bugün

Ekşi şeyler tarih bölümünün kodamanlarından bir abimiz, gayet kültürlü ve bilgili olduğu yazdığı yazılardan belli. Fakat geçen kıbrıs la ilgili yazdığı yazıda 'objektif' olmaya çalışırken kıbrıs harekatında bizi -Türkleri- bayağı bayağı cani olarak yansıtmış. Ne desem bilemedim... Kaş yapayım derken göz çıkarmış sanki... zaten konuşma başlangıcı da Özür mahiyetinde ne de olsa ben de Türküm tarafsız olamam fakat... gibi bir şeyle başlıyor ama abimiz kurduğumuz feci pusulari, düşmanın -bunu derken arasöz olarak da Türkler ibaresinin de kullanmış- ben pek anlayamadım ne yapmak istediğini.
Geçen günlerde keşfettiğim efsane ekşi yazarı. Yalnız efektif gibi kelimeleri çok kullanıyor. Askerlik anılarını okumanızı tavsiye ederim.

--spoiler--
yeni katılan acemi erlere akşamüstü kendi yarı açık dersanelerinde "komutanlık saati" denen ne işe yaradığını kimsenin bilmediği bir gudubeti yaptırmak. 150 kişinin tek bir 55 ekran televizyona baktığı ve bir şeyler anlamaya çalıştığı bir hadise. tam anlamıyla bir vakit kaybı.

bunun asıl amacı erlerin vatan sevgisini aşılamak falan olsa da o güne değin bunun sadece yalnız yaramayan, efektifliği kalmamış ancak nedense hala raflardan kalkmamış bir uygulama olduğu kanısındaydım. ancak gözümle bir olayı gördükten sonra hepten sorgular oldum.

komutanlık saatinde eğitim çavuşları bölüğü anfiye topluyor ve hayt huyt bağırarak ses kesiyorlar. sonra ortaya tekerlekli kuşatma kulesi gibi bir şey getirip kepenklerini açıyorlar ve içinden bir televizyon çıkıyor. tv çavuşlara zimmetli olduğundan televizyonu bunun içine koyup kırmasınlar diye erlerden köşe bucak kaçırıyorlar. tv ortaya getirilince de bir video oynatmaya başlıyorlar. sarı gelin belgeseli. sözde ermeni soykırımı, ermenilerin yaptıkları zulümler, ermeni diasporasının katliamları asala vs vs üzerine bir yapım. yaklaşık 10 gündür tv görmemiş erler ses kesip unuttukları bir hayatı özler gibi tvye dalıp gidiyorlar. belgesel de ilgilerini çekiyor. hatta bir yerinde belgeseli sunan kişi erzurum'un bir köyünde yaşlı bir adamla röpörtaj yapıyor. 90 yaşındaki bu adam da yaşlı gözlerle ermenilerin köylüleri bir ahıra doldurup içeriye bir boğa salıp, boğanın üzerine de yanan bir battaniye atarak hayvanı çıldırtarak herkesi ezdirttiğini anlatıyor.

türk insanı ezilenin* yanındadır derler. televizyonda amca ağladıkça erler arasında da ciddi ciddi ağlayanlar burnunu çekenler ana avrat ermenilere küfredenler şahadet getirenler falan peyda oluyor. belgeselden görünüşe göre hoşlanıyorlar. ancak erlere üstünkörü uyuyan var mı diye bir göz gezdirirken bir tanesi dikkatimi çekiyor. kocaman sağlam yapılı neredeyse 2m boyunda bir acemi asker. o boyuna tezat bir şekilde sinmiş, kollarını dizlerinin üstüne koymuş, omuzları çökmüş, korkuyla bıkkınlıkla yere bakıp duruyor. belgeseli bitirip erleri otuz defa içtimada sayıp yatakhanelerine gönderince o eri tekrar görüyorum. boynunda tüfeği, sırtında çantası ve omuzlarında sivil kıyafetleri taşıdığı bir çantayla boynu bükük önümden geçiyor. kolundan tutup çekiyorum.

- sen iyi misin?
- iyiyim komutanım.
- adın ne?
-hayk.

o cevapla dünya etrafımda kararıyor. kafamda bu isim döne döne voltran'ı oluşturuyor. hayk nuh peygamberin büyük oğlu. nuh peygamber nerede? ağrı dağında. ağrı dağının antik adı? ararat... ermeniler. ermenilere ana avrat küfreden 150 askerin içinde bir ermeni var. korktuğum başıma geliyor. çocuğun kavrukluğuna, burukluğuna, o kalabalığın içindeki yalnızlığına içim parçalanıyor. utanıyorum. evinden zorla alıp üniformaya sokup ailesinden 15 ay kopardığımız birine sanki acemi birliği koğuşu yeteri kadar travmatik değilmiş gibi bir de milleti ermenilere karşı galeyana getirip bu çocuğu da ortasına koyuyoruz. psikopat mıyız lan biz?

- tüfeğini çavuşa ver, bırak çantanı gel. nerelisin sen?
- istanbulluyum komutanım
- neresinden?
- samatya.
- ne iş yapıyorsun?
- marangozum

çocuğa bakarken aklıma hrant dink'in meşhur askerlik anısı geliyor. bütün arkadaşları onbaşılığa naspedildiği halde sırf ermeni olduğu için onbaşı yapılmayan, bu yüzden gizli gizli ağlayan adam. şimdi karşımda bir başka örneği dikilmiş duruyor. herhalde o da askerliği süresinde benzer şeylerle karşılaşacak. aramızda yıllar yıllar önce kandan nehirler akmış ama o kanın aktığını gören artık kimseler yaşamıyor. 100 yıl önce ölmüş insanların gölgelerinde, onların güncel olmayan sebeplerinin sonuçlarına hala katlanmak zorunda olan, yarattıkları bedelleri ödemeye bir şekilde devam eden, aynı ülkenin iki askeriyiz. ben türküm, o ermeni. ama o da türk üniforması giyiyor, türk bayrağına el basarak yemin ediyor ve bense onu sarı gelin belgeseliyle kudurttuğum bir bölük askerin ortasında izole ediyorum. en korkuncu da adam bunu kanıksamış gibi duruyor. erzurum'un köyünde ahırda insanları boğalara ezdiren ermeni bu çocuk değildi. onun dedelerini suriye çöllerine tehcir eden de ben değilim. neden bunları unutup farklı etnik kökenden aynı ülkenin askeri bir türlü olamıyoruz? neden? eğer olamıyorsak ve türk ordusu türk kanından müteşekkil olması gereken bir şey ise bu garibi neden askere alıyorlar? ermeni diasporasının kabahatini neden ermeni kökenli türk askerine böyle manyak gibi ödetiyoruz?

- hayk, sana kendini kötü hissettirdik. bunu yapmamamız lazımdı. bizi affeder misin?
- estağfurullah o nasıl söz komtanım.

çocuk çantalarını boynuna asıp lavabo sırasına sondan girmek için yorgun bezgin yatakhanesine giderken arkasından öyle bakakaldım. komutanlık saatinde de artık daha dişe dokunur, daha güncel işe yarar şeyler anlatılmaya başlandı. prezervatifle doğum kontrolü gibi.
--spoiler--
görsel
Ekşide yazan gereksiz yazar. Madem o kadar bilgilisin devlete çalışsana. Hele atom bombası atılırsa napılır diye bir yazısı var gülmekten okuyamadım. Geçiniz.