bugün

anlatmayayım, söylemeyeyim diyordum ama ...

geleceğimizi emanet edeceğimiz öğretmenlerimizin yetişmesine birinci gözden tanık olduğum şu zamanlarda ne yetişmiş olanlardan ne de yetişmekte olanlardan pek bir beklentim kalmamış olmasına karşın, gözlemlediğim hal ve hareketleri beni derinlemesine etkiledi.

öncelikle bir öğretmen adayımızın yapmış olduğu, ve yapmakta olduğu bir olayı paylaşayım... üniversitemizin akademik öğretileri bize eğitimde ve gelişimde neyin eksik veya neyin yanlış olduğunu öğretmektedir ( yanlış , yalnış değil çocuğum... ) . fakat üniversitenin bize öğretmediği, (veya öğretemediği diyelim) bu bilginin nasıl kullanılması gerektiğidir. öğretmen adayı arkadaşım, adayların ve hatta öğrenci çocukların eksikliklerini bir bir su yüzüne çıkarmaya başladığında tüylerim diken diken oldu... sanki akademik amaçlar üzerine yapılmış, sistemin yeni geliştirdiği bir tarz robot gibi davranıyordu. eksikliğin keşfi her ne kadar önemli olursa olsun, öğretmenlik denilen şey bu eksikliğin giderilmesinde yardımcı olmaktır. ama gel gelelim, aşırı çalışkan yüksek notlu bu tarz son model robotların çocuklarımıza pek de iyi bakabileceğini düşünmüyorum.

bir an için bu arkadaşımızın öğretmen olduğunu düşünelim. Her şeyin doğrusunu bilmesiyle bakışları bir kartal gibi sert ve çenesi bir o kadar havada duran bu bilgi yığını çocuklar ile bilgilerini paylaşırken hatalara karşı tutumu ile hem kendi dalını çocukların gözü önünde düşürecektir hem de ismini taşıdığı öğretmenliği tam anlamıyla yapabilecektir. Öğretmenlerin , çocukların hayatlarında en az bir ebeveyn veya bir arkadaş statüsü üstlendiği eğitimde , öğretmenin bu kadar moda mod, doğru/yanlış kıyaslaması yapması ne kadar doğrudur? Onun görevi öğrenciye bilgiye giden yolda destek çıkması ve bilgilerini paylaşması değil midir? Bir soru daha sorayım. Bir öğretmenin görevi, sadece ders ve bilgiler ile mi kısıtlıdır?

Bir çocuk hayal edin, lisede. Kolunda dümdüz bir yara görüyorsunuz [faça(?)]. Bu çocuk sorduğunuz her soruyu doğru cevaplıyor. Hadi diyelim ki bilgi terminatörümüz bu çocuğun sınıfın önünde olduğunu gördü ve onun gelişimi için ayrı çalışmalar yürüttü, onu bir adım bir adım bir adım daha öne taşıdı.. (Fakat genelde yapılan bu çocuğu sınıftan soyutlamaktır... Ne yazık ki sınıfın en parlak öğrencisi sınıftan çok ileride olduğu için genellikle göz ardı edilir.) Bu öğretmen için görevini %100 yapmış diyebilir miyiz? Yetiştirdiğimiz öğrenciler, yetişmekte olduğumuz sistemimizin bir kurbanı ise ''aydın'' olarak nitelendirebileceğimiz üniversite öğretmenlerimizi de bir düşünelim derim.

yetişmekte olan bilgi terminatörlerinin yanı sıra onları yetiştiren ayrı bir tür daha vardır ki bu onlardan çok daha tehlikelidir. Onlar üniversitede geniş odalarda, kitap kokusu içerisindeki bilgili abilerimiz, ablalarımızdır. onlar düşünmenizden haz almazlar. düşüncelerinizi açıkça beyan etmenizi, bir şeyler keşfetmenizi hiç ama hiç sevmezler. onlar yazılı olmayan hiç bir cümlenin doğruluğunu kabul etmeyenlerdir. Halbuki bir alandaki ilerleyişi bu düşünceler sağlamayacak mı? onların yetiştirmekte olduğu genç dimağlar bu alana yeni bilgiler katacak kişiler değiller mi? Tam tersine bu abilerimiz ve ablalarımız öyle bir düşünce yapısındadırlar ki herhangi bir kitapta yazılı bulamayacakları bir düşünce beyan ettiğinizde adınızın başında DOÇ veya PROF yazmaması dolayısı ile sizi göz ardı ederler. bir kaç yıl sonra savunduğunuz düşünce bir PROF tarafından yayımlandığında ise bu bilgiyi o ''aydın'' mizaçlarına bir makyaj gibi sürmek için bir an dahi tereddüt etmezler.

ben bir öğretmen istiyorum. dersindeki çocukların aksanlarıyla dalga geçip onları kameraya kaydetmesin, onları dövmesin. ben bir öğretmen istiyorum ki onun tek hazinesi bilgisi olmasın, kişiliği ve düşünceleri olsun. öğrencilerini düşündükleri için cezalandırmasın, aksine onları düşünmeye sevk etsin. Adaletli olsun, üretken dimağları yereceğine ödüllendirsin. Yeniliklere açık olsun. Sadece kitaplardaki bilgileri bilmenin yetersiz olacağını, hayatın kitaplardan çok daha büyük olduğunu öğretebilsin. idealleri olsun. Esnek olsun. Tabulerın arkasına saklanmasın. Kendisini geliştirsin.

Biliyorum, çok şey istiyorum. Sonuçta eğitim sistemimiz düşünceyi değil de düşünülmesini istediklerine değer veriyor. Düşünmenizi istedikleri her bilgiyi siz düşündükçe rahatlıkla geçer gidersiniz bu sistemin içinden. o halde neden canımı sıkayım, bir de düşünüp düşünüp kendimi yorayım diyebilirsiniz, haklısınız.

ben yine de düşünmekten vazgeçmeyeceğim.

ama vazgeçtiğim bir şey var... isteklerimin hepsini artık bir kenara bırakıyorum. Ben bir öğretmen istiyorum, ''sadece'' , en azından öğretmenliğin adını kirletmesin! çocuklarımız lekelemesin, robotlaştırmasın. onlar sussun biz onları adam sanalım...

içimde bir his var ya, galiba ben bunu isteyerek bile çok şey istiyorum!