıyı itip apartmana giriyordu. Asansöre binip yukarı çıktığında ise karşısında nerde bakışı olan tedirgin bir kız vardı. Gülüyordu onun haline.

O yüzden ağzını açtırmadan daha neden geciktiğini söylüyordu. Biliyorsun bu yaşadığımız yeri yollar yine gıdım gıdım ilerliyordu diyordu.

Karakterleri farklıydı ikisinin de buna rağmen uyumları harikaydı. Bazen kendi kendine soruyor ne buluyorum onda beni burda tutacak kadar diyordu. Aşk mı cinsel bir çekim mi ? Her zaman daha farklı bir şey bu diyerek sonlanıyordu kendi kendine sormalar.

Duştan çıkmış bornozunu geçirmişti üstüne. Yine bakakalmıştı ona. Ve onu yanına çağırıp bacaklarının önüne oturttuktan sonra saçlarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Saçlarıyla oynamayı sevdiğini ikisi de iyi biliyordu. O da gevşeyip kendisini onun ellerine bırakmıştı. ikisinin de mutlulukları basitti. O yüzden hep birbirlerinde buluyorlardı kendilerini bu iki genç kız. Birbirlerine ne hissettiklerini anlamasalar da buna sımsıkı bağlıydılar.

görsel