bugün

tavsiye edilmeyen zalımlıktır.

bel ağrısı şikayeti olanların acilen doktora görünmeleri gerekli diye bir geyik vardır. her hastalık için çevrilir bu geyik. çoğu zaman da ilerledi denilen tıp dertlerinize derman olmak şöyle dursun yanlış tedavilerden dolayı başınızı ağrıtır. bel ağrısında ise iyice geyikleşir bu mevzuu. fizik tedaviye gidersin iki salak hareket yaptırıp bi şeyin yok diye yollar seni... ortopediye çıkarsın tipinden anlamaya çalışır şikayetini, manyaklık! beli tedavi etmenin en iyi yolu hiç sakatlamamakmış ben anladım. yoksa benim belim ağrıyordu doktora gittim ilaç verdi geçti, hareket yaptırdı geçti diyenine hiç şahit olmadım.

bel ağrısının çok çeşitli nedenleri vardır: örneğin tüpçü iseniz sürekli tüp taşıdığınız için, amale iseniz sürekli çimento torbası yüklendiğiniz için, fitness manyağıysanız kilonuzla orantısız ağırlıkların altına girdiğiniz için beliniz sizden intikam alır. benim şikayetim ise aynı olmakla beraber sebebi biraz farklı. benimkisi hızlı gecelerin ardından sabaha karşı kotarılan hijyenik sevişmelerin, sert sekslerin sebebiyet verdiği arazlar.zaten olay da bu bel ağrısı için hastanenin yolunu tutmamla başlıyor...

hastanenin merdivenlerinden çıkarken dakika bir alpay penaltı gol bir oldu. bi bokluk çıkacağı belliydi bugün. sedye için yapılmış yolu meşgul eden gençten bir çocuk gördüm. adam gibi merdivenden çıkmasını, bu yaptığının yanlış olduğunu kibarca anlattım. bana "sktir lan" diyerek karşılık verdi. mecburen tokatlamak zorunda kaldım. evirip çevirip biraz onurunu da kırdıktan sonra polikliniklerin bulunduğu bölümden içeri girdim...

veznedeki küspe, koket karı sıra için fiş almam gerektiğini söyledi. ne fişi lan banka mı burası? hastayım ben, hasta... müşteri değil! fiş miş almadım. direk ortopedicinin odasına yürüdüm. koridor silme hasta dolu. ortopedi daha da kalabalık şansıma. sıra ile hasta alınıyor içeri göya. numaraları gösteren elektronik cihaz kafasına göre atama yapıyor abdullah gül gibi. bu bağlamda gül gibi çalışıyor diyebiliriz, tıkır tıkır. demokrasi ayaklar altında. sikerim sırasını demiştim buraya ilerlerken ama maşallah benden önce sikenler de var zaten.

doktoru kapı aralığından gördüm. klasik doktor tipi var hıyarda. adına baktım kapıdan. adı; erol, dr. erol. sevmedim sıfatını. uzun boylu, saç özürlü, steril jakoben bir tipti. her kapı açıldığında içeri doluşan hastaları azarlamayı marifet sayıyordu diğer meslektaşları gibi. bağırmalarına dayanamadım. sürekli muhtaç insanları horluyor, onlara eziyet ediyordu. mazlumu sikiyordu. alnımdaki damarlar sinirden kendini belli etmeye başladı, hissediyordum. uzaktan damarlı bir yarrağa benziyordum belki de şimdi.

daha fazla dayanamadım ve bir aralık olunca bu sefer ben daldım içeri. doktor erol aynı jakoben söylemlerini benim içinde hayata geçiriyordu karşımda: "lütfen beyefendi kapıyı dışarıdan kapatır mısınız?" bak bak bi de sarkazm yapıyo bana pezevenk!!! hızlıca devam ettim. asistan hemşireye "bacım siz dışarı çıkın" dedim. hatlarımın sertliğinden bir maraza çıkacağını anlayan hemşire direktifimi sorgusuz sualsiz yerine getirdi.

kapının kapanış sesini duyar duymaz doktorun üstüne atıldım. el ense çekip kafalarımız tokuşturdum. erol'un beti benzi attı. gözlerinin içne bakarak sordum:

- tanıdın mı lan beni it?

- af buyurun efendim tanıyamadım...

- ...

bu son cevabı oldu. boğarak canını almayı düşündüm. ancak bu yaptıkları için hafif kalırdı. muayene perdesinin demirini söküp levye gibi kullanmaya başladım. hayalarına ve birtakım hayati organlarına çalıştım bir müddet. amacım öldürmek değil sakat bırakmaktı başından beri. aynaya her baktığında ona sosyalist başbuğ'u hatırlatacak derin izler bıraktım sevimsiz yüzünde. erkekliğini bir daha iş göremeyecek hale getirdim. öldürmemem için yalvardıktan sonra bayılarak şerrimden paçasını kurtardı. jakoben dr. erol'un posasını sesleri merak edip kapının önünde dolaşan kalabalığın önüne yığdım.

insanlar onların adına da aldığım bu kanlı intikam için bana minnettar bakışlar fırlatılorlar bir yandan da göz göze gelmemek için ciddi efor sarf ediyorlardı. bi konuşma yapmam şarttı. hastaların oturduğu bankalardan boş olan birine çıkarak ahaliye seslendim:

" size insanca hizmet vermeyen, sizleri insan yerine koymayan bu ve bunun gibi paranın esiri olmuş yavşamalara aman vermeyeceğim, tepelerinden inmeyeceğim. bakın! hepimiz eşitiz güzel kardeşlerim! hepimiz insanız ve en doğru, en güler yüzlü sağlık hizmetlerini hak ediyoruz ayrıcalıksız."

buradan sonra bir alkış yükseldi. bu sevgi ve çoşku selini hemen ellerimle yatıştırdım ve hararetle devam ettim:

" hepimiz eşitiz dedim ama şu var; primus inter pares. yani sakın ola ki kendinizi benimle aynı kefeye koymayasınız. ben eşitler arasında birinciyim. çünkü ben sosyalist başbuğ aybarsım."

bu sefer az öncekinden daha şaşaalı bir alkış tufanı hastanenin soğuk koridorlarını ısıtıyor, soylu ninelerin çatlak yüzlerinde zorla seçebildiğim çakır gözlerini hafiften nemlendiriyordu. güvenlikten çocuklar bile duygulanmıştı. hastaneden çıkarken bana eskortluk ettiler. ulan gene tedavi olamadan hastaneden ayrılmıştım. dr. erolun kana bulanmış gömleğini koleksiyonuma katacağım için mutluydum. belimse hala ağrımaya devam ediyor.