bugün

bu gece/sabah başımdan geçenler ve kafamdan geçenler...

bütün gece uyumadım.
saat 3 gibi "bir film izlemeliyim" dedim kendime.
hemen dvdlerimi aldım elime.
fight club mı izleseydim pulp fiction mu reservoir dogs mu...
pulp fiction u uzun zamandır izlemediğimi anlayıp seçtim.
bu sefer o çantanın içinde ne olduğunu belki anlayabilirdim. *
olmadı yine olmadı...

film bittiğinde hava aydınlanmaya başlıyordu.
hemen bi sigara yakıp balkona koştum ve etrafı izlemeye başladım.
güneş ışıkları apartmanların üst katlarına vuruyordu daha.
sokaklar bomboş.
bikaç belediye aracı yolu filan yıkadı işte. *
sahile doğru süzüldü gözlerim.
bikaç tekne yavaş yavaş açılıyordu.
"sahile inip koşsam mı acaba" diye düşündüm.
sonra nereye kadar koşsam diye düşündüm.
gözlerim bayağı uzağa gitti.
"ohooo hastane burdaysa... bayaa yol varmış lan!" dedim kendime. *

o'na mesaj atayım dedim.
atamadım fakat.
uyuyordu ne de olsa.
hem ne diyecektim?
sahilde koşalım mı?
çıkamazdı ki dışarı.

bunları düşünürken çıksa neler olabileceğine gitti birden aklım.
yine hayallere daldım. (bkz: hayallerde yaşıyor bazı ibneler) *

evinin önüne kadar koşmuşum.
ya da taksiye binip, sana; "koşarak geldim" demişim. *
sahilde yürüyoruz.
kumsala inip ayakkabılarımızı çıkarıyoruz filan.
tıpkı filmlerdeki gibi.
sonra banklara oturup denizi seyrediyoruz.
hiç konuşmadan.
sadece el ele tutuşarak...

tam bunları düşünürken balkon kapısından bir ses duyup kapıya yöneldim.
mutfağın yanından geçiyordum ve ocaktaki yemekleri görüp "hassktir şunları dolaba koyim bozulmasın" dedim.
demez olaydım. *
ilk tencereyi sorunsuzca buzdolabına yerleştirdim.
öteki tencerede bol salçalı makarna vardı. *
tam dolaba götürüyordum ki o lanet olasıca kulp koptu ve bol salçalı makarna yerlere saçıldı.
her yer yağ içindeydi.
o denizi izlerken ki halimden eser yoktu.
sinirlenmiş, küfürler savurur hale gelmiştim. *
bu güzel sabahımın, hayallerimin, sigaramdan aldığım zevkin içine sıçmıştı bir tencere makarna. *

temizlik filan derken acıktığımı farkettim.
fırına inip poğaça alıp kahvaltı yapim dedim.
yaptımda.
her şey tam bir sen eksiktin.

yokluğun en fazla bu gece yordu beni.
bu gece daha fazla kırdı söylediğin sözler.
bu sabah daha çok kapıldım umutsuzluğa.

inanmasan da, inandıramasam da artık,
seni hala seviyorum...
bir boşluk sadece...

bir kadın.
gidiyor.
böle arkası dönük filan.
bayaa bayaa gidiyor.
bakıyorsun öyle boş boş.
dişlerin dudaklarını sıkıyor.
hani parçalamak ister ama acısına dayanamazcasına.

elin kolun bağlı.
boş bakıyorsun hala.
belki son kez dönüp bakar umudu var içinde.
baksa hemen kafanı çevireceksin hani.

adımları hızlandı gitgide. bakmadan gitti kadın.
"ağlıyordur, ağlarken göstermez kendini kimseye" diyerek arkanı döndün sende.
kandırdın yine kendini, yine tek kaldın, yine yalnız.
oysa kafandaki kısa film böyle değildi.
sarılacaktınız ağlaşırken.
öpüşecektiniz ufaktan, en kaçamağından.
kimse öpüştüğünüzü görmeyecek ama bilecekti.
"ulan birileri öpüştü ama du bakalım" diyecekti insanlar. *

olmadı be şampiyon.
ne ağlaşıldı, ne öpüşüldü, ne de zerre sıcaklık hissedildi.
hayatının en soğuk günüydü o gün.
arkanı döndüğünde gözünün önünden ayrılmayan anılar balkanlardan giriş yaptı vücuduna.
yanağında donup, akamadı tek damla gözyaşın.
akmadı daha, akamadı.

kendini başka bi açıdan gördün bu sefer.
gözleri ağlamaklı bir genç...
elleri cebinde, kaldırım taşlarına bakarak yürüyor.
kendine acıyorsun bi an.

"değmez" diyerek ellerini cebinden çıkarıp, gözlerini ovuşturuyosun.
derin bi nefes alıp adımlarını hızlandırıyorsun.
kaldırım taşları umrunda değil artık.
"tek geldim, tek giderim ulan!" diyerek avutmaya devam ediyorsun kendini.

avuntularla yaşamaya devam edeceksin bir süreliğine daha.
her gece ölüp, her sabah dirileceksin.

bi süre sonra düzeleceksin.

güçleneceksin.

jackson.

edittiri: evet başlık babamın, tepiyorum. *
tam her şey biter gibi oluyor ve açılıyor göz kapakların. uzanıyorsun kadehine. alıyorsun bi yudum. yaslanıyorsun arkana. kapatıyorsun gözlerini. her şey devam ediyor aslında.

hala sevişiyorsunuz delice. saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan.
elini yüzünü yıkarken buluyorsun kendini sonra.
"ulan" diyorsun. daha iki dakika önce gelişini bekliyordum, şimdi gidişini seyrediyorum.

havluya uzanıp kuruluyorsun yüzünü. aynada kendine bakarken "çok iyisin be olm" ya da "geçecek hepsi bitecek bir gün" gibisinden birbiriyle alakasız sözler sarfediyorsun.

yavaş yavaş bitiyorsun.

hazreti insan zıkkımın kökünden bildirdi.
nihohohaaa.

iniyorum taksiden.
sokakta ilerliyorum.
ama nasıl bi ilerlemek.
insepşın olmuş sokağım.
sokağın sol tarafı birden şahlanıyor.
altta kalmayan sağ taraf, indir elini ayağını diyerek atağa kalkıyor.
ulan hangi yoldan gidicem derken donup kalıyorum sokağın ortasında.
"öeeeegghhh!"
gelmiyor, kusamıyorum.
yavaş yavaş.
sürünürcesine ilerliyorum apartmana.
ve geliyorum sonunda.

kusarım belki diye oturuyorum apartmanın girişine.
ilk üç kat balkondan beni kesiyorlar farkında olduğumun farkında olmadan.

"ah ulan!" diyorum "ah ulan!" kimse sikimde olmadan.
o son rakıyı içm... öhm.. napıyorum lan ben burda.
millet beni izliyor.
hemen apartmandan içeri girip asansörü çağırıyorum.
sağolsun uykusundan uyanıp geliyor gözleri mahmur.
gidelim diyorum lakin gitmiyor fakat. *
anlaşıldı diyerek ona basıyorum.
yanlış anlaşılmasın numerolardan 10 a basıyorum.
böyle iğrenç bi şaka yaptığım içinde kendimi kınıyaraktan aynanın karşısında triplere giriyorum, güvenlik kamerasını aldırmadan.
damacana olayı malum.
cana geleceğine damacana gelsin sloganıyla yaşanmış bir hadise olarak görüyorum onuda.
hazır hadise de sinan dan ayrılmışken atsam mı bi çağrı.
ya da dur ben niye arayayım o arasın amk diyerek iniyorum asansörden.

çıt ses çıkarmadan dairemin önüne geliyorum ve basıyorum zile.
kız arkadaşım açıyor kapıyı.
- nerdesin sen bu saate kadar?!
+ sen içeri nasıl girdin amk!
- anahtar verdinya sabah.
+ harbi mi?
- walla.
+ hadi yaa.
- öle işte.
+ hadi bakalım hayırlısı olsun. yemeye bişey var mı?
- yok.
+ vay amk. neyse bi çorba içip geleyim ben.
- ben?
+ sen otur evde, benim anahtarım yok.
- tamam hazreti insan tamam!
"çaaat!!!"

dıııt... dıııt. dıııt....

nihohohaa....