bugün

birkaç yüzyıl önce ingiltere'nin londra sokaklarında, içimdeki ilizyonist tavrı geniş bir at arabasının kapalı arkasında hortlatırken, bir palyoço gülüşüyle sağa sola rol kesiyordum. içimdeki jilet acıları yuta yuta hep ben..portakalları sırasıyla havaya atmak değildi derdim...çünkü akdenize çok uzaktaydım ve çevremde onca biriken kalabalığa rağmen dokunuyordu yalnızlık. ben bu illizyon gösterimde herkesi yanıltmak için yola çıkmışken nerden bilebilirdim ki karşımda duran o gerçeğin aşkla beni terbiye edeceğini ve yanılgıların en güzelini bana ayakta bir ders verir gibi pat diye yüzüme vuracağını!

şimdi sen ön ön sırada beni gözetleyen güzel asilzade: bukle saçlarının ucundan; gülüşünden karanfil sızan, meraklı ve kocaman yeşil gözlerinin buğusunda ısındığım, gerdanının beyazlığında kaybolduğum, kaybolduğum yerden usulca bir damla olarak aşağı süzüldüğüm ve dantelli iç çamaşırına sinmiş o kendine has sen kokunda demlendiğim güzel dilber: söyle bana, sen Londra'nın neresindensin?..Myde Park'tan mı, Buckhingam Place' dan mı, Govent garden'dan mı?..yoksa Holborn'dan mı?

+ beşiktaş'tan mı?
+ ahh atalarına kurban olduğum!
aşk, başa gelebilecek en büyük talihsizliktir.
romantik yazarin romantik ama gercek olmayan sözüdür bu.
(bkz: bazarov un paradoksal aşkı)
(bkz: aşk insanın kendine yakışanı giymesidir)
(bkz: aynı kaba iki kere sıçılmaz)
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar