bugün

"gerizekalı" kelimesini "gerzek yağlı" sanardım. ediz hun'u da edison sanardım. maça papazından korkardım gece yatmadan önce bütün iskambil kağıdı destesinden onu arayıp bulup, halının altına saklayıp uyurdum. "ölüm tehlikesi" levhasındaki kurukafadan ölesiye korkardım.
aşk nedir bilmezdim,
öğrendim sımdı aşkı...
cocukulugumdakı tum beyazlıgıma,
saflıgıma,
pembeler ekleyen...
sonra sıyahlar...
ağaçlar daha bir yeşil, gökyüzü daha bir maviydi. kağıttan yaptığımız uçurtmaları uçururduk mahallede. düşerdik dizimiz kanardı. ama geçerdi işte.

dondurma daha lezzetliydi ben çocukken. televizyon daha bir keyifliydi. kavgalar bile güzeldi. önce tartışırdık acıtırdık karşımızdakinin canını, sonra özür diler barışırdık.

her şey saftı ben çocukken. hatta ben bile saftım. büyümek isterdim deli gibi. ne bilecektim sonumu? bir parça sevgi için annemin yanına giderdim çocukken, şimdiyse yalvarıyorum.

tanrım ben sana ne yaptım? saftım ben, neden kirlettin beni? neden şehveti layık gördün bana, neden arzu duyuyorum? neden ulaşamıyorum en basiti, neden hep çok uzak?

madem sen tanrısın neden yardım etmiyorsun bana unutmam için...
sabah olmasını uyumadan beklemeye çalışır ama yorgun düşüp sızardım, şimdi sabah olmadan uyuyabilmek için ilaçlardan medet umuyorum.
gece uyurken pkklıların evimizi basmasından korkardım.
sırasıyla

-çok fırlamaydım ama yaramaz çocuklar zeki olur derler.
-9 aylıkken konuşmaya başladım.
-10 aylıkken yürüdüm.
-1 yaşında şiir okumaya başladım.
-2 yaşında nobel aldım.
-3 yaşında beyin kıvırcımlarım tamamlandı.
-ilkokulda kırmızı kurdaleyi ilk ben taktım.

vesaire vesaire...

hepimizin çocukluğu böyle başarılarla doludur...
ben çocukken;duşta sıcak su ile soğuk su arasındaki ayarı çok kolay yapar ve o ince ayarı bulduğum da çok mutlu olurdum.O sıcaklığı müthiş olsan su,bedenıme işlerdi.
lazımlığa tuvaletimi yapar sonrada karıştırırdım.*
burnum akardı
çöp adam çizerdim
uzaktan kumandalı araba bozardım
elm sokağı kabuslarından da korkardım
"evcilik oynardık ama bi farklı tadı vardı ki... şimdilerde gerçeğni yaşamamıza rağmen hiç tadı tuzu yok." cevabı verilmesi muhtemel cümlenin muhtemel başlangıcı.
danse davet diye bir oyunumsu bir şey vardı hatırlamıyorum bile onu oynardık çocukkene. sonra bilye ve tapa toplar oynardık.
balkondaki sardunyaların yapraklarını ovuşturup koklardım. şimdi de yapıyorum ama o zevki vermiyor nedense. karıncalara kesme şeker koyardım annem terlikle kovalardı sonra. patates-soğan alındığında tel dolaba koymak kardeşimle benim işimdi. babamla beraber işe giderdim altunizade'deki ofiste daktiloyla yazı yazardım artık yazamıyorum ne o daktilo, ne o ofis ve en önemlisi babam yok çünkü *. of içim şişiyor ve her geçen gün babama bir gün daha yaklaşıyorum.
deodorantı gördükten sonra..

+abi bu ne işe yarar?
-koltuk altına sıkılır..

gidip oturma odasındaki koltuğun altına sıkmaya çalışırdım..
böyle başlayan cümleler çocukluğa duyulan özlemi anlatır, insanı duygulandırır ve bir sonraki cümlenin ''keşke çocuk kalsaydık'' olması olası bir ihtimaldir...
ben çocukken alaturka tuvaletimizde bana ait yani ayağıma göre küçük bir terlik vardı. bir de bizimkilerin kullandığı büyük terlik. ben, benim terliği giyip çömeldiğimde, büyük terliklerle konuşmaya başlardım. evet, bildiğin konuşurdum ihtiyacımı görene kadar. kankamdı terlikler. * çocukluk işte...
ayrıca gülten dayıoğlu'nun yazmış olduğu ben büyünce romanına benzemiştir. (bkz: alakaya maydonoz gel bize bazı bazı)
doğduğumuz andan 4-5 yaşına kadar olan sürede başımıza gelmiş olayları anlatırken kullandığımız zaman belirten söz öbeği.

ben çocukken:
-doğduktan sonraki ilk haftayı yoğum bakımda geçirdim
-9 aylıkken yürüdüm
-9 aylıkken konuştum
-anne ve babadan sonra söylediğim ilk kelime abdullah'tı (niye olduğunu bilmiyorum öyle bir tanıdığımız da yok)
-2 yaşında ingilizce şarkı ezberledim
-3 yaşında ölümün eşiğinden döndüm

işte böyle böyle devam ediyor hikayem.
babamın köpürttüğü elleriyle ellerimi yıkamaya bayılırdım.
çocukların sokaklarda oynayabildiği zamanlardı.
arada bir alınabilinen dondurmanın, bal gibi tadının olduğu zamanlardı.
komşuların birbirini tanıdığı zamanlardı.
alım gücü olsa da pek bir şey olmadığı için tüketimin olamadığı zamanlardı.

sanırım bu yüzden ne dostluk, ne arkadaşlık nede elimizdekileri tüketmeyip sahip olduklarımızın değerini bildiğimiz zamanlardı.
atari kaseti alırdık vay be...tankın başından saatlerce kalkmazdım,street fighterı da az oynamadım kardeşimle,araba yarışı vardı birde kırmızı araba benim olsa diye düşünürdüm.olsa da oynasak.
ben çocukken karşı komşumuz bir ekmek alıp gelir misin ricasında bulunmuştu normalde hiç kimseye gitmezdim ama bu ablamı pek bir severdim. gittim. uyuşuk uyuşuk sokağımıza doğru yürüyorum, adettir o ekmeğin dirseği yenmezse olmaz. büyük bir parça kopardım ve yedim. 10-20 adım oldu olmadı başımdan aşağı kaynar sular döküldü. ben ne yapmıştım bu ekmek bizim değildi. ne yapsam ne etsem derken yapılabilecek tek bir şey olduğunu fark ettim; ekmeği poşetin içerisinde ters çevirmek suretiyle koparılan bölümü geç fark etmesini sağlamak...
mahalle maçları yapardık.
evimizin yerleri halıflex ti . hasta olurdum annem tadı iğrenç olan şuruplar verirdi ağzımda tutar gidip en icra köşeye tükürür terliğimle üstünü çiğner halının lekeyi emmesine kadar önünde çömer beklerdim . ne kadar sorunluymuşum .
insanlar iyiydi.
(bkz: when i was a child)
yesil ve siyah zeytinlerin agaclarinin birbirinden farkli oldugunu dusunurdum.