bugün

salonun ortasında duran hergün konusulup su verilen tatillerde komşuya bırakılan çiçeklerdir. bu çiceklerden bazıları yaklaşık 1 metreyi aşınca anneler ev sahibi olmayı umarlar. yine bu anneler hıdırellez günleri taştan ev falan yaparlar.
peygamber kılıcı denilen çiçeklerle bu geleneği devam ettirirler.metre başına ev. eğer doğruysa şatomuz olacak inşallah.
(bkz: ana kokusu)
kendi evinden edindigi aliskanlikla sizin evinizi de bezedigi ciceklerdir. evinizin bir kosesine, bahcenize ekerler "ciceksiz ev olmaz" diye. meraklisi ya da taraftari olmasaniz bile onlara bakmaya devam edersiniz cunku onlar annenin cicekleridir.
cep telefonunun radyasyonunu engelliyormuş denilerek yatağınızın hemen yanındaki komidinin üstüne konulan iki adet kaktüstür. her sabah cep telefonun alarmı çaldığında uyku sersemliği ile gözünüzü açmadan telefona uzandığınızda avuçladığınızdır. her sabah anneyi cımbız ile diken ayıklama işlemine sokandır. bütün ısrarlara rağmen hala aynı yerinde durandır.
bazı türleri mikro tipte bir dolu sinekciği de barındırdığından ders çalışmaya çalıştığınız anlarda gözünüze takıldı mı bütün konsantrasyonun yerle yeksan olmasının müsebbibidir. hayır bir de şu var ki akla zarar. kuruyup düşen yaprakları görüp de almayınca anneden paparayı yersiniz hiç olmadık yere. yav banane hacım ya istemiyorum evin içinde çiçek böcük floral hayat falan. * *
sizden daha kıymetlidirler. şöyle ki bizim evde bir çiçek( çiçek demeye bin şahit ister bildiğin ot) mevcut, hatta ismi de nazlıcan.salonun en güzel yerinde kurulmuş, annemin bütün sevgisini almakla meşgul ki zaten tek işi o. günün belli saatlerinde annemi nazlıcan la konuşurken buluyorum.

-ne güzelmiş benim kızım, aman ne de büyümüş.

-ay annesinin bitanesi o bitanesi

-ablası bak, nazlıcan ne kadar güzelleşti.
+evt anne çok güzel oldu maşallah, biraz sürme de çekelim yapraklarına tam olsun.

hatta annem çiçeğini o kadar seviyor ki, evde olmadığı zamanlarda aradığında sorduğu ilk şey "nazlıcan nasıl" oluyor.

"-nazlıcan nasıl, suyunu veriyomusun?
+hayır anne, susuz bırakıyorum onu. yakında ölür herhalde.
-gelicem bak bir hafta sonra o çiçek bir ölsün görüşücez senle."

durum bu yani, nazlıcan benden bir sıfır önde. o kadar su vermeyip, horlayıp küçük görmeme rağmen nazlıcan hanımda en ufak bir ölüme yatma belirtisi yok. tam tersi ben su vermedikçe kendisi daha bir güzelleşip annemin gözüne girmeyi başarıyor. bir çiçeği kıskanmak ne kadar mantıklı bilemiyorum ama ben kıskanıyorum sanırım. ondan kurtulmak için bulduğum son çözüm:

(bkz: annenin çiçeğini cami avlusuna bırakmak)
Salonda genellikle gereksiz yere konulan gereksiz bir süs.Yapmacık olanları hele.
bizden kıymetli olan ancak balkonda yaşayamayan çiçekleridir efendim. evimiz oldukça rüzgarlı bir yerde olduğu için zavallı çiçekler ne büyüyebiliyor ne de üstlerinde yaprak kalıyor. ama annem inatla her yaz o çiçekleri dikmekten vazgeçmiyor. yapma be kadın dikme deyip azarımı işitip oturuyorum her yıl. mutluyum huzurluyum.