bugün
- 2001 türkiyesinin en gelişmiş ülke olduğu gerçeği9
- içine şeytan girse ne yaparsın13
- ümmetçilerin azerbaycan düşmanlığı10
- artık yazmayacağım9
- seçme şansınız olsa hangi ülkede yaşardınız11
- geldi yine deli10
- erkekler ne işe yarar20
- yanında karısı varken karı kıza bakan erkekler12
- arda güler11
- aleyna tilki8
- askerliğe veda gecesi8
- fethullah gülen öldü mü sorunsalı18
- icardi190521
- türkiye cidden almanyadan daha iyi8
- 2 haziran 2024 küçükçekmece de çöken bina10
- iremga10
- anın görüntüsü11
- insanı zengin hissettiren şeyler11
- jose mourinho nun fenerbahçe ye transferi21
- magicovento17
- carlo ancelotti8
- albay kemal13
- kılıçdaroğlu'nun kuracağı partiye isim önerileri16
- albay kemal'in yazdıklarıni okumamak9
- jose mourinho62
- iq seviyesi yükseldikçe tanrı inancının azalması9
- siyasal islamcıların aslında kötü olmaması18
- ateistlerin zeka seviyesi düşüktür18
- en çok sevişmek istediğin kimse11
- 1 haziran 2024 borussia dortmund real madrid maçı25
- nihavend longa20
- true nickli yazar8
- bir erkeğe nasıl aşık oldunuz10
- en objektif siyasi parti9
- sokak kedilerine örgütlü saldırı başlayacağı gün9
- türkiye akp lidir akp'li kalacaktır13
- kadir mısıroğlu'na bir söz bırak14
- kizil kara14
- kadir mısırlıoğlu seven mhp'li sorunsalı15
- 1 metre 55 santim balonu ağzına alan kız8
- eskorta 220 bin lira gönderen adam9
- barbara palvin'in aldatılması15
- tecavüz ettiği kızlarını müge anlı da arayan baba18
- magicovento cesurluğu17
- erdoğan'ın mülteci sevdası19
- enes kanter'in cemaate 110 milyon dolar vermesi27
- beli açıp kot şort giymek10
- ahmet uğurlu8
- sözlüğün en güzel kızından aldığım iltifat11
- ağızdan çiş kokusu gelmesi15
alıntıdır :
"Aşkın hukuki niteliğinin ne olduğu hususunda doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Kimi yazarlar bunu bir sözleşme olarak görürken, kimileri bunun edim yükümlülüğünden bağımsız bir borç ilişkisi, kimileri ise sözleşme benzeri olduğunu iddia etmektedirler.
Hemen belirtelim ki, aşkın bir sözleşme olmadığını belirlemek için uzunca bir açıklamaya gerek bulunmamaktadır. Zira sözleşme; tarafların, hukuk düzeninin kendisine hukuki bir sonuç bağladığı bir hususun gerçekleştirilmesine yönelik olarak, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları" şeklinde tanımlanan hukuki işlemi ifade etmektedir. Oysa aşk ilişkisinde, tarafların iradelerini bu şekilde beyan etmeleri zorunlu olmamakta, hatta birinin iradesi diğeriyle çelişmekte ve böylece karşılıksız aşk dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bir sözleşme ile haklar edinebilme ve borç altına girebilme ancak tam fiil ehliyeti ile mümkünken, kısıtlıların ve ayırt etme gücüne sahip küçüklerin de aşk ilişkisinin tarafı olabilecekleri aşikardır.
ikinci olarak, aşkın edim yükümlülüğünden bağımsız bir borç ilişkisi olduğu savının da tam olarak doğru olduğunu söylemeye imkan bulunmamaktadır. Çünkü bu ilişkide taraflar, en azından sadakat, sevgi, ilgi gibi edimleri borçlanırlar. Bu edimler yapma şeklinde olabileceği gibi, yapmama şeklinde de olabilir. Örneğin sadakat yükümlülüğü "aldatmama" şeklinde düşünülürse, bunun olumsuz bir edim yükümlülüğü olduğu görülür. Bu edim yükümleri dışında, her borç ilişkisinin dinamik yapısında yer alan yan edim yükümleri, yan yükümler de bu ilişki içerisinde bulunmamaktadır. Bir tarafa (özellikle bayana) üçüncü kişilerden gelebilecek teklifleri veya vuku bulabilecek uygunsuz hareketleri karşı tarafa makul bir sürede ihbar etme külfeti, aydınlatma yükümünün somutlaştırılabileceği bir durumdur. Bu bildirim, hukuki niteliği itibariyle bir yükümlülük değil bir külfet olduğundan, yerine getirilmemesi durumunda karşı taraftan bir talepte bulunulamaz; yalnızca bazı haklardan mahrum kalınır. Ancak erkek akidin aşırı tutucu olması durumunda, karşı tarafın bu külfeti kendi sağlığı için yerine getirmesinin yerinde olacağı kanısındayız.
Biz aşkın bir sözleşme benzeri olduğu fikrine katılıyoruz. Zira isviçre-Türk doktrininde de hakim olan görüş budur. Yargıtay son yıllarda verdiği kararlarında isabetli olarak aşkın her zaman karşılıklı olmayabileceğini, dolayısıyla sözleşme olmadığını belirtmektedir. Federal Mahkeme ise sebebi henüz anlaşılamayan nedenlerle aşkın bir sözleşme olduğu fikrini ısrarla ve büyük bir kıskançlıkla sürdürmektedir. Mahkemeye göre aşk; gerçek anlamda aşk-gerçek olmayan aşk olmak üzere ikiye ayrılır. Gerçek anlamda aşktan ise sözleşme olarak nitelendirile-bilen aşk anlaşılır. Buna göre "aşk; öyle bir akittir ki; onunla erkek kadının ondan talep edeceği her türlü akıl ve mantık dışı edimleri sırf duygusal olduğu gerekçesiyle kayıtsız şartsız yerine getirme ve başka kadınlara bakmama; kadın ise karşılığında, kendisinin keyfinin gelmesi durumunda onunla sonu nereye çıkacağı belli olmayan bir ilişki yaşamayı borçlanır." Bu tanım hem eksik, hem de yanlıştır. Bir kere sonradan cinsiyet değiştirenlerin buraya girip girmeyeceği belli değildir. (Bu tanım üzerine yapılacak tartışmalar bu eserin sınırlarını aştığından burada sadece Federal Mahkeme' nin görüşünün isabetli olmadığını belirmekle yetiniyoruz.) Son yıllarda mahkeme, kararlarını bıçak sırtı çoğunluklarla almaktadır. Bu da göstermektedir ki, yeni nesil yargıçlar yetiştikçe, mahkemenin içtihadı doğru görüş lehinde değişecektir.
Bizim de katıldığımız hakim görüş, aşkın bir sözleşme benzeri (= quasi contractus) olduğunu belirtmektedir. Zira sözleşme benzerleri,sözleşmeye ait bazı unsurları taşımakla birlikte tam olarak bir sözleşme mahiyeti arz etmemektedirler. Roma hukukundaki "veriyorum vermen için" olarak kısaca özetlenen ilişki, sözleşme benzerlerinin en klasik örneklerindendir. işte aşk ilişkisinde de, bazı hususlar ( örneğin iki kişinin varlığı ) sözleşmeye ait unsurlara benzemekle birlikte, bunlar onun sözleşme olarak nitelendirilmesine yetmemektedir".
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=2701
"Aşkın hukuki niteliğinin ne olduğu hususunda doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Kimi yazarlar bunu bir sözleşme olarak görürken, kimileri bunun edim yükümlülüğünden bağımsız bir borç ilişkisi, kimileri ise sözleşme benzeri olduğunu iddia etmektedirler.
Hemen belirtelim ki, aşkın bir sözleşme olmadığını belirlemek için uzunca bir açıklamaya gerek bulunmamaktadır. Zira sözleşme; tarafların, hukuk düzeninin kendisine hukuki bir sonuç bağladığı bir hususun gerçekleştirilmesine yönelik olarak, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları" şeklinde tanımlanan hukuki işlemi ifade etmektedir. Oysa aşk ilişkisinde, tarafların iradelerini bu şekilde beyan etmeleri zorunlu olmamakta, hatta birinin iradesi diğeriyle çelişmekte ve böylece karşılıksız aşk dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bir sözleşme ile haklar edinebilme ve borç altına girebilme ancak tam fiil ehliyeti ile mümkünken, kısıtlıların ve ayırt etme gücüne sahip küçüklerin de aşk ilişkisinin tarafı olabilecekleri aşikardır.
ikinci olarak, aşkın edim yükümlülüğünden bağımsız bir borç ilişkisi olduğu savının da tam olarak doğru olduğunu söylemeye imkan bulunmamaktadır. Çünkü bu ilişkide taraflar, en azından sadakat, sevgi, ilgi gibi edimleri borçlanırlar. Bu edimler yapma şeklinde olabileceği gibi, yapmama şeklinde de olabilir. Örneğin sadakat yükümlülüğü "aldatmama" şeklinde düşünülürse, bunun olumsuz bir edim yükümlülüğü olduğu görülür. Bu edim yükümleri dışında, her borç ilişkisinin dinamik yapısında yer alan yan edim yükümleri, yan yükümler de bu ilişki içerisinde bulunmamaktadır. Bir tarafa (özellikle bayana) üçüncü kişilerden gelebilecek teklifleri veya vuku bulabilecek uygunsuz hareketleri karşı tarafa makul bir sürede ihbar etme külfeti, aydınlatma yükümünün somutlaştırılabileceği bir durumdur. Bu bildirim, hukuki niteliği itibariyle bir yükümlülük değil bir külfet olduğundan, yerine getirilmemesi durumunda karşı taraftan bir talepte bulunulamaz; yalnızca bazı haklardan mahrum kalınır. Ancak erkek akidin aşırı tutucu olması durumunda, karşı tarafın bu külfeti kendi sağlığı için yerine getirmesinin yerinde olacağı kanısındayız.
Biz aşkın bir sözleşme benzeri olduğu fikrine katılıyoruz. Zira isviçre-Türk doktrininde de hakim olan görüş budur. Yargıtay son yıllarda verdiği kararlarında isabetli olarak aşkın her zaman karşılıklı olmayabileceğini, dolayısıyla sözleşme olmadığını belirtmektedir. Federal Mahkeme ise sebebi henüz anlaşılamayan nedenlerle aşkın bir sözleşme olduğu fikrini ısrarla ve büyük bir kıskançlıkla sürdürmektedir. Mahkemeye göre aşk; gerçek anlamda aşk-gerçek olmayan aşk olmak üzere ikiye ayrılır. Gerçek anlamda aşktan ise sözleşme olarak nitelendirile-bilen aşk anlaşılır. Buna göre "aşk; öyle bir akittir ki; onunla erkek kadının ondan talep edeceği her türlü akıl ve mantık dışı edimleri sırf duygusal olduğu gerekçesiyle kayıtsız şartsız yerine getirme ve başka kadınlara bakmama; kadın ise karşılığında, kendisinin keyfinin gelmesi durumunda onunla sonu nereye çıkacağı belli olmayan bir ilişki yaşamayı borçlanır." Bu tanım hem eksik, hem de yanlıştır. Bir kere sonradan cinsiyet değiştirenlerin buraya girip girmeyeceği belli değildir. (Bu tanım üzerine yapılacak tartışmalar bu eserin sınırlarını aştığından burada sadece Federal Mahkeme' nin görüşünün isabetli olmadığını belirmekle yetiniyoruz.) Son yıllarda mahkeme, kararlarını bıçak sırtı çoğunluklarla almaktadır. Bu da göstermektedir ki, yeni nesil yargıçlar yetiştikçe, mahkemenin içtihadı doğru görüş lehinde değişecektir.
Bizim de katıldığımız hakim görüş, aşkın bir sözleşme benzeri (= quasi contractus) olduğunu belirtmektedir. Zira sözleşme benzerleri,sözleşmeye ait bazı unsurları taşımakla birlikte tam olarak bir sözleşme mahiyeti arz etmemektedirler. Roma hukukundaki "veriyorum vermen için" olarak kısaca özetlenen ilişki, sözleşme benzerlerinin en klasik örneklerindendir. işte aşk ilişkisinde de, bazı hususlar ( örneğin iki kişinin varlığı ) sözleşmeye ait unsurlara benzemekle birlikte, bunlar onun sözleşme olarak nitelendirilmesine yetmemektedir".
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=2701
güncel Önemli Başlıklar