bugün

boşluk doldurmaya şu zamana kadar yaşadıklarım, öğrendiklerim, gördüğüm kadınlar vs. diye başlamaktan öteye gidebileceğimi düşünerek önce kadınlar üzerinde durmak istedim.

bir gün bende o aşklarının sonsuzluğunu veya varlığının hiçbir şeye yaramadığını anlatan ağabeylerim gibi olmak istermişcesine deli gibi sevdim. sende sevdin, o da sevdi ve hatta şuan cümleyi takip eden hatunlar da sevdi. belki bazılarımız şanslı diyoruz ya hani; ilişki bazında değerlendirdiğimizde bu "şans" meselesi oldukça aşağılayıcı bir laf geliyor bana. insanlar birbirleriyle şans eseri birlikte olmaz, sevmez ya da yaşamaz. her iki tarafta özverili olup birbirlerine emek vererek fark yaratabilirler; şanslı olarak değil.

hani o kadınların en bilindik "anlaşılmaz" olmaları var ya, bence düpedüz bir yalandır. zira onlar anlaşılmayı hiç istemezler ve eylemlerini ona göre sıralarlar. evet sonra azıtıyoruz belki ama verdikleri değerin karşılığını muhakkak ki "birey" olmayı başarabilmiş her erkek verir.

pardon yanlışlıkla oldu

kadın kibardır. benim gibi kılları, sakalları veya bıyıkları yoktur. giydiği dekolteli kıyafetler beni cinsel açıdan cezbedebilir. belki onların beğeni duygusu, belki benim beğenme isteğim diyeceğim ama öyle işte... bazen onlarda daha yakın bir arkadaş bulamazsınız. arkadaş olmaya iyi arkadaştır kadın; gezerim, tozarım ve hatta hayatımın en güzel gününü onunla geçirebilirim. ama hiçbir zaman ona kendi yaşadığım duygusallığı yaşatamam. belki yakınından geçer giderim ama asla o benim gibi kendisini kaptırmaz. (şimdi hepsi kaptırınca ne olduğunu görüyoruz der)

sorunda burada işte. kadın kadar sabit fikirlisi yoktur. o zaman benim kadınım da her erkeğe bana baktığı gözle bakıyor. onun gözünde aslında hepimiz aynıyız. ekonomik ve kültürel seviyemize göre ayrıştırmaya giderek mi erkekler üzerinde karar veriyor?(çoğu öyledir) ben ve diğer arkadaşlarım kadının gözünde hep aynıyız. bunu onlar dile getirmese de yapamadıkları eylemler bunu gösteriyor. benim bir suçum yok.(evet zaten hep sen suçlusun kadın)

buradan sonra düşüne düşüne sahip olduğumu düşündüğüm her kadının hiçbir şeyi olduğuma karar verdim. ben burada suçlar gibi konuşma yaparken aslında çoktan kendi varoluşumu eleştirmemin rahatlığıyla davranıyorum.

aslında düşündüğüm şuydu:

Bu bir gün, her gün ya da herhangi bir gün bitmesine inanarak bitmez. Frenleyerek, ağlayarak; yok etmeye, parçalamaya çalışarak bitiremezsiniz. Aşk dediğiniz, o güzel sözler sarf edip tüm hayatı durdurduğunuz şey var ya, işte ben onu adam gibi yaşıyorum. Bir kere yaşayıp peşinden koşarak değil, her gün içimde şefkatle, sevgi cümleleriyle yaşatıyorum onu. Ben onu gördüğümde hayatımda bir şeylerin eksik olduğunu değil onun yokluğunu hissediyorum. O benim varlığımın ta kendisidir. O benim en büyük hüznüm, en güçlü yanım, en sevimli yüzüm. Değil onu bahse açmayı ortaya çıkartıp bakmaya, dokunmaya bile kıyamıyorum. Siz istediğiniz kadar onu benden ayırın, siz onu istediğiniz kadar benden uzaklara götürüp başka diyarlarda gezdirin. O benim içimde. Çünkü ben bu dünyada ona verebilecek en güzel duygularımı hediye ettim dostlar. Karşılık beklemedim. Günler geçti, aylar geçti, mevsimler bile geçti. Kış oldu yapraklarımı döktüm; kar yağdı temizlendim, bahar geldi çiçek açtım. Güneşin doğuşuna bir kez daha bakıp ona selam durdum ben. Ben onu çok sevdim.

Hadi bana “çok” nedir onu anlatın. 1 midir? 2 midir? 3 müdür? Sonsuz mudur yoksa sonsuzunda sonsuzu mudur? Var mıdır böyle bir şey? Bunun cevabını verebildiğiniz gün gelip bana anlatın. Bilmişliğimden değil, her biri için teker teker kutu bulur saklamaya çalışırım ben onları. Yapamazsınız değil mi?

Aşk ne acıtır, ne üzer, ne de pişman eder. Hayatınız boyunca yaşayabileceğiniz en güzel duygudur. Sigarada güzeldir, alkol de güzeldir, hayat da güzeldir. Ama bir gün hepsi biter çünkü hepsinin sonunda ölüm vardır.

Burada kalmak zordur. Çünkü ölüm nedir bilmeden, hayatı kaçırarak yaşarsınız onu. her gün ölmezsiniz ama sadece bir gün için yaşarsınız.

Aşk öldürmez.

Aşkın gözleri eladır. Baktığında ela olduğunu anlayamazsın, bütün renkleri karıştırıp başını döndürür. Soluna doğru bakarken gözlerinden bir esinti duyarsın. O seni çağırır ama asla ulaşamazsın.

Ona hiçbir şey vermene gerek yok. Mutluluk bile vermene gerek yok, sen sadece kendini ver. Onun mutluluğu ikinize öyle bir yeter ki hayal dediğin şeyi gerçek olanda yaşar hayallerinde yaşadığını bilemezsin. Her şey bittiğinde düşersin.

Sesi hafif bir çalgısal müziği anımsatır. Duygularına göre dalgalanır. Bazen seni kapkaranlık bir odaya, bazen de aşağıya bakamayacak kadar yükseğe çıkartır. O kadar güzel hissettirir ki, o ritimleri sayarak bile ona iyi davranabilirsin.

Çoğu zaman sakindir. Bu herkese gösterdiği yanıdır. Sakinliğinin arkasında ne fırtınalar koparda kimsenin haberi olmaz. Kapıldın mı atı verir seni çok uzaklara…

sonrası:

koskoca bir hiçlik oldum. yaşayarak anlatabilmiş olsam da bıraktığı izler hiç hoş olmadı. gözlerim onu çok aradı zaman zaman. aşk için anlatılmayan bir şey var sanki: kendi kendini yarattığı gibi yine kendi kendine bitiveriyor. bir anda hayatın değişiyor. önceliklerini değiştirdikçe, zamanı yerinde saymaktan vazgeçtikçe yeni insanlar tanıyor ve unutup hepsini birer anı olarak içinde yaşatıyorsun. tüm bunlara rağmen sen onun için bir hiç olmaya devam ediyorsun. nasıl mı?

mutlu olmamı istemiyor. zaman zaman benle konuşup aklımı çelmeye çalışıyor ve bunu gerçekten küstahça sevdiğim şeyleri ya paylaşarak ya mesaj ya da herhangi bir şekilde ulaşabileceğim çevresine koyuveriyor.

bir erkek bir kadın için bir hiçtir çünkü:

erkek, kadının mutlu olmasını ister ve yaptığı her şeyi aslında onun mutluluğu adına düzenler. karşılık beklemez ancak yine de gururun okşandığını bilmek ister. o tam tersini yapar ve erkeği bir hiç, gurursuz ve hatta godoş yapar.

kadın, erkeğini sadece kendisi için yaşamasını ister. özellikle aşık olanları bunu oldukça abartır. ona yapılanların başkasına yapılmış olmasını ve başkasına yapılmasına tahammül edemez. kısacası özel olmak ister ancak sıkıldığında "ben sana bunları yap demedim ki" diye dalga geçercesine erkeğin duygularıyla oynar. akıllı olanları polemiğe bile girmez aslında. "sen kimsin ki?" insanı olur bir anda. bunu davranışlarıyla belli eder.

önemli olan erkeğin yaşadığı duygu değildir. onun kadına yaşattığı duygudur. o buna aşıktır, o bunu sever. O yüzden erkekler hasta olduğunda gelip kendisine çorba yapan kızlara değer verirler. Bir nevi o anlayışı yaşamayı severler.

ve bırakmak istediği zaman istisnasız olarak önce o an sahip olduğu erkek olmadan yaşayabilir mi ona bakar. kafasında planını kurar ve gideceği yeri çoktan seçmiştir. erkeğin düşüncesi ona göre sığdır ve bu nedenle "ayrılalım mı?" diye bir konuşma yapmak istemez direk "ayrılmak istiyorum" der. onun gözü zaten göt ve memeden başka bir şeyi görmüyordur. aldığı bütün hediyeler ona daha güzel bir akşam yaşatması içindir ve yaptığı bütün o duygusal ve etkileyici konuşmalar baştan sona yalandır. çünkü karşısına çıkan her kadın için aynısını yapacaktır ve bunun herhangi bir özelliği yoktur.

gerçek olan şu ki aslında sığ olan kadının ta kendisidir.

edit: bir kadının aslında hiçbir şeyi olmak
tanınmayan bir kadınsa doğal olandır.
(bkz: sevgilinin eski sevgilisini özlediğini fark etmek)