bugün

aslında sadece susmuştum; kavga etmemek için; üzülmesin daha fazla diye...
iyi bok yemişim...

dışarı çıkacatık, gecenin çok renkli geçeceği belliydi, keyifler nasıl da yerindeydi. tüm gün boyunca güldük, eğlendik. o' nu nasıl da seviyordum, o mavi gözlerinde nasıl da yuvamı buluyordum, biliyordu;adı gibi emindi...

sevgililer gününde almıştı yüzüklerimizi, kelepçesi değil, mührü olmuştu aşkımızın. izleseniz tüyleriniz ürperirdi, öyle seviyorduk birbirimizi. hatırlamıyorum neden tartışmaya başlaığımızı, sadece ellerini hareket ettiriyordu, dilsizlere bir şey anlatırcasına. ben durmsyı yeğledim, öfkem derindi, derinim saldırgan.

bana elleriye bir şey anlatmaya çalışıyordu, etrafta çıt çıkmıyordu; sağırlık bu muydu? buysa eğer, komikti ama bir ömür zehir olurdu... acaba derdi neydi derken kulaklarım açıldı. bana benden bahsediyordu ve kendince hatalarımdan... sustum... geri çekildim.ama peşimden geldi, konuşarak.. önüme geçti,bağırıyordu. bu kadar hırslı olması garipti; oysa o her gece benim yanımda sessizce uyuyandı... olmazdı, o olamazdı karşımdaki... garipsedim; gülümsedim...

hani benim gülüşüm var ya, hani o gözlerimin inci gibi parladığı, hani uğruna her şeyi feda edebileceği, hani ölüm anında görmek istediği; eğreti geldi ona... keşke gülümsemeseydim....

anlamadığım yerden geldi, nasıl bir sesle geldi... sanki aniden tahta bir dolap kapağının kapanması gibi...
kapak yüzüme kapandı; ben yere düştüm; o ne yaptığını anlayamadı... yıldırımdı, şimşekti; hatta gök gürültüsü...

film gibiydik. bana vurdu ve o anda yere serildim. vurduğu yere istemsizce elim gitti, sıcacıktı... yavaşça ayağa kalktım; üzgünmüşçesine ve şok olmuşcasına bana baktı; koşarak uzaklaştım o evden...

biter sanmıştım; oysa ki daha yeni başlıyormuş.

süreç: hastanede yattım, kaburgalarım ciğerime battı, bir hafta konuşamadım, sosyallikten koptum, hayvanları daha sadık buldum, tırnaklarımı halen yiyorum; erkeklerden nefret ediyorum.

ne hoş değil mi?
bir hayvan tarafından yavaş yavaş parçalanmayı haketmektir biraz.***
Hemen hemen, çoğu kızın başına gelmiş durumdur. Bitti, bir defaydı, sandığınızda, her yenisi daha da acıtarak gelir.

O erkek, sizin sığındığınız, sokulduğunuz, sizi korumasını beklediğiniz erkektir, ve ne yazık ki daha kendinden korumakta acizdir.

Arkasına dönüp baktığında insan, nefes alamıyor, midesi bulanıyor, ses biraz yükselse, titriyor...
Atlatırım sanıyorsan, yanılıyorsun, atlatılmıyor...

Saçma konular üzerine, ağır dayaklar yemiştir, bundan sonra başına en büyük bela benim denmiştir kadına,
Susmuştur, çaresizdir, korkmuştur, ister ki kimse duymasın böyle bir adiye aşık olduğunu, ister ki kendisine bela olmuş, olmasın başkasına dert...
Sonra bir kez daha, bir kez daha...
Yüzüne yansıyan dayak izleri hergün artmıştır tabi bu çevreye söylenen yalanlar da...Sinek ısırdı, kapıya çarptım, merdivenden düştüm. Başka bir şehire gidene dek susmuştur, susturulmuştur...

Şimdiyse acı bir tebessüm, ezilen gururunun verdiği eziklikle ağlar çoğu zaman..
(bkz: original night stalker)
başlıktaki erkek kelimesinin hayvan olarak değiştirilmesi gerekir, nasıl bir erkek kendisinden fizik olarak aciz bir canlıyı dövebilir ki? bu bir kızda olabilir başka bir erkekte olabilir hatta kedi, köpekte olabilir ki aynı 'erkek' karşısında güçlü kuvvetli birini görünce birden bire duruluverir. durum gerçekten çok kötü, karma felsefesinin işleyiş biçimine inanırım ve eminim bulacaktır layığını kendisi.
kadınlara şiddet daha doğrusu kendinden güçsüz olanlara uygulanan şiddet tasvip edilmeyen bir durum.olayın içyüzüne gelirsek şiddetin fayda getirdiği zamanlar oluğu gerçeği hiçbir zaman değişmeyecektir.herkesin egosunun öylesine coştuğu bir dönemde yaşıyoruz ki kendimiz bile ne kadar önemsiz biri olduğumuzu unutuyoruz.kendini kral gibi görmeye başladığın zaman etrafına olan saygını kaybedersin insanın kendi hata yapabileceği olasılığını her zaman düşünmesi gerekli.

şiddeti pratik olarak kendinden güçlü birine uygulamak imkansızdır.ben kadınlara uygulanan şiddete karşıyım, ben kendinden güçsüzlere uygulanan şiddete karşıyım gibi bir duruş gerçektende yapmacık kalıyor.ha sen dersin savaşlar olmasın,herkes birbirini dinlesin saygılı olsun ,kavga etmesin kimse arkandayım fakat bu düşuncede pratikte imkansız .dünyanın kurulduğundan beri savaşsız,kansız geçen gün sayısı neredeyse sıfır.savaşın ,kavganın,dayağın olacağı gerçeği hiç değişmeyecek tarihten ders çıkarmak bu olsa gerek.insan doğasını anlamak lazım biraz.
insanlar dayak ile ,mağlubiyet ile akıllanır.doğrular yanlışları yok edebilir bazen şiddetle ,ne kadar sevmesekte ,kabullenmek istemesekte bu hep böyledir.önemli olan nerede ,nasıl ,hangi amaç için şiddet uygulandığı işte orada doğru ve yanlış ayrılıyor.