bugün

ülkemizde radyo yayını yapılmasının 82. yıldönümünde ulusal radyo dj'lerinin birbirlerine konuk olması, radyoların ortak yayın yapması sonucu öğrendiğimiz gündür.

bugün gün boyunca trt fm - best fm - alem fm ortak yayınları vardı. *
13 Şubat Cuma, UNESCO Dünya Radyo Günü... Bu vesileyle, ilk yayınından günümüze, sadık dost radyonun tarihine göz attık, ünlü radyocularla konuştuk. Şimdi haberler...
Radyo, bir kötü gün dostu adeta. Gösterişli teknolojik gereçlerin yanında şu sıralar nostaljik bir kutu gibi gözükse de hâlâ çok sayıda dinleyicisi var. Şöyle diyelim; Ulusal Radyo Araştırma Derneği’nin verilerine göre geçen yıl Türkiye’deki 14 milyon hanenin 6 milyonunda radyo dinlendi. Yani aslında radyo yine popüler! Akıllı cihaz kullanıcıları ilk olarak radyo uygulamalarını indiriyor. Bunun nedenini BBC Dünya Servisi’nden Michael Kaye ve Andrew Poperwell açıklıyor: “Radyo medya cinidir; bir şişeye sığacak kadar küçük, bütün kıtaları içine alabilecek kadar da büyük...” Radyonun önemini hatırlatmak adına 2011’de UNESCO 13 Şubat’ı Dünya Radyo Günü ilan etti. Biz de bir zamanlar dantel örtülerle süslediğimiz radyonun Türkiye’deki hikâyesine göz attık.
‘ALO ALO MUHTEREM SAMiiN!’
Dünyadaki serüveni 1920’de başlayan radyonun Türkiye’ye gelişi diğer teknolojiler kadar uzun sürmedi. 6 Mayıs 1927’de istanbul’daki Sirkeci Büyük Postane’den Eşref Şefik Bey’in “Alo alo, muhterem samiin. Burası istanbul telsiz telefonu” sözleriyle tanıştık radyoyla. Kimisi konuşan kutunun içinde küçük insanların yaşadığına inandı, kimisi de sihirli olduğuna. içindeki küçük insanları görme merakıyla kaç radyo heba edildi kim bilir...
O zamanlar radyo programı yapmak da radyo dinleyicisi olmak da zor. Birkaç saat yayınlanan programlar kıraathanelerde ya da radyosu olan komşularda dinlenir, program bitmeden kimse yerinden kıpırdamazdı. Fakat radyonun önemi en çok da 2. Dünya Savaşı’nda anlaşıldı. Gelişmeleri sıcağı sıcağına aktaran haber bültenleri soluksuz dinleniyordu; bu nedenle de radyo ne derse doğru kabul edilirdi.
Yıllar içinde radyolar evlerin baş köşesinde yerini aldı. Tabii kimisininki Cristal Grandin, kimisininki Philips, kimisininki de Century markaydı... Öyle ki bu bir prestij meselesiydi. Ama radyo herkese hitap ediyordu; belki de en çok okur yazar olmayanlara...
CIZIRTIYI GÖLGEDE BIRAKAN SESLER
Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Safiye Ayla, Münir Nurettin, Ziya Taşkent, Alâeddin Yavaşça ve daha nice sanatçı istanbul Radyoevi’nden evlere konuk olduğunda, radyoda eksik olmayan cızırtıya rağmen ses yükseltilirdi. Kısa sürede radyonun ikonları ve hatta dergileri çıkmaya başladı. Radyo Haftası ve Radyo Âlemi dergilerinde radyo stüdyolarında neler yaşandığı, dinleyici mektupları, Zeki Müren’in köşe yazıları ve çeşitli söyleşiler yer alıyordu.
Ev hanımlarının, üzerinde göz nuru dantel örtülerini sergilediği radyoların altın çağı 60’lı yıllardı. Futbolseverler için naklen ama kesintili ve dönüşümlü maç anlatımları, meraklısına yurttan ve dünyadan haber veren yayınlar, gençlerin iple çektiği radyo tiyatrosu ve çocuklar için masallar yayınlanmaya başlandı. 24 saat kesintisiz yayına geçildi. Dinleyiciler, Atatürk’ün naaş nakli, 1960 Darbesi, 12 Mart Muhtırası, Deniz Gezmiş’lerin idamı, Kıbrıs Barış Harekâtı gibi Türkiye’ye damgasını vuran olayları yürekleri ağzında radyodan takip etti.
Tabii, “sesli kutunun görüntülüsü” gelince dantel örtülerin yeri artık televizyondu. 80’li yıllarda radyonun sesi iyice kısıldı. Devlet radyocuları televizyona geçiş yaparken boşluğu özel radyolar doldurdu. Radyo her zaman bir çıkış yolu buldu...
Haberleri dinlediniz, şimdi oyun havaları
Bugun trt radyo da konuk oldugumuz gundur.