bugün

dedenin bana ait olduğunu belirten -m ekini almış kökü dede olan kelimedir.
herkes gibi benimde iki dedem vardı.* biriyle ilgili sadece bir kaç silüet var hatıramda. birinde bağırıyorum diye bir tokatla burnumu kanatmasıydı. sonra özür dileyip göbeğinde oturtmuştu beni. diğerinde bir gün balık yiyorduk ne balığı bilmiyorum ama kocaman kılçıkları vardı. beni onlarla korkutuyordu. ve ondan 2 saat sonra fenalaşıyor, oralarını bilmiyorum. kafamdaki son resim de naaşının bahçede taşındığı. ben kapının eşiğinde öyle yalnız bu görüntüye dalıp gitmiştim.. üzerinden 25 yıl geçmiş o karenin ama dün gibi aklımda. dedemin bana kattıkları bu kadar. sert sevecen iri yarı bir adamdı. ne kattı derseniz? bilmiyorum ama burnumu kanatığı için ona çok kızmıştım hatta ilk nefret duygumu o gün yaşamıştım galiba. o gün onu hiç bir zaman sevemeyeceğimi düşünmüştüm.. sevmediğin birinin adını bir ömür taşır mı insan? ben taşıyorum. allah çok büyük bu yaşta kendi soyadımı kendim seçtim. yaşattıklarımız ne kadar önemli meğer. verdiğimiz duyguya ne kadar dikkat etmemiz gerekiyor. çünkü onu değiştirecek başka bir günümüz olmayabilir. bugünde ömrümüzden bir gün eksildi ve geriye ne kaldı kimse bilmiyor..

ve gelelim diğer dedeme. aslan dedeme. benim neden uzun boylu, dik yürüyen, entelektüel erkeklerden hoşlandığımı şimdi anladım. çocukluğuma inmem gerekiyormuş meğerse.
dedem masal kokuyor benim içimde. soğuk kış günlerinde dışarıdan gelen rüzgar sesi onun hikayelerine fon müziği oluyordu. uzaklara bakarak anlatırdı hep. ben de bir ona bir de bahçeye bakardım sanki orada oynanıyordu sahne. sıcacık sobalı müstakil ev hayalimdeki huzurun adı. yemekten sonra, yatmadan önce kitap okurdu. sultanların fotoğraflarına bakıyordum o yokken, uzun pastorel romanlar okurdu.. o gün anlatmazdı okuduklarını ama zamanı gelince anlatacağını biliyordum. belki bir sabah kahvesinde, belki akşam ateş böceklerini beklerken. güven veriyordu bana bilgeliği.
sonra koca kış yuvarlanırdı. bizim okulumuz biterdi. kardeşim hiç sevmezdi köyü ama ben koşa koşa giderdim. 3 ay yürümüyordum uçuyordum. şimdi gidince o sokaklara hatıralarım oracıkta duruyor. üstleri kocaman bir toz yığınıyla kaplanmış kimse silmesin diye. ama bir daha yaşanamayacak olmaları benim canımı sıkan, gözlerimi dolduran.
bahar gelirdi. bizim oralarda bir kuş var. tukuk kuşu. kuş işte. bu böyle baharda tukuuuk diye bağırır. onu duyduğunda cebinde paran olması lazım ki bütün senen bereketli geçsin. bizde dedemle kaç gündür onu bekliyoruz heyecanlı heyecanlı, gelmiyordu. sonra bir sabah daha saat 7 gün ışığı yüzümüze vuruyor ama hafiften de daha hava ısınmamış. bizim kuş ötmeye başlamasın mı. dedemle birimize bakıp gülmeye başladık. kuş sonunda gelmişti.
ama bir an bir üzüntü kapladı beni. paramı almayı unutmuştum. noldu dedi dedem. param yok dedim. cebine bak dedi. metal bir kuruş çıktı o an gözlerim parladı işte işte bu der gibi. ben uyurken cebime parayı koymuş meğersem. beni yalnız bırakmadığı için, beni düşündüğü için dedeme ne kadar teşekkür etsem azdır. o duyguyu bana tattırdığı için. karşılıksız sevginin adını hayatıma kattığı için mutluyum.
dedikodu hiç sevmezdi. yapana da fena kızardı. onun yanında üçüncü kişiyi konuşmaman gerektiğini bilirdin. uzun yürüyüşler, derin konuların adamıydı o. küçük bir köyde yaşamıyor sanki soylu bir aileden gelmiş gibiydi oraya. dedemle aramdaki ilişki, enerji hep çok özel kaldı. buradan göçeli yıllar oldu ama güzel hatıraların hep içimde. melekler seni korusun dedem. seni seviyorum..
http://www.halkinsesi.com.tr/m/?id=4873&t=makale