bugün

filistinlilerin yillarca aci cektigi ama akillanmadigi, israillilerin de yillardir aci cektirip (bu arada biraz da aci cektikleri) ama akillanmadiklari sorundur. dunyada cozulmesi en zor, en tehlikeli ve en derin tarihe sahip sorunlarindan birisidir. dunyanin cifte standardi ve yahudilerin dunya finans, sanayi, ticaret ve ozellikle de medyadaki gucleri sayesinde israil'in acimasiz ve olcusuz tepki saldirilarini mazur gosterme, gizleme cabalari yuzunden sorun buyumekte, bir turlu cozum yoluna girememektedir.

ulkemizde de milli gorusculer (tayyip erdogan ve abdullah gul dahil) bu sorunu oy ve yandas toplamak icin somurmus ve bunda basarili da olmuslardir. muhalefette olduklari donemde hukumetleri ve tsk'yi israil'e tepki vermemekle ve de isbirligi yapmakla, agir ithamlarla suclamislardir. gel gor ki ayni kisiler iktidara gelince israil'le en buyuk isbirligini gerceklestirmisler, israil'in filistinlilere ve lubnanlilara yaptigi saldirilara mirin kirin disinda tepki koyamamislardir. tepki koymak bir yana, halkin yuzde sekseninin karsi cikmasina ragmen lubnan'a israil'i korumak uzere asker gondermislerdir.

(bkz: davulun sesi uzaktan hos gelir)
efendim, her iki halkın da desteğini alacak bir çözüm olasılığı nedir, söyleyelim: 0 (yazıyla sıfır).

filistin'in "gerçek özgürlük savaşçıları" dediğiniz hamas "dini inançlarından dolayı" , israil devletini tanımıyor ve yahudiler'i ezeli ve ebedi düşman olarak görüyor. israil devletinin gerçek savaşçıları olan siyonistler ise, "dini inançlarından dolayı" arapları aşağılıyor ve dahi kutsal toprakların kendilerine tanrı tarafından va'dedilmiş topraklar olduklarına inanıyor. iki tarafın halkı da "ağırlıklı olarak" bu düşünüş ve inançlara yatkın. iki tarafın halkı da bir çözüme kavuşabilmek için öncelikle inançlarından taviz vermek zorundalar ki; bu yakın gelecekte olası değil.

israil için çözümsüzlük demek, aslında kendinci bir çözüm oluşturuyor. bu sebeple gerçek özgürlük savaşçısı hamas, israil'in işine geliyor. el fetih ise yılların getirdiği çözümsüzlüğün yorgunluğunda artık yolunu tamamen kaybetmiş bir siyaset içinde. demek ki filistin sorunu; abd istemeden ya da yeni bir süper güç devreye girmeden çözülebilecek bir sorun değil. bir başka çözüm, arap dünyasının tamamının birleşeceği bir inisiyatif olabilir ki, bu da araplar'ın konumu düşünüldüğünde mümkün değil.

o sebepten, her yerde olduğu gibi; filistin'de de "hamas"i söylemler ve ilenmeler yerine, konuyu siyasal zemine çekmek, filistin mücadelesini eskisi gibi uluslararası arenada saygı görür hale getirmek, israil'e ayda bir füze fırlatıp; ayın kalan günlerindeki bombardımana karşı koymaya çalışmaktan mantıklıdır.
ali bulaç'ın kaleme gayet açık ve net bir şekilde açıkladığı sorundur.

bakınız :

-----
filistin sorunu
Çoğu insan Filistinlilerin geçen asrın ikinci yarısından bu yana çektiği acının ne olduğunu bilmiyor. Çünkü halkı Müslüman olsa da, konu hakkında bilgisi ve fikri olan insan sayısı çok az.
Medyadan edinilen bilgilerle yetinenler, her nasılsa israil ara sıra Filistinlileri öldürüyor, Filistinliler de ona karşı direnmeye çalışıyor, diye düşünüyorlar. israil sivil katliamlarda çok ileriye gittiğinde infial gösteriliyor, sonra tekrar herkes susuyor. Ve böyle sürüp gidiyor.

"Filistin sorunu" bütün "sorunların anası"dır. Öylesine doğrudan ve dolaylı etkileri var ki, bu sorun köklü bir biçimde çözülmedikçe ne bölgenin tamamı istikrara kavuşur, ne artık her şeyin birbiri içine girdiği küresel dünyada barış ve huzur sağlanır. Sorunun Filistinlileri aşan boyutları vardır.

ingilizler, üçüncü bir ulus olarak, bir halka (Filistinlilere) ait toprakları binlerce senedir dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan dağınık bir kavme (Yahudiler) verdiler. Gerek ingilizlerin gerekse israil'i tasarlayan Siyonistlerin bakış açısından Filistin toprakları üzerinde yaşayanların herhangi bir önemi; dolayısıyla kaale alınmaya değer hakları yoktu. Çünkü onlara göre "insansız topraklar, topraksız bir ulusa" verilmeliydi. Yahudiler, diyasporada yaşayan bir ulustu, toprakları yoktu, Filistin üzerinde ise "halk veya ulus" tanımı kazanmayı hak edecek insanlar yaşamıyordu. Bu durumda Tevrat'ın da referanslarından hareketle bu "insansız topraklar"ın toprak arayışındaki "Yahudi ulusu"na verilmesinden başka daha doğal ne olabilirdi?

ikinci garabet, ingiliz ve Amerikalıların -ve elbette diğer Batılı ülkelerin- karar ve dayatmasıyla daha ilk kuruluşunda BM, bir halkın toprağını alıp binlerce senedir bu topraklar üzerinde yaşamayan insanlara verdi. israil, BM kararıyla kurulmuş olan yegane devlettir. Ama aynı israil, bugüne kadar 1967'de alınmış olan 242 sayılı karar dahil olmak üzere BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin kararlarına uymuş değil. Ona altın tepsi içinde toprak sunan BM'yi israil tanımıyor.

Bu çerçevede 1948'de israil'e tarihî Filistin topraklarının yüzde 56'sı verilmişken israil, 1967 savaşı ve arkasından gelen işgallerle bunu yüzde 78'e çıkarmış bulunuyor. Hukukî açıdan "Filistin sorunu" dediğimizde akla ilk gelen "işgal"dir. Fakat kuşkusuz mesele bundan ibaret de değildir. Filistin sorunu şu beş temel noktada toplanmaktadır:

1) israil'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi. Bunun için işgal ettiği toprakları boşaltıp sahipleri olan Filistinlilere devretmesi gerekir.

2) israil, terör, tedhiş, etnik arındırma, sindirme, baskı ve başka yollarla 2,5 milyon Filistinliyi kendi vatanlarından sürmüş, onları sağda solda mülteci kamplarında yaşamaya mecbur etmiştir. Sorunun ikinci ayağı mülteci Filistinlilerin kendi yurtlarına dönmesinin sağlanmasıdır.

3) Üçüncü önemli sorun, israil kesintisiz olarak dünyanın her bölgesinde yaşayan Yahudileri israil'e getirtmekte ve bunlara Filistinlilerin toprakları üzerinde yerleşim alanları açıp yerleştirmektedir. Yerleşimcilerin sayısı arttıkça ve yerleşim alanları genişledikçe Filistinliler biraz daha toprak kaybına uğramaktadırlar ki, özellikle bugün işgal altındaki Batı Şeria'nın başına gelen budur. Dışarıdan gelen yerleşimciler Filistinlilerin topraklarını işgal etmekle kalmıyorlar, zeytinliklerini, bağ-bahçelerini, evlerini ve mal varlıklarını gasbediyorlar.

4) Sorunun dördüncü ayağı Kudüs'ün statüsü meselesidir. israil, açık bir dille Kudüs'ü israil'in "ebedî başkenti" ilan etmekle, her üç din için kutsal olan bu tarihî şehri hiç kimse ile paylaşmaya niyetli olmadığını açıklamış bulunmaktadır.

5) Filistin sorununun beşinci ve belki de çözüm ihtimali neredeyse sıfır olan boyutu Mescid-i Aksa konusudur. Yahudiler, her ne pahasına olursa olsun Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa etme kararındadırlar. Mabedin inşa edilebilmesi için Mescid-i Aksa'nın yıkılması gerekir. Ne dindar Yahudiler ne Siyonistler bu projeden taviz vermeyi düşünmüyorlar. Sadece uygun zamanı kolluyorlar
-----
hakkında çok az şey bilip de çok fazla konuştuğumuz meselelerden birisi. yalan yok, israil hakkında ders almaya başladığım vakit biraz biraz bir şeyler öğrendim ben de.

şöyle bir haber çıkmış bizim yalama medyada: http://www.ensonhaber.com...lik-karti-2014-07-11.html ben de başta onunla ilgili başlığa (bkz: filistin kurtuluş ordusu üyesi deniz gezmiş) yazacaktım ama sonra baktım entri uzadıkça uzadı, ben de buraya yazmanın daha uygun düşeceğine kanaat getirdim.

haberde deniz gezmiş fkö ilişkisine değinilmiş sanki bilinmeyen, gizli kalmış bir gerçekmiş gibi. gerçi eminim ki bu haber(!) sitesindeki elemanlar bile şaşırmışlardır gezmişin fköye bir süre katıldığını öğrendiklerinde. e normal tabi. şimdilerde habercileri kahvehanelerden topluyorlar. buyrun bakalım bu örgütlerin ideolojileri neymiş?

http://en.wikipedia.org/w...e_Liberation_Organization
http://en.wikipedia.org/wiki/Fatah

şimdi habere bakıyoruz bir de, diyor ki "ekmel bilmez, deniz gezmiş de filistinde taraftı." bre zır cahil kendini haberci zanneden şaklaban sürüsü. aç bak bakalım deniz gezmiş kaç yılında dahil olmuş plo'ya? aç bak bakalım o yıllarda mısırın başında kim var? hangi parti var? aç bak bakalım abd-el nasır kimmiş, arab socialist union partisi neymiş?

bunları araştırdığın zaman belki anlarsın o günün ortadoğusuyla bugünün ortadoğusu arasındaki farkı. belki o zaman anlarsın ne kadar dangalakça bir haber yaptığını ama hiç sanmıyorum. nasıl olsa seni okuyan adamın senden doğru bilgi öğrenmek gibi bir beklentisi yok.

bir de anlayamıyorum, ekmeleddine laf sokucam, başbakanıma yaranıcam diye yapmadığınız şaklabanlık kalmadı. şimdi de deniz gezmişe yoldaş oldunuz anasını satayım kırk yıllık bağnaz sağcı olarak. tuhafsınız vesselam. deniz gezmiş dediğin kişi, bir yere kadar saygı duymakla birlikte, yönlendirmeye açık, fazla heyecanlı, aktivist bir gençtir. he yani, deniz gezmiş ploya katıldı diye biz de çoluğun çocuğun katledilmesi pahasına savaş çığırtkanlığı yapalım. biz de hamas saldırdığında hülooo deyip israil saldırdığında timsah gözyaşı dökelim öyle mi?

çocuklar ölmesin mi istiyoruz? daha fazla şehit vermeyelim mi istiyoruz? o zaman önce şu müslüman terörünü bitirmemiz lazım. israilli çocukları kaçırarak islama hizmet olmaz. çocukları katlederek israille savaşılmaz. azıcık akıllı mantıklı olun. israil dediğiniz devlet neredeyse 70. yaşına girecek. dört tarafı arap düşmanlarla çevrili olan bu devlet bu 70 yılda düşmanlarını tek tek yendi. kabul edelim, bizim araplar götlerini yayarken, bir taraftan da arap zenginleri mücahitlerin sırtından para kazanıp bir de timsah gözyaşı dökerken bu adamlar helikopterlerle arap ülkelerinden yahudi hemcinslerini kendi ülkelerine naklediyorlardı. bununla da kalmadılar, o insanları kendi ülkelerine adapte etmeyi de başardılar. adamlar topu topu 30-40 yıl gibi bir sürede birbiriyle neredeyse hiç bir mantıklı bağı bulunmayan avrupa göçmeni aşkenaz yahudilerini, sovyetlerden kaçan yahudileri, arap yahudileri ve hatta etiyopyalı yahudileri birleştirdiler. onlardan bir ulus yarattılar.

bir başka yanılgı daha var. insanlar sanıyor ki abd, ingiltere gibi süper güçler başından beri israili hep destekledi. yanlış. bir kere ingilizler yahudilere sadece osmanlılara karşı tam destek verdiler. araplara ise daha fazla destek verdiler ve arap nüfusunun da etkisiyle zaman sonra yahudilere sırtlarını çevirdiler. arap şeyhlerinin önemli bir kısmı 1. dünya savaşı döneminde osmanlılara düşman olduklarından daha fazla düşman değillerdi yahudilerle.

ingiltere çekip gittiğinde ve israil kurulduğunda bu devlet kendi başının çaresine bakmak zorundaydı. dört tarafı düşmanla çevrili, tarihinde savaşçılık tecrübesi hiç bulunmayan bir millet düşünün. araplar defalarca bu küçücük ülkeye karşı birlikte saldırdılar. ve buna rağmen her atakları hüsranla sonuçlandı. eğer ki yeri geldiğinde sovyetler israile dur demeseydi, belki bugün israille sınır komşusu bile olabilirdik.

neden bir daha ne suriye, ne mısır, ne de diğer arap devletleri israile karşı birleşemedi? neden seçim meydanlarında israile ateş püskürenler bir kez olsun gazze için israile açık açık meşru savaş tehdidinde bulunamadı? bugün arap dünyasında her lider gayet iyi bilir ki dünyadaki bütün araplar birleşseler, yine bile bu ufak ülkeyi alt etme şansları yok. işte bölgede terörizmin yükselişi de böyle başladı. kimileri bu örgütlere silah satarak zengin oldu. kimileri bu örgütlere destek vererek müslüman dünyasında prim yaptı. kimileriyse örgüt üzerinden normalde hiç ulaşamayacakları mevkilere ve güce ulaştılar. yani alan razı veren razı. tüm bunlardan zarar gören ise maalesef filistinli masum kardeşlerimiz. ama onlar da maalesef tek düşmanlarının israil olduğunu zannediyorlar. halbuki israilden çok daha şerefsiz, çok daha büyük bir düşmanı koyunlarında beslediklerinin farkında değiller.

bunları yazarken filistinde gerçekten mecbur olduğu için israile karşı çeşitli şekilde direniş gösteren örgütleri tenzih ediyorum ve onların kimler olduğunu bulmayı da sizlere bırakıyorum. neticede hazır bilgiyle bir yere kadar oluyor, bir yerden sonra da kendi araştırmalarını yapman gerek.

şimdi ekmeleddin ihsanoğlunun da gündeme getirdiği ve başta rte olmak üzere bazı akpli elit kadronun ve yandaş gazetelerin hoşuna gitmeyen bir öneri var: "biz arabulucu olalım, tarafgir olmayalım, savaşı ve vahşeti körüklemeyelim". tabi başbakan ve cenahı buna karşı çıkmakta sonuna kadar haklı. ne de olsa suriyede tarafsız kalmama politikaları ışid ile, el nusra ile, reyhanlı saldırısıyla ve ışidin vatandaşlarımızı esir alması, bölgedeki türk kardeşlerimizi tehdit etmesiyle meyvelerini çoktan verdi! bu muhteşem başarının aynısı neden filistinde kazanılmasın!

birazcık namusunuz olsun. bir an için çocukların kanından prim yapmaktan vazgeçin. filistinli çocuklar için bir şey mi yapmak istiyorsunuz? o zaman yapabileceğimiz tek şey var: hem israili, hem de israil karşıtı hamas, el fetih gibi örgütleri barış masasına oturtmak. uzun vadede israil de barış yapmak zorunda. dört tarafı düşmanlarla çevrili, her an bir terör saldırısı tehdidiyle baş başa olan bir ülkede kimse sonsuza dek yaşamak istemez. o yüzden israil de, araplar da o masaya bir gün eninde sonunda oturacak. bizim yapabileceğimiz en iyi şey de bu süreci mümkün olduğunca hızlandırmaktan başka bir şey olamaz.
Bu sorun israil den güçlü olmadığınız sürece çözülmez.

Hala bilimin yolundan gitmek yerine yarak kürek işler yaparlarsa anca ağlarlar.