bugün

doğaldır.
doğaldır değil mi mi?
babadır, güvenmelidir tabii.
işte o kadar basit olsa keşke her şey.

-burdan sonrası kendi hayatımdan bir kesit-

tıp fakültesi ikinci sınıf öğrencisiydim. yirmili yaşların tek sıfır içeren elemanı olan 20 yaşındaydım. o iki-2- yirmili yaşları, sıfır-0- da beni temsil ediyordu sanki. hayatım nereye aktağını, nereye gitmeye çalıştığını ya da nasıl yön verebileceğimi bilmediğim bir nehire benziyordu.

hiçbir şey bilmediğimi düşündüğüm anlar o kadar sıklaşmıştı ki, bildiğim şeyleri bile yapmaya çekinir olmuştum. tam o sırada babam "akşam sen vurcan haa iğneyi" dedi.

ve akşam oldu, babam hazırladı iğnesini. hafifçe değdirdim derisine ama sokamadım iğneyi. ya babamın derisi çok kalındı, ya bütüm deriler böyleydi de ben bilmiyordum ya da babama zarar vermekten korkutuğum için böyle olmuştu. ama anneminde uyarmasıyla biraz yüklenip soktum iğneyi. derslerde bir kaç gün boyunca tekrarlamamıza rağmen maket değildi babam, mantıklı hareket edemiyordum bu yüzden pek, heycanlıydım. birden yüklenince "anaamm" dedi babam. hızlı enjekte ettiğim için canı yanmıştı. hemen bitirip hızlıca çektim şırıngayı. içimden de bir "ohhh" dedim, ama bir yandan da babamın canını çok az da olsa yaktığım için üzülmüştüm.

-bir şeyin var mı baba?
+yok ya biraz acıdı da geçti şimdi!

babamın o akşam ki iğnesini ben vurmuştum. ve bu bir insana vurduğum ilk iğneydi. babam da bunu bilmiyordu sanmayın sakın. çünkü babam o. bakışları değişmeyen adam. bana güveniyordu babam, kayıtsız ve şartsız.