bugün

dünya diye adlandırdığımız şirin maviş gezegenimiz, bizden milyarlarca yıl önce var olan ve sonra üzerinde yaşamaya başladığımız evimiz. bizden önce türlü türlü canlılara misafir etmiştir. bazılarını kendi iç dinamiklerinden ötürü yok etmiş bazı türleri ise dış kaynak ( meteorlar ) yüzünden yok olmalarına engel olamamıştır. türlü türlü küçük,büyük yaralar almalarına rağmen hep bir yolunu bulup iyileşmiş ve doğa ile iş birliği içinde yeni türlerin doğmasına yardımcı olmuştur. daha sonra bir tür çıkmış ki 4.5 milyarlık yıllık geçmişi olan gezegene üstelik üzerinde yaşadığı evine zarar vermeye başlamış. bu tür şuan bu yazıyı yazan ve okuyan türdür aynı zamanda.

öyle bir türüz ki yediğimiz kaba sıçma konusunda üzerimize yok. doğayı yok etmek ve yaşamı bizlere en güzel biçimde sunan gezegenimize zarar vermekten usanmadan vazgeçmiyoruz peki ne için? para... ego ve kişisel çıkarlar uğrana...

biz öyle bir türüz ki kendi türümüzü bile yok ediyoruz. bunu yeri geldi mi savaşlarla yeri geldi mi çevreye zarar vermekle yapıyoruz. öyle bencil bir türüz ki bu dünyanın sadece bize ait olduğunu düşünecek kadar da aptal ve ahmak bir yapımız var. binlerce türü yok ettik ve daha niceleri de yok olma eşiğinde. peki ya denizler ve okyanuslar? onları da kirletmekten alıkoyamıyoruz kendimizi. tıpkı iklimi değiştirmekten alıkoyamadığımız gibi. doğa ana dediğimiz o anneye verdiğimiz tahribat akıl alır gibi değil. üzülerek ve türümden nefret ederek bir cümle kurmam gerekirse yani resmen bir seri katiliz. en kötüsü de bile bile bunu yapmaktan keyif alıyoruz ve dur demek için ufak çabalar dışında hiçbir şey yapmıyoruz. biliyorum buraya kadar bir çoğumuz bunun farkında belki de bazılarınız boku çıktı bu dünyanın artık diyorsunuz. peki ya bunun için ne yapıyorsunuz ya da bu zamana kadar ne yaptınız? doğa anayı ve maviş gezegenimizin ölüşünü izlemekten başka...

sanırsam bu güzel gezegenin yeni meteoru bizleriz.