bugün
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt9
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- uzağı göremeyen insan10
- istanbul suriyenin başkentidir9
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel10
- anın görüntüsü18
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım11
- boşuna yaşıyorum hissi19
- icardi1905 silik olsun kampanyası38
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı36
- kekeme olan biri doktor olurmu8
- türkiyede çok abartılan arabalar16
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler19
- sözlük kızlarının don renkleri20
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz12
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı18
- akrep burcu9
- bik bik moderatör olsun15
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı10
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız25
- kent lokantası niye bedava değil demek22
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır19
- evlilik17
- ali erbaş9
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
- futbolcu ismiyle nick almak14
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu27
- demet akalın'ın zeka seviyesi12
- gina carano9
- icardi19059
- türkiye işçi partisi9
- ellerim bos gonlum hos9
imtihan zamanı seçimlere denk gelince buhran içindeki gençlerin ve onların yaralı ebeveyninin gönlünü çelmek için siyasilerimizin "ÖSS kaldırılacaktır" vaadine tavuklar bile gülmedi...
Bir zamanlar Türkiye'de istanbul Üniversitesi vardı. istanbul Üniversitesi'nin dışında Mühendis Mektebi, Sanayi-i Nefise denen güzel sanatlar okulu, pek tabii harp okulları gibi yerler vardı.
1925'te Ankara'da, gelecek hukuk devrimine yararı dokunsun diye bir hukuk mektebi ve Almanya'dan kaçan hocaların desteğiyle yine Ankara'da Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. Derken aynı yerde Musiki Muallim Mektebi ve istanbul'dan nakledilen Mülkiye Mektebi ortaya çıktı.
Üniversite dışında bu saydıklarımızın hepsi mahdut öğrencili kurumlardı; bizzat Ankara Üniversitesi kurulmadan önce Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi gibi bazı akademik öğretim ve araştırma kurumları teşkil edilmişti.
Türkiye II. Dünya Savaşı'nı 18 milyon nüfusla yaşadı. Halkın yüzde 85'i köylerdeydi. Bu ülke ilk okul devrimini yaşamak zorundaydı. Büyükşehir istanbul'daki birkaç ünlü liseye (Kabataş, Galatasaray, istanbul Erkek, Haydarpaşa, Vefa; ilave olarak Kandilli, istanbul Kız, Erenköy; birkaç ünlü yabancı ve Esayan Zapyon, Fener Erkek Lisesi, Alyans gibi yerli gayrimüslim liseleri), öğretim kurumlarına ilaveten, Anadolu'daki bazı öğretim merkezleri gibi ünlü kurumları -ki bunların başında Ankara'dakileri, sonra Konya, Kastamonu, Bursa, izmir, Adana, Sivas, Erzurum, Trabzon ve Afyon liselerini- saymak gerekir.
Ortaokul ve lise öğretim kurumları sayı itibarıyla muhafazakardı. Öğretim kalitesi, öğretmen ve öğrenci ilişkisi de başkenttekinden ve istanbul'dan hemen hemen hiç farklı değildi. Bir örnek; Balıkesir Öğretmen Okulu'nda Abdülbaki bey (Gölpınarlı) hocaydı, Halil de (inalcık) onun talebesiydi. Pertev Naili (Boratav) Konya Lisesi'ne tayin edilmişti. Ankara Kız Lisesi, Kandilli Kız ve izmir Kız Lisesi geleceğin profesör deposuydu. Buralardan çıkanları saymaya benim sütun yetmez.
Türkiye'nin irfan hayatı belirli sayıdaki liseler, tek üniversite ve birkaç yüksek okul gibi minyatür eğitim kurumları ile yürüyordu. Derken istanbul'da Teknik Üniversite teşekkül etti; daha doğrusu bu ismi almadan istanbul Teknik Üniversitesi çoktan o kaliteye ulaşmıştı.
Lise mezunları kapışılıyordu
Yükseköğretim kurumlarına öğrencilerin imtihanla girmesi söz konusu değildi. Az sayıda lise mezunu bankalar ve devlet tarafından kapışılıyor, yedek subaylığını yapınca her mevki bunların önlerinde açılıyordu.
içlerinden üniversite okuyacak takati olanlar, Tıbbiye dahil her yere giriyordu. Kalabalık sınıflar bir tek istanbul Hukuk'ta vardı, o da aşırı kalabalık değildi.
imtihanla talebe alan sadece iki öğretim kurumu vardı; istanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara'daki Mülkiye Mektebi veya Atatürk'ün koyduğu adla Siyasal Bilgiler Okulu... iki okulun da giriş imtihanları yazılıydı. Okulun hocaları kağıdı değerlendiriyordu ve girenlerin çoğu yatılıydı. Bunlar memleketin en kabiliyetli gençleriydi.
1956'da ODTÜ, TBMM yanındaki barakalarda eğitim hayatına atıldı. ingilizce eğitim yapılıyordu. Kısa zamanda makbul bir kurum oldu. O da özel giriş imtihanı yapmak zorunda kaldı; 1960'tan sonra ise her kurum özel giriş imtihanı yapmaya başladı ve bunun çıkar yol olmadığı anlaşıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bünyesinde aklı başında insanların hayata geçirdiği bir test bürosu vardı. O vakte kadar sadece yerli veya yabancı bazı ortaokullara uygulanan test sistemini geliştiriyor; o kadarla da kalmıyor, üstün zekalı çocukların veya sanata kabiliyetlilerin seçimiyle uğraşıyordu. Kaçınılmaz olan genel üniversite giriş imtihanlarının hazırlanmasına Hızır gibi yetiştiler.
ODTÜ gene ayrı imtihan yapmakta ısrar ediyordu. Benim kuşağımdan bazıları mesela ben, hem iki sene okuduğum Sankt Georg Avusturya Lisesi'nde test imtihanına katıldım hem de Atatürk Lisesi'ni bitirdikten sonra merkezi sistem ve ODTÜ'nün müsabaka imtihanlarına girdim.
Bugün emekli olmakta olan profesörler bile hayatlarını test imtihanı ile geçiren gruptandır. Teknik eğitim düşünülmediğinden herkes üniversiteye yığıldığında DTCF ve Edebiyat Fakültesi gibi beynelmilel kurumlar alenen çöküntüye girdiler.
Test usulü imtihan tıp ve psikoloji uzmanlarının dediği gibi dahi çocukların aleyhinedir. Türkçe üsluba hatta hiçbir dilin üslubuna değil, kutu doldurmaya önem verilmektedir. 23 yıllık dershane eğitimi öğrencinin en verimli zamanında sanatla, müzikle, edebiyatla, resimle, sanat tarihiyle, hatta sporla bile ilgisini kesmektedir.
ifade güçleri acınacak hale düşmektedir ve üstelik üniversiteden sonra genel kültür verecek, onları canlandıracak ara eğitim kademeleri de düşünülmediğinden ortaya çıkan kuşakların uzman olsalar da geniş bilgili olamayacakları açıktır.
Yine de en adil sistem
Ama 1,5 milyonu değerlendirecek alternatif bir imtihan sistemini önerecek var mı? Hiç kimse lise notlarının değerlendirilmesinden bahsetmesin. Bazı katsayılar ve boş geçen derslerden alınan notların öbürkülerle aynı torbaya konması adaletsizliktir.
ÖSYM sayesinde Türk üniversiteleri Balkanlar ve Ortadoğu'nun aksine kayırmadan uzak, en adil bir sistemin getirilmesini sağlamıştır. Hatta ilk iki sene Orta Asya cumhuriyetlerimizden gelen torpilli öğrencilerimiz de ÖSYM sayesinde nitelik değiştirmiş, Türkiye üniversitelerinde fevkalade nitelikli Orta Asya gençleri okumuştur. Eğer sonuçlara itaat edilirse memuriyet imtihanlarında da olumlu sonuçlar elde edilir.
imtihan zamanı seçimlere denk gelince buhran içindeki gençlerin ve onların yaralı ebeveyninin gönlünü çelmek için siyasilerimizin "ÖSYM kaldırılacaktır" vaadine tavuklar bile gülmeli. Kaldıracağınız sisteme ne gibi bir alternatif sunuyorsunuz, onu görmedik. Sadece Sayın Deniz Baykal ve Mehmet Ağar belirsiz bir teknik eğitim alternatifinden söz ediyorlar.
Belki 5-10 yıl içinde dışarıdan; yani Hindistan, israil, Rusya ve Macaristan gibi ülkelerden öğretmenler getirilir ve eğitim bütçeleri bugünkü sefil konumuna göre yükseltilirse bu kara talihimiz değişmeye başlar. Zira 70 milyonluk bir ülkede 1,5 milyon insanın filoloji, arkeoloji, işletme, idari ilim gibi dallara yığılması akıl işi değil.
Bize bugün için lazım olan tabipten çok tıp adamlarının bulamadığı tıbbi alet teknisyenidir. Ciddi olarak bu konuya eğildiğimiz takdirde 50 yıl değil, 10 yıl yeter. ÖSS'yi de daha çok uzun zaman kaldıramayız, bu vaatlere inanmayalım...
ilber ortaylı
Milliyet Pazar
24/06/2007
Bir zamanlar Türkiye'de istanbul Üniversitesi vardı. istanbul Üniversitesi'nin dışında Mühendis Mektebi, Sanayi-i Nefise denen güzel sanatlar okulu, pek tabii harp okulları gibi yerler vardı.
1925'te Ankara'da, gelecek hukuk devrimine yararı dokunsun diye bir hukuk mektebi ve Almanya'dan kaçan hocaların desteğiyle yine Ankara'da Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu. Derken aynı yerde Musiki Muallim Mektebi ve istanbul'dan nakledilen Mülkiye Mektebi ortaya çıktı.
Üniversite dışında bu saydıklarımızın hepsi mahdut öğrencili kurumlardı; bizzat Ankara Üniversitesi kurulmadan önce Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi gibi bazı akademik öğretim ve araştırma kurumları teşkil edilmişti.
Türkiye II. Dünya Savaşı'nı 18 milyon nüfusla yaşadı. Halkın yüzde 85'i köylerdeydi. Bu ülke ilk okul devrimini yaşamak zorundaydı. Büyükşehir istanbul'daki birkaç ünlü liseye (Kabataş, Galatasaray, istanbul Erkek, Haydarpaşa, Vefa; ilave olarak Kandilli, istanbul Kız, Erenköy; birkaç ünlü yabancı ve Esayan Zapyon, Fener Erkek Lisesi, Alyans gibi yerli gayrimüslim liseleri), öğretim kurumlarına ilaveten, Anadolu'daki bazı öğretim merkezleri gibi ünlü kurumları -ki bunların başında Ankara'dakileri, sonra Konya, Kastamonu, Bursa, izmir, Adana, Sivas, Erzurum, Trabzon ve Afyon liselerini- saymak gerekir.
Ortaokul ve lise öğretim kurumları sayı itibarıyla muhafazakardı. Öğretim kalitesi, öğretmen ve öğrenci ilişkisi de başkenttekinden ve istanbul'dan hemen hemen hiç farklı değildi. Bir örnek; Balıkesir Öğretmen Okulu'nda Abdülbaki bey (Gölpınarlı) hocaydı, Halil de (inalcık) onun talebesiydi. Pertev Naili (Boratav) Konya Lisesi'ne tayin edilmişti. Ankara Kız Lisesi, Kandilli Kız ve izmir Kız Lisesi geleceğin profesör deposuydu. Buralardan çıkanları saymaya benim sütun yetmez.
Türkiye'nin irfan hayatı belirli sayıdaki liseler, tek üniversite ve birkaç yüksek okul gibi minyatür eğitim kurumları ile yürüyordu. Derken istanbul'da Teknik Üniversite teşekkül etti; daha doğrusu bu ismi almadan istanbul Teknik Üniversitesi çoktan o kaliteye ulaşmıştı.
Lise mezunları kapışılıyordu
Yükseköğretim kurumlarına öğrencilerin imtihanla girmesi söz konusu değildi. Az sayıda lise mezunu bankalar ve devlet tarafından kapışılıyor, yedek subaylığını yapınca her mevki bunların önlerinde açılıyordu.
içlerinden üniversite okuyacak takati olanlar, Tıbbiye dahil her yere giriyordu. Kalabalık sınıflar bir tek istanbul Hukuk'ta vardı, o da aşırı kalabalık değildi.
imtihanla talebe alan sadece iki öğretim kurumu vardı; istanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara'daki Mülkiye Mektebi veya Atatürk'ün koyduğu adla Siyasal Bilgiler Okulu... iki okulun da giriş imtihanları yazılıydı. Okulun hocaları kağıdı değerlendiriyordu ve girenlerin çoğu yatılıydı. Bunlar memleketin en kabiliyetli gençleriydi.
1956'da ODTÜ, TBMM yanındaki barakalarda eğitim hayatına atıldı. ingilizce eğitim yapılıyordu. Kısa zamanda makbul bir kurum oldu. O da özel giriş imtihanı yapmak zorunda kaldı; 1960'tan sonra ise her kurum özel giriş imtihanı yapmaya başladı ve bunun çıkar yol olmadığı anlaşıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın bünyesinde aklı başında insanların hayata geçirdiği bir test bürosu vardı. O vakte kadar sadece yerli veya yabancı bazı ortaokullara uygulanan test sistemini geliştiriyor; o kadarla da kalmıyor, üstün zekalı çocukların veya sanata kabiliyetlilerin seçimiyle uğraşıyordu. Kaçınılmaz olan genel üniversite giriş imtihanlarının hazırlanmasına Hızır gibi yetiştiler.
ODTÜ gene ayrı imtihan yapmakta ısrar ediyordu. Benim kuşağımdan bazıları mesela ben, hem iki sene okuduğum Sankt Georg Avusturya Lisesi'nde test imtihanına katıldım hem de Atatürk Lisesi'ni bitirdikten sonra merkezi sistem ve ODTÜ'nün müsabaka imtihanlarına girdim.
Bugün emekli olmakta olan profesörler bile hayatlarını test imtihanı ile geçiren gruptandır. Teknik eğitim düşünülmediğinden herkes üniversiteye yığıldığında DTCF ve Edebiyat Fakültesi gibi beynelmilel kurumlar alenen çöküntüye girdiler.
Test usulü imtihan tıp ve psikoloji uzmanlarının dediği gibi dahi çocukların aleyhinedir. Türkçe üsluba hatta hiçbir dilin üslubuna değil, kutu doldurmaya önem verilmektedir. 23 yıllık dershane eğitimi öğrencinin en verimli zamanında sanatla, müzikle, edebiyatla, resimle, sanat tarihiyle, hatta sporla bile ilgisini kesmektedir.
ifade güçleri acınacak hale düşmektedir ve üstelik üniversiteden sonra genel kültür verecek, onları canlandıracak ara eğitim kademeleri de düşünülmediğinden ortaya çıkan kuşakların uzman olsalar da geniş bilgili olamayacakları açıktır.
Yine de en adil sistem
Ama 1,5 milyonu değerlendirecek alternatif bir imtihan sistemini önerecek var mı? Hiç kimse lise notlarının değerlendirilmesinden bahsetmesin. Bazı katsayılar ve boş geçen derslerden alınan notların öbürkülerle aynı torbaya konması adaletsizliktir.
ÖSYM sayesinde Türk üniversiteleri Balkanlar ve Ortadoğu'nun aksine kayırmadan uzak, en adil bir sistemin getirilmesini sağlamıştır. Hatta ilk iki sene Orta Asya cumhuriyetlerimizden gelen torpilli öğrencilerimiz de ÖSYM sayesinde nitelik değiştirmiş, Türkiye üniversitelerinde fevkalade nitelikli Orta Asya gençleri okumuştur. Eğer sonuçlara itaat edilirse memuriyet imtihanlarında da olumlu sonuçlar elde edilir.
imtihan zamanı seçimlere denk gelince buhran içindeki gençlerin ve onların yaralı ebeveyninin gönlünü çelmek için siyasilerimizin "ÖSYM kaldırılacaktır" vaadine tavuklar bile gülmeli. Kaldıracağınız sisteme ne gibi bir alternatif sunuyorsunuz, onu görmedik. Sadece Sayın Deniz Baykal ve Mehmet Ağar belirsiz bir teknik eğitim alternatifinden söz ediyorlar.
Belki 5-10 yıl içinde dışarıdan; yani Hindistan, israil, Rusya ve Macaristan gibi ülkelerden öğretmenler getirilir ve eğitim bütçeleri bugünkü sefil konumuna göre yükseltilirse bu kara talihimiz değişmeye başlar. Zira 70 milyonluk bir ülkede 1,5 milyon insanın filoloji, arkeoloji, işletme, idari ilim gibi dallara yığılması akıl işi değil.
Bize bugün için lazım olan tabipten çok tıp adamlarının bulamadığı tıbbi alet teknisyenidir. Ciddi olarak bu konuya eğildiğimiz takdirde 50 yıl değil, 10 yıl yeter. ÖSS'yi de daha çok uzun zaman kaldıramayız, bu vaatlere inanmayalım...
ilber ortaylı
Milliyet Pazar
24/06/2007
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar