bugün

bir insanı; üzerine gitmek , sevmediği muhabbetleri yapmak, kendisiyle dalga geçmek vs. suretiyle sıkmak eylemi.
(bkz: daralmak)
Aslında gerçekten hic yapmak istemedigim ama hareketlerimin %20sini olusturan durum. insanlari cidden darliyorum ama onları darlarken kendimde darlaniyorum. Boyle bi kisir döngü iste.

Darlamayin, darlatmayin.
ruhuma işlemiş çamursu durum.

hayatımın her alanında insanlar suratıma bağıra bağıra söylediler bunu. ince düşünceyi darlamakla karıştırdılar ya da ben karıştırıyorum, bilmiyorum. yıllardır gece yatmadan önce "sen zaten boğucusun lavandula" diye kaç kez tekrarladığımı unuttum. insanlarla tanışırken "bak ben bunaltırım insanı hehe" diye uyarmaktan, daha hiçbir şey yapmadan özür dilemekten çok yoruldum. ben bir şeyler anlatırken ilgisini yitirmiş insanlara "ya dinlesenize!" diye sitem ederken oluşan utancım yıllar önce arşa değdi, şimdi yıldızlardan bile utanıyorum. çünkü konunun, yani benim boğucu olduğumu her an, fısıltılar eşliğinde tekrarlıyorum kendime.
"detaya girme.","konuyu uzatma."," düşüncelerini kendine sakla, sadece olayı anlat.","senden sıkılacaklar.","çok konuşursan köşeye atılırsın.", "yalnız kalırsın!", "yine."," yine!"
insanın varlığının bunaltıcı olduğunu düşünmesi ne acı. kalın, yoğun, nefes aldırmayan sikik bir sis gibi. en büyük korkun boğulmakken kendinin insanları boğuyor olması... yanlış yazılmış bir fıkra gibiyim.
sanırım bunun sebebi bir yere, duruma, kişiye ait hissetme, benimseme çabası. bolca da çok düşünme işin içine girince ortaya bir patlama eşliğinde "boğuculuk" çıkıyor, en azından benim için öyle.

hiçbir zaman isteyerek yapmıyorum oysa. şakasına bile "şimdi seni darlayacağım haha!" derken burukluk oluyor dudaklarımda. çünkü bunu benim tek gerçekliğim sanıyorlar. altında neden aramadan, düz ve yüzeysel düşünüyorlar. beynimin içindeki kafamı duvarlara vurup kırasım gelen dişlileri bilmiyorlar. bir konuyu kırk ayrı yerden tutarken yorulan ellerimi tutmuyorlar. suya atılan ağ misali tüm düşüncelerimi açtığımı anlamıyor kimse. haliyle kendi uğultularımda kaybolduğumu bilmiyorlar. satırlarca yazıları okumuyorlar mesela. okuyunca anlamıyorlar. sen çabalasan bile kendi istedikleri gibi anlıyorlar. noldu bu kıza neden ağlıyor demeden "tribe giren, kuruntu yapan" insan oluyorum. elimin ayağımın titremesi önemli olmuyor. önemli olan o anda onları boğmam ve bunun salakça olması oluyor.

kendimi her zaman tekmelenmiş bir kedi hissederken, artık son endişem beynimi bulandırdığı anda dönüştüğüm kaplanı görenler "lavandula haksızdır!" hükmünü basıveriyor alnıma. kızgın demir gibi. kılı kırk yarmanın ve bu kadar çok yönlü düşünmenin ekmeğini az yemedim gerçi. korundum, yeri gelince geri gittim ya da koştum. o yüzden kendimden ya da bu yoğun öngörüden nefret etmiyorum. sadece sıklaşan panik ataklarım arasında birinin "sakin ol, şimdi seni anlamaya çalışacağım"demesini, o sırada kollarında soluklanmayı istiyorum artık. arayışlarım da bu yüzden.
nefes almak istiyorum derin derin. korkularımdan haberleri yok. güvensizliklerimi bilmiyorlar. anlatınca "neden hep böyle şeyleri anlatıyorsun?" diyorlar. "neden hep itilip kakıldığını anlatıyorsun? neden hiç sevilmedin?"
bilmem ki?
gerçi ben, her şeyden şüphe eden o ıslak kedi yavrusu, birileri beni sevse de titremeye her zaman devam ediyorum.