bugün

Ali Bey yaşı elliyi aşkın, ufarak zayıf bir adamcağızdı. Zamana ve sık sık benzinle silinmeye karşı dayanmaya çalışan soluk renkli elbisesi, yakaları buruşuk renkli gömleği ve çözülmeden çıkarılıp takıldığı, sımsıkı düğümünden belli olan eskimiş kravatıyla; gazetenin giriş kapısının dibinde oturur, sakin ve efendi bir sesle ziyaretçilere kimi aradıklarını sorardı.
***
Gazetenin sahibi, yazarlar ve yaşlı muhabirler içeri girip dışarı çıkarlarken Ali Bey; iskemlesinden hemen ayağa kalkar, "Hoş geldiniz efendim", yahut "Güle güle efendim", derdi.
Bu arada Ali Bey'e:
- Nasılsın Ali Bey? diye hatırını soran çıkarsa, boynunu hafif sağa eğerek:
- iyiyim efendim, duacınızım efendim, derdi.
***
Şayet odacılar ortalıkta yoksa, yazı işlerinde çalışanlara, rica üstüne; Ali Bey, sigara da alırdı. Ali Bey'in halim selim efendi hali, en hoyrat, en hırçın kişilerin bile kendisiyle konuşurken seslerini ılıklaştırmalarını sağlardı. Ali Bey görünmeden var olan ve kimsenin kızamayacağı insanlardandı.
***
Yalnız Ali Bey'in bir tek büyük tutkusu vardı ki, gazetede pek kimse farkında değildi bunun. Ali Bey, dışarıda herkese kendisini gazeteci olarak tanıtırdı. Mahallede, aile çevresinde, misafirliklerde punduna getirip her fırsatta gazeteden ve gazetecilikten söz açardı. "Hükümet yine sallanmaya başladı", "Vali gidiyor", "Şu yolların çamuruna bak, belediyeye yüklenmek gerekecek" gibilerden...
***
Ali Bey'in gazetecilik özlemini doyurmaya bu konuşmalar da yetmezdi. Mahalle çeşmesinde gaz tenekeleriyle su almak için sıraya girdiği zaman, başkaları sırayı bozarsa; Ali Bey tenekeleri bırakıp, ellerini yana doğru açar ve başını sallayarak yanındakine:
- Gel de yazma birader, derdi.
***
O zamanki tramvay kalabalığında biri, Ali Bey'in ayağına basarsa; Ali Bey yine ellerini yana açar ve yanındakine başını sallayarak:
- Gel de yazma birader, derdi.
***
Vapur iskeleye yanaşırken yolculardan bazıları, henüz gemi tam yanaşmadan atlayıp çıkarlarsa ve Ali Bey de kazara oradaysa; elleri yine yana açılır, bazı çevresindekilere dönerdi:
- Gel de yazma birader.
***
Ali Bey'in sigarası patlak, yahut odunlaşmış çıktı:
- Gel de yazma birader.
Yağmurlu havalarda otomobilin biri, kaldırımın yanından geçerken yayaların üstüne zifoz sıçrattı:
- Gel de yazma birader.
Köşedeki manavda maydanoz, karşısındaki manavdan daha pahalı:
- Gel de yazma birader...
***
Bir gün Ali Bey, belediyecilerin bir simitçiyi kovaladığını görmüş. Simitçi, başında tablası koşturuyor, belediyeciler de onu kovalıyormuş. Ali Bey simitçiye acımış, belediye memurlarına da pek kızmış; ellerini açarak yanındaki adama dönmüş:
- Gel de yazma birader, demiş.
Meğer adam belediyede müdürmüş... Diplomatik bir kibarlığın bütün kıvraklığıyla:
- Zatıâliniz gazeteci misiniz? diye sormuş.
Ali Bey kıvançla:
- Evet, demiş.
- Hangi gazetede?
Ali Bey adamın kim olduğunu tanımadığı için, rahatça kapıcısı olduğu gazetenin adını söylemiş.
Müdür:
- Ah, demiş, çok memnun oldum. Benim aldığım tek gazete odur.
Ali Bey gayet mutlu:
- Gözümüzü budaktan sakınmıyoruz beyefendi, demiş. Mesela şu rezalete bakın. Zavallı bir simitçiyi hayvan gibi kovalıyorlar. Doğru gidip yazacağım tabii... Vatandaşın hakkını savunmak gerek...
Müdür, Ali Bey'i yumuşatmak umuduyla:
- Vaktiniz varsa lütfedip bir kahvemi içmez misiniz? demiş. Ben belediyede müdürüm. Durumu ayrıntılarıyla açıklarım size. Bizim araba şurada...
***
Ali Bey azıcık şaşırmış, gazeteciliği hatırına yapılan davetin tadını ıskalamak istememiş:
- Olur, demiş. Bir kahvenizi içeyim.
***
Birlikte resmi cipe binip belediyeye gitmişler. Müdür büyük itibar göstermiş Ali Bey'e... Belediyenin çalışmaları hakkında bilgiler vermiş. Ali Bey kendisini bir hayli aşan konular karşısında, kaşları çatık öyle bakıyormuş müdüre...
Sonunda:
- Ben artık gideyim, demiş; simitçinin kovalanmasını yazmayacağını söylemiş. Müdürü de gazeteye davet etmiş.
Ve Ali Bey dönmüş gazetenin kapısı önündeki iskemlesine...
***
Bir gün müdürün aklına esmiş, Ali Bey'i görmek için kalkıp gazeteye gelmiş. Kapıdan girince Ali Bey'i kapının dibindeki iskemlesinde görmüş:
- Burada mıydınız, ben de size gelmiştim, demiş.
Ters bir rastlantı, o sırada içeri gazetenin sahibi de girmiş ve Ali Bey'e:
- Bana bir boyacı çağır da, pabuçlarımı boyatayım, demiş.
Müdür, patrona; patron Ali Bey'e; Ali Bey de, her ikisine birden anlamını çözmesi zor bakışlarla bakmışlar.
***
Patron yukarı çıkmış. Müdür durumu çakmış, bozulmuş bir sesle:
- Haydi Allahaısmarladık Ali Bey, diye hemen çıkmış gazeteden.
Ali Bey de bükülmüş boynuyla boyacı bulmaya gitmiş.
***
Ama yine de Ali Bey, günlük yaşamda betine giden olaylarla karşılaştıkça, ellerini yana açıp çevresindekilere:
- Gel de yazma birader, demekten vazgeçemedi...
***
O dönemin Babıalisi'nde birçok gazeteciden de ünlü oldu böylece... Eski gazetecilerin hepsi "Gel de yazma Ali Bey" diye tanırlardı onu...

çetin altan
altıncı nesil yazar.
hoşgelmiş.
altıncı nesil olmasına rağmen iyi bi yazar gibi. türünün nadide örneklerinden yani.
intibah romanının baş karakteri.