bugün

izlediğim tüm filmlerde gördüğüm için artık yeter bunu sözlüğe başlık etmeliyim dediğim durum.
şöyle oluyor: iki kişimiz var. birisinin görev kademesi diğerinden yüksek, diğeri aslında bir yumruk çaksa onu indirir, fiziği falan öyle, zaten bu arkadan yürüyen ve konuşan insan filmin daha önemli bir ismi. öbür yürüyerek diğerini peşinde sürüyen adam filmde pek önemli değil. ama makamı yüksek. bizim karekterin de mutlaka onu ikna etmesi gerekiyor. işe bu ibne bir durayım, adam ne dicek demez, sürekli yürüyor. ulan dur iki dakika dinle işte. yok departmanın diğer odalarına doğru hızlı ve sinirli bir şekilde yürür. bizimki de onun peşinden yürüyerek ve konuşarak gelir, 20 saniye falan böyle yürürler. derken bizim önde yürüyen dallama durur, olrayt, sana son bir şans veriyorum tarzı cümle eder, bir şekilde ikna olmuştur, ama bu son şansın, ikna olduysam, dediğini iyi yapmalısın tribindedir. bunları ifade ederken zaten mimiklerinde hiç değişiklik olmaz, bu lafı eder, yine yürür diğer odalara. bizim eleman sevinir.
mümkünse bu konuşanı dinlemeyen, sürekli yüyüyen insan zencidir.

çok sinir oluyorum arkadaş, amerika'ya bir gitsem, bu adamlara günlerini göstericem. gidicem yanlarına, konuşalım dude, bana bir son şans ver havasında. tam cümleye başlıcam, tabi o da yürümeye başlıcak. peşinden koşmucam o ibnenin, kalıcam olduğum yerde. şerefsiz bak nasıl dönüyor geliyor beni dinlemeye. bir şey anlatıcaz demi, saygın olsun. az dinle, kaçmıyor diğer odalar, kahven, donatın.

yok. bir dert anlatıyoruz ya, departmanın güney tarafına doğru yürü.
Amerikalılar meşkul ve müşkülpesenttir. Dört beş işi birden aynı zamanda yapabilirler, bu da üstün zekalı olduklarının kanıtıdır. Yürürken de konuşabilirler, koşarken de. Jogging yaparken konuşanları akıllara zarardır. Ne muhteşem insanlar şu amerikalılar yaw.