bugün

çoğunuza olduğu gibi heri potır, benim hayatıma da bi anda ellerinde "felsefe taşı" yazan kitaplarla, istisnasız okuduğu okulun en itici insanı olmakla mükellef insanların ortalıkta salınmaya başlamasıyla girdi. bi gün hiç unutmam ama her zaman unutmak isterim, bu seriyi okuyan bir insan evladı yanıma hiç teklifsiz oturdu ve aslında kitabın ne kadar güzel olduğundan, filmde her şeyi bok ettiklerinden, bun ahalarının olmadığından, milyonlarca okurun hayallerini ıskartaya çıkardıklarından, film yapımcılarının bu işi sırf para için yaptıklarının çok belli olduğundan falan bahsetti takriben 1 saat 15 dakika boyunca. ben de çok tanımadığım bu hayali kırık heri potırcıyı "haklısın bilader"lerimle teskin ve teselli etmeye çalıştım. kibarca "belki bi dahaki filme bu eleştirilerin ve sitemlerin doğrultusunda hareket ederler ve tam o senin yosun tutmuş kafandakine uygun bir anlatımla yürekleri fethederler" diye kibar bir tavır takındıysam da karşısındaki insanın bahsettiği konudan sıkıldığını farketne yetisinden yoksun her insan gibi hoqvartstan girdi bilmemneden çıktı. bi anda bütün kibarlığımı kaybedip kendime hiç yakıştıramadığım "siktir git lan yeter artık kafamı siktiğin" gibi bir çıkış yaptım. o olay tatsız bitti. şimdi düşününce hala pişman olurum, "az bile sövmüşüm anasına falan da yağlasaydım" diye erinirim.

gel zaman git zaman kitaplar kitapları, filmler filmleri izledi. neredeyse dizi oldu film diye başlayan serüven. kitaplar ayşegül serisine bağladı. "heri potır küçük anne", "heri potır tatilde", "heri potır mutfakta", "heri otır 31 çekmede", "heri ve arkadaşları toplaşmış adam dövirler", heri potır orospunun çocuğu" gibi kitap ve filmleri bekledim açıkçası ne yalan söyliyim.

neyse efendim bir gün eve geldim. öss'ye hazırlanan kardeşime gözüm takıldı. elinde bi kitap... bilin bakalım hangi kitap: heri potır: bilmem ne sik sok... ani bir şok dalgasıyla vertigolu gibi yalpalaya yalpalaya kendimi oturma odasına zor attım. hemen müzik setini çalıştırdım, davut güloğlu'ndan oy nurcanum nurcanum'u dinleyerek bir nebze de olsa hayata tutunmaya çalıştım.

sonra akşam oldu. babam eve geldi. kardeşimle olağan "niye çalışmıyosun ulan eşşek sıpası" minvalindeki rutin kavgalarını yapacaklar. kardeşim de heri potır'ı test kitabının altına koymuş aklı sıra pederi kandıracak. bak bak! kafaya bak! sonra babam odaya girdi. bi yokladı, anladı; bizim mal test çözmüyor da heri potır okuyor. işte o an "sikerim heri potır'ı da başlatma geçmişinden şimdi, otur adam gibi ders çalış, siktirtme bana" diye celallandi. tam bu esnada müthiş bi soyutlama yaşadım. tee bilmem nerelerdeki büyücü çocuk bile babamın sikinden nasibini alıyor, ne hogvarsttaki aldığı eğitim, ne büyülü güçleri, ne de başka metafizik özellikleri kurtarabiliyordu bu mağdur pozisyondan onu. kitabın yazarı hiç bu açıdan düşünmüş müydü bilemiyorum fakat ben düşündüm de kim bilir kaç babaya bu büyücü çocuğu sikme yönünde irade kazandırtmıştı yazar... hem de hiç istemeden, hiç farketmeden...
football manager oyunun yapımcılarını ve birinci dereceden yakınlarını topluca sikme iradesiyle benzerlik taşır. aslında olayı kafasında biraz fantezite etse vazgeçme yönünde karar kılacaktır. *