bugün

burak aksakın yeni yazısı, gönderilmemiş maili. şöyledir:

behzat ç. "bir istanbul beyefendisi"

tamer abi! abi bu behzat ç.'nin aldığı kaçıncı ceza böyle? yazık valla. çoluğunun çocuğunun rızkını rtük'e yatırıyorsun allah canımı alsın. hep senaryodan kaynaklıyor abi. diyeyim ben sana. sorun senaryoda. ercan'la da konuştum. "senin hiç utanman yok mu la" dedim. "koskoca adam filmi batıracaksın, kendine gel. onca kişi ekmek yiyor oradan, insafsız. sen de biraz vicdan olsa, bugün bırakırsın işi" dedim. beni ne kadar ciddiye aldı bilemiyorum. çünkü konuşmam bittiğinde, telefonu çoktan kapattığını fark ettim. böyle de vurdumduymaz bir insan kendisi abi. diyorum ki, gel sen bu ercan denen bebeye yol ver. beni al abi işe. baştan yaratalım behzat ç'yi. diziyi küllerinden yeniden doğuramasam bile, en azından küllükleri filan temizlerim. çayları tazelerim abi.

dizide düzeltilmesi gereken çok şey var. mesela amirim çok içiyor. iyi değil bu abi. koskoca başkomiser. kadınların sevgisini kazanmış bir antikahraman. üç beş yıla kadar sirozdan ölürse ne yaparız? tamam, ben içmesin demiyorum. düğün olur, özel bir gece filan olur iki tek atar eyvallah. ama sürekli elde bira şişesiyle dolaşması, votkanın dibine vurması filan, hoş şeyler degil bunlar. onun yerine kiraz saplı çay içebilir. hem sağlıklı, hem de amirimin sinirini alır. kendisi çok agresif bu günlerde. üzülüyorum :'((

akbabanın saçlarını keselim. bu yaz sıcağında pişirir o saç adamı. hem uzun saç erkeğin gücünü alır abi. bize güçlü kuvvetli, çevik gibi bir akbaba lazım. hayaletin de sakallarnı keselim diyorum. yüzü ortaya çıksın çocuğun. ne o öyle at hırsızı gibi dolanıyor ortalıkta. he at demişken, cinayet masaya ayrılan arabaları atalım, gerek yok arabaya. hem prodüksiyona masraf, hem de benzine olan zamlara bir gönderme yapmış oluruz. bizim cinayet masa olay yerine arabayla değil de, atla gitsinler. hatta atlı devriyeler gezer sokaklarda. bizim britanya'dan ne eksiğimiz var, sorarım sana. bir de niçin ankara? hayır, neden yani? acil bir şekilde bizim tüm ekibin istanbul'a tayini çıksın diyorum. hem burada daha fazla cinayet işleniyor, hem de benim eve yakın. arada sete gider gelirim. (hepsinin tayin olayının nasıl olacağını tam olarak bilemiyorum. ama bir şekilde hallederiz onu. iş oraya gelsin de) bir de çok afedersin ama bizimkiler hep sap. hepsini değilse bile en azından amirimi evlendirelim diyorum. mutlu mesut yaşadığı bir yuvası olsun. aile saadeti denen şeyi tatsın artık şu adam. kadından yana bir yüzü gülmedi. "hangimizin güldü ki be burakcım" dediğini duyar gibiyim. burakcım demezsen memnun olurum abi. eşek kadar adam oldum hala çocuk muamelesi görüyorum. inancımızı kaybetmeyelim. güzel günler göreceğiz elbet. hepimizin yüzü gülecek.

sen bu söylediklerimi bir düşün. "bir ankara polisiyesi" olan dizimizi (artık hepimizin dizisi o) "bir istanbul beyefendisi" haline getirelim. polisiye olan dizinin içeriğiyle ilgili de farklı fikirlerim var. amirimi emekli edip, nalbur dükkanı açtırabiliriz kendisine. "ç nalburiye" kulağa da hoş geliyor doğrusu. bu arada yanlış anlama, kimsenin ekmeğiyle oynayacak bir insan değilim ama bu ercan'ın yaptıkları karşısında tepkisiz kalamazdım. en kısa zamanda yanıtını bekliyorum. tüm ekibe selamlar.

burak aksak - 18. 06. 2012

bu maili üç gün önce tarkan karlıdağ'a gönderseydim, belki de bugün her şey bambaşka olabilirdi. ama yine de tamer karlıdağ'dan "ben o değilim arkadaşım" içerikli bir geri dönüş beklerdim doğrusu. ferhunde hanımlar'dan beri beğenerek takip ediyorduk kendisini. üzüldüm :'((