bugün

sabah erken saatlerde uyandım; sanırım gece erken yatmanın da etkisi oldu bunda.
gözümü açtığımda olmaması gereken bir saatte uyandığımı fark ettim ama iş işten geçmişti.
tekrar uyumayı denedim ama nafile; beceremedim.
penceremi açtım ve derin bir nefes çektim içime, deniz ışıl ışıl, masmaviydi. gözümü aldı resmen.
giriş katının duvarlarına vuran sular yukarılara kadar ıslatmıştı. biraz daha zorlasa pencereme kadar gelecekmiş neredeyse.
‘’gece dalgalıydı belkide’’ dedim kendi kendime.

oldum olası atlet-baksır ikilisiyle yatarım; yaz kış demeden. biri olmadan diğerini de almam yanıma, o derece.

atleti çıkarıp attım yatağın üstüne, pencerenin büyük kanadını açtım ve balıklama suya.

cumburlop!

su ile vücudun birbirini algılaması bir kaç saniye sürüyor moruk. vücudun tamamen suyun içine dalmış oluyor ama bunu sadece beynin biliyor.

vücut hala ‘’ne oluyor lan!’’ telaşlarında.

o her zaman bahsettiğimiz müthiş ses;

‘’çıssssssss’’

sonra suyun içinde gözlerini açmaca.

saçlarının özgürlüğü, denizin hiç hesapsız kucak açması sana. suyun içinde koku alamaz di mi insan?.... yalaaaaaan!

denizin o hiiçkimselerde bulunmayan kokusu, mavinin en derin hali!

delimavi.

‘’kollarını aç hadi’’ diyor, duyuyorum.

‘’a璒

olsun! sen kulaç atar gibi yap ben kucaklarım seni; basarım bağrıma.

kollarımı açıyorum; ‘’hadi! al beni de yanına’’

duygu yüklüyüm be moruk, kalbim yerinden çıkacak gibi. bak. koy elini kalbimin üzerine, ben değil bırakayım o konuşsun.

deniz kucaklıyor beni, tam bir çoşku hali. hala suyun dibindeyim, anlık olaylar.
dudaklarımı uzatıyorum, alıyor beni öpüyor, öpüyor, öpüyor. kalbim duracak gibi.

gözlerim sımsıkı kapalı. sanki bu rüya bittiğinde kapalı tutmaya devam edersem, son görüntü kaybolmayacak gibi.

kalbim sinyal gönderiyor; hayır sağa ya da sola dönmek için değil. ölmek için!

‘’ölme’’ diyorum, ‘’yalvarıyorum’’, bu ölümsüz anda ölmek ne büyük ironi.

ellerim hareket ediyor her zerresini kucaklayabilme telaşıyla, başaramıyorum. koskoca deniz, bağlantılar, okyanus!

tüm vücudum dokunuyor ona; bu nasıl bir haz, nasıl bir ateş ki suyun içinde yanmaya devam eden.
sonra doğasal olaylar, biyoloji, mantık! suda yaşayan bir canlı değilim ben!

sudan çıktığımda öleceğim sanki!

‘’gitmelisin’’ diyor deniz, ‘’senin yerin burası değil’’. ‘’nefes alamazsın, yaşayamazsın daha fazla’’

nefes almayı isteyen kim, o bunu bilmiyor. gülümsüyorum, neye gülümsediğimi bilmeden; çığlık çığlığa bir nöbet sonra, deniz bütün sesi yutuyor ama.
su yavaş yavaş yukarı doğru itiyor beni, sanki onda da bir isteksizlik var, sanki o da ne yaptığını bilmiyor benim gibi. kararlı görünmeye çalışıyor.
yoruluyorum. öyle böyle bir yorulma değil bu ama. ne kadar çabalasam da olmuyor, olduramıyorum.

yazının buralarında moruk; kötü hissediyorum kendimi. duruyorum. belki saatlerce bir durma hali isteği. ama bir saniye, belki iki; daha fazla durursam bir daha başlayamayacağımı, bu yazıyı kaldırıp duvardan duvara fırlatacağımı biliyorum.
durmak yok! devam.
denizden çıkma hali, anlatımın en boktan anları. insan gözyaşında yüzer mi?

kafamı sudan ilk çıkardığımda güneş gözüme gözüme patlatıyor yumruklarını. oysa ben alışığım.çekinmiyorum.
morluklardan ve şişliklerden moraran gözlerini nasıl kısar da devam ederse o kahraman boksör, ben de öyleyim.
kısık bir bakışla evime doğru bakıyorum. çok değil bir kaç kulaç yeterli olacak paslanmaz merdivenime ulaşmaya.
yüzüyorum.

hala denizin içindeyim ama aslında değilim orda. kimse bilmiyor; bir o bir ben sadece.

paslanmaz merdivenime tutunup balkona atıyorum kendimi zor zahmet. yığılıp kalıyorum orda. güneş zorluyor şartları. yapma yeter artık!

ıslak ayaklarla dalıyorum odadan içeri, bornozumu alıp doğru banyoya. yıkanıyorum, hayatımda ilk defa sudan korkarak yıkanıyorum. belki de bir daha hiç olmayacak.

giyiniyorum ve çalışma odama girip kütüphaneye yöneliyorum. bir atlas bulup denizi olmayan ülkelerin listesi sonra.

ve en son telefonu kaldırıp;

+ alo

- bir ilan vermek istiyorum

+ tabi buyrun beyefendi

- satılık yalı, dağ eviyle takas olur. bu kadarı yeterli

+ peki efendim

- teşekkür ederim

+iyi günler

fazla uzağa gitmeye gerek yok...