bugün

konu konuyu hatırlatır ya, doyum olmuyacak bir muhabbetin ortasında aklıma gelmiştir.
attila dan başlayıp, yavuz sultan selim e kadar devam eden, asaletin gösterişde değil, mütevazilikte olduğuna olan inanç,
atalarıma duyduğum saygıyı kuvvetlendirir.
attila sarayında ağırladığı konuklarına altın kaşıklar ve tabaklarla servis yapılmasını ister fakat kendisi sıradan bir kaseden tahta kaşıkla yemek yermiş.
batının barbar olarak tanıttığı attila nın gerçek yüzü budur işte.
aynı davranışı benimseyen gücü kadar mutevazi olabilen yavuz sultan selim de aynı doğrultuda mutevaziliği elden bırakmayan bir padişah olmuştur.
sadrazamı, avrupadan gelecek olan elçilerinin karşısına sıradan giysilerle çıkmaması yönlü telkinde bulununca önce evet haklısın demiş ama söylediği gibi yapmayarak, elçilerinin karşısına sıradan kıyafetleri ile çıkmıştır.
tabii sadrazamın bundan haberi yoktur.
elçi odadan çıkınca, padişahını nasıl bulduğunu sorar elçiye.
elçi şöyle bir sahne aktarır;
içeriye son derece saygılı bir şekilde reveranslar yaparak ve kafam yerde girdim, ilerleyip kafamı kaldırdığım zaman göz alıcı ve ihtişamlı bir parıltı karşıladı beni, sadece bir an bakabildim ama ihtişamından olsa gerek, bu parıldayan güneşten başka birşey göremedim der.
elçiyi uğurlayan sadrazam, padişahın huzuruna koşar ve yavuz u sıradan kıyafetleri içinde bulur.
sadrazam elçinin anlattıklarını yavuza anlatır.
yavuz, sadrazamına ders verircesine, elçinin anlattığı sahneyi tekrar aktarır;
huzuruma çıktığında, kılıcım kınında değildi ve güneşe bakan yüzü makamımı aydınlatıyordu, elçi başını kaldırdığında, gözlerini kılıcımın parıltısından alamadı ve tekrar boyun büktü. onlara boyun büktüren süslü kıyafetlerim olmadı, kılıcım parıldamaya devam ettikçe boyun eğmeye devam edecekler.
yavuz, fikirlerinde yanılmamıştır.
osmanlının kılıcı parıldamayı ve düşmanlarının gözlerini kör etmeyi bıraktığı an, boyun eğenler, baş kaldırmaya başlamışlardır.
işte o tahta kaşıklardır, atalarımıza kılıçlarını keskin tutmaları gerektiğini hatırlatan.
ne zaman ki tahta kaşıkların yerini, gösterişli gümüş ve altın kaşıklar almıştır, kılıçlar pas tutmaya ve parlamamaya başlamıştır.
parlayan kılıçların hikmeti, tahta kaşıklarda gizlidir.