bugün

Oldum olası, insanlar mutlu olsun diye çabalar dururum, hemen herkesi tanıştırır kaynaştırırım, maksat ekipte kimse yabancıya gitmesin. *

Yine bir eğitim ortamı, iki arkadaşı birbirine çok yakıştırıyorum, ufaktan çalışmalar başlıyor benim tarafta. Arabayla birlikte gitmeler falan, siz beni bekleyin bir saate geleceğim demeler. Tabi arkadaşların kendi aralarında kaynaşması, sonrasında beni aralarına almayıp sadece ikisinin görüşmeye başlaması falan. Yine yalnızlık senfonisinin kulaklarımda çalmaya başlaması. *

Neyse efendim bu sefer iki arkadaşı nasıl tanıştırdıysam, temeli nasıl sağlam attıysam, nasıl beton döktüysem, dün evlendiler. Hem kız hem oğlan tarafı olarak sevgi pıtırcıklarını yalnız bırakmadım tabi ki. Gittik düğüne, düğün tabi söz konusu iş arkadaşı olunca resmi bir ortam haline geliyor. iş yerinden müdürler falan, gayet sakin bir şekilde mezdeke müzikleri eşliğinde limonatamızı yudumluyoruz, amcaların gitmesini bekliyoruz. Adamları ortam sardı tabi, gitmediler. Bildiğin gözlerinin içine takıyoruz, ama yok.

Düğün bitti, amcalar hala oturuyor. Hani yeni evli çift çaya çağırsa gelecekler o derece bir samimiyet, bir yüzsüzlük. Biz de napalım, yavaştan kalkalım dedik. Tam vedalaşmak üzereyken yeni evli çiftimiz eğlenmeye gidelim diye tutturdular efendim. Neyin kafasını yaşıyor denilen bir an varsa, işte o an bizim yeni evli çiftimizin gözlerinin içine baktığımız o andır. Oğlum evlendiniz, evinize gidin diyoruz ama üsteleyemiyoruz da. Neyse ne yapalım, kıramadık arkadaşları.

Gittik bir mekana. Mekan adı vermiyorum, reklam olmasın diye. mekan sahibi buyurun efendim içerisi gerçekten çok nezih bir mekandır falan diyor, öyle giyinmiş kuşanmışız. Kızlar az önce 86. Oscar ödül töreninin kırmızı halısında yürümüş, erkekler man in black filminin galasından çıkmış gibi. Mekan sahibi onun için giyindik sanıyor herhalde ki, bizi önlerde bir yere oturtmaya çalışıyor. Halbuki yok öyle bir şey, kendisini tanımaz etmeyiz.

kenara oturalım kimse görmesin falan diye yine huysuzlansam da benim öneri kabul görmüyor, oturuyoruz bir yere. Canım da yaklaşık iki haftadır olduğu gibi sıkkın. Eğlenme havasında değilim ama arkadaşlar gelirsen çocuğumuzun adını dibi koyacağız dedikleri için gittim. Daha ilk geceden eğlence mekanlarına giderlerse bu iş zor ya neyse. Bir şey demiyorum.

Bir şeyler içiyoruz, canlı müzik falan.

yemin ederim millet deliye ben akıllıya hasret. Bir tanesi normal değil arkadaşların. Biri ben de evlenicem canım çekti diyor, biri oğlum yarın çok yağmur yağacak diyor, diğeri yağ biberi artık her mevsim çıkıyor, konservesini yapıyorlar diyor. Konuşmada bir bütünlük de yok. hepimizin meslek aynı, aynı iş yerinde çalışıyor, aynı insanlarla muhatap oluyoruz ama bir tane konuşacak ortak nokta bulamıyoruz. Gece olmuş 1 yağ biberi ne alaka hacı diyoruz. Cevap veremiyor.

O esnada babam arıyor. Saati soruyor. Büyük ihtimalle lamba kapalı ondan saatine bakamıyor, telefondaki saate bakmak da aklına gelmediğinden beni aradı herhalde diye düşünüyorum. Hatta böylesine önemli bir bilgiyi ailenin diğer üyelerinden değil de benden öğrenmek istemesi kendime olan güvenimi yerine getiriyor. Öyle de pozitif insanımdır. Babama saati söylüyorum, sonra da saat kaç olmuş git yat, bu saatte neden ayaktasın diye kızasım geliyor ama tabi ki yapmıyorum. Canımdır o benim.

Şarkı söyleyen kişi de bizim arkadaşlardan birinin tanıyormuş. Bizim için birkaç şarkı söylüyor adam. Saolsun. En son ilkokulda bana aşık olan kız benim için şarkı söylemişti boş derste, bir daha da böyle şeyler olmadı, heyecanlanıyoruz haliyle.

Sonrasında annem saati sormak için arıyor. Diyorum herhalde evin elektrik tesisatında bir sorun var, ya da telefonlarda, saat bilgisi bu kadar ulaşılamaz bir sorun haline geldiğine göre gidip bir bakayım diyorum. Arkadaşlara dönüyorum, gençler ben bir gideyim, saati söyleyip gelirim diyorum.

Gelinle damat kızıyor, sanki benle evlendiler de, ilk geceden yalnız bırakıyorum. O esnada ben ayakta arkadaşlarla vedalaşmaya çalışırken, şarkı söyleyen arkadaş dibi dibi rek’e veda şarkısını çalmak için buraya davet ediyoruz diyor.

Allah belasını versin böyle arkadaş gurubunun. Ben kenara oturalım kimse görmesin diyorum, bunlar beni sahneye çıkartmaya çalışıyor. Tabi her zamanki karizmatik halimle elimi kaldırıp saol babında bir hareket çakıyorum şarkıcıya. Ama kendisi ısrarlı, o gelmezse biz gideriz diyor, elinde mikrofon Sezen aksu’dan iki gözüm’ü söyleye söyleye yanıma geliyor adam.

Velhasıl gençler arkadaşını iyi seçmek önemli, ben orda bir yerlerde hata yaptığımı anlıyorum. Aklıma konserve yağ biberi geliyor.

Adam nakarat kısmında uzatıveriyor mikrofonu. Arkadan arkadaşlar eşlik ediyor falan, alkış kıyamet, hepsi ölsün. Ben de ısrarlardan kurtulmak için başlıyorum söylemeye.

“iki gözüm seneler geçiyor, gönül ektiğini biçiyor, bir selam lütfet, bu ne çok hasret, gel barışalım artık” söyleyiveriyorum.

Şarkıcı mikrofonu kendine çekiyor ve o da söylemeye devam ediyor.

“iki gözüm seneler geçiyor, gönül ektiğini biçiyor, bir selam lütfet, bu ne çok hasret, gel tanışalım artık” diyor.

Bak barışalım değil tanışalım diyor. Hepsi bir ağızdan tanışalım diyor. Bunu arada bana söyler geyiğini yaparlardı ama hiç resmi bir ağızdan duymamıştım. Resmen dalga geçiyor godikler.

Başlarım böyle işe diyorum, tabi şarkıcıyla da kanka olduk, o da bizim gibi anormal bir ekiple karşılaşmadığı için şaşkın tabi. Diyorum ver devamını söyleyeyim, sezen aksu bizim işimiz. Alıyorum mikrofonu elime, şarkıyı baştan sona söylüyorum.

Hatta sonundaki gel kavuşalım artık kısmını da uzatıyorum böyle.

içimdeki kibariye dışarı fırlamış gibi, alkışlara mağrur bir şekilde teşekkür edip kalkıyorum masaya. Şarkıcıya ben gidiyorum hacı, sen de benden sonra sezen aksu falan çalma diyorum. Arkadaşlara da selam çakıyorum, evin yolunu tutuyorum.

Neyse eve geliyorum, bakıyorum ışıklar var, Allah Allah madem elektrik tesisatında da sorun yok neden bizimkiler saati göremediler falan diye düşünüyorum ama çok üstelemiyorum saat geç olmuş zaten. Bu saatten sonra ne yapacaklar saati diyorum, hızla odaya gidip uyuyorum.

Sabah uyanıp kahvaltı masasında bizimkilere günaydın dediğim an, dünkü şarkı sonrası sesimin kısıldığını fark ediyorum. Ve kardeşimden gelen yorumla kendime geliyorum.

- Dibi utanıyor söyleyemiyor ama dün düğüne değil maça gitti kendisi, beden duymuş olmayın diyor.

Evet gençler o son şarkıyı söylemeyecektim.

Konuyu toparlayayım, arkadaşınızı iyi seçin. Büyük sözü dinleyin. Babanız saati sormak için aradığında, gerçekten saati bilmiyor olabilir. Hayat işte garip, kuşlar falan. *
Önemlidir çünkü arkadaş ne yaparsa sende onu yaparsın kötü alışkanlığı olan arkadaş seçilmemeli.
(bkz: arkadaş seçiminin önemi/#23990562)

bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim derdi dedem, o hesap.

yine arkadaş kurbanıyım gençler. şöyle ki canım sıkkındı birkaç gündür. üzüntümü bile yaşatmıyorlar yahu ağız tadıyla bana bu hayatta.

yok hayır mutlu falan ettikleri yok yanlış anlaşılmasın, daha çok moralimi bozuyorlar, canımı sıkıyorlar böylece bir önceki sıkıntımı unutuyorum, eksik olmasınlar.

az önce aradı bir tanesi beni, toplanmışlar, neden gelmedin falan söylenip durduktan sonra radyoyu aç senin için şarkı istedik dediler. korka korka açtım radyoyu, bekledim biraz, kapayayım mı falan diyorum, yok diyorlar, telefon da açık radyo da.

utanmadan adıma şarkı istemiş bu dümbelekler. isteye isteye de yıldız tilbe'den kafam hafif dumanlı'yı istemişler. dj anonsu yapınca karşıdan bir kahkaha tufanı koptu. sizin espri anlayışınıza limon sıkayım.

ulen derdim tasam gitti yemin ediyorum, şimdi daha büyük dertlerim var, acaba ben olduğumu anlayan/dinleyen olmuş mudur onu düşünüyorum şu anda.

bir de en sevdiği şarkı demişler, delirtirler adamı.

çocuğumu kesicem.