bugün

Yaşadıkça dünya farklı bir boyut alıyor gözümde. Mesela kötü ve duygusuz diye bilinen insanları daha iyi anlıyorum artık. Bir kabadayının içindeki o küsmüş çocuğu, yeşilçam filmlerinde Erol Taş'ın oyunculuğu, Jerr'yden çok şey çeken Tom denen o kuzucuğu. Hepsi iyiydi, hatta en iyi onlardı belki. O kalacak yeri yokken köprüde onu gördüğünde ürkek bakışlarla süzerdi bir asortik dişi, eve gittiğinde onu bile cinsine göre seçip aldığı kediye gel pisi pisi. Yaşadığı çevre kullanmaya sürüklemişken apar topar o gence bu mereti, çok da sürpriz olmamalıydı iki sene sonra evine gelen icra seneti. Herkes aşağılardı fırından ekmek çalan o yaşlı hırsızı, ama umurlarında olmazdı o gece açken midesine giren korkunç sızı. Onları bu kabuğa sıkıştıran, kendini iyi sanan insanlardı. Kimini farkında olmadıkları aşağılık egolarıyla kullanmışlardı zamanında kim bilir, kimini döverdi çocukluğunda belki babası, kimine hallenmişti küçücükken bir uçkur ağası, yalnız kaldıkları o soğuk geceler de oldu mu onlara cabası. Her bakan göremez diye bir söz var, ne kadar da doğru ve derin bir söz. Bir seri katile ilk bakan 'katil' der, şerefsiz der; kimsenin göremediğini gördüğünü sanan polis memuru inceleyip raporunu 'yetimhanede büyümüş bunların hepsi böyle' der; ama kimse görmez o yetimhanede hor görülen çocuğu, büyük bir iş adamı ve alkolik bir zenginin yüzünden trafik kazasında kaybettiği annesini babasını, içindeki o derin boşluğu. Aslında katil de, dolandırıcı da, hırsız da, duygusuz kabadayılar da bizlerdik; yani kendine iyi diyenler. Ama her zaman onlar oldu sırt çevirilen, yalnız ölenler.