bugün

nükleere hayıııır, gelişmeye eveeeet. gelişmeden kasıt enine gelişmeyse benden eveeeeeeeeeet.
*
Yangının santralle zerre kadar ilgisi yoktur. Amına koym her ülkede 20 tane nükleer santral var biz bitane yapacaz bi susun ırzını siktiklerim.
ülkenin gelişmesinden rahatsız olan gezicilerin doğal olarak karşı çıktığı hede. yazık.
lan madem gelişeceğiz yak pilihozun ormanlarını yap santralını amına koyim,

alışmış orman katletmeye ırzını siktiklerim. akapeylede ne gelişiriz ama, geriden geriden

santral patlar kaza ve kadere iman edin, edeceksek yap rizeye hep birlikte iman edelim.
bütün dünyanın nükleer enerji kullandığı bir ortamda dışa bağımlı konumdan ayrılmayalım derdinde olan sözde çevrecilerin ilgilendiği sanraldir.
Sanki iyi bi bok yapmış gibi reklam afişleri ve tv reklamları yapan, mersinlileri kudurtmuş nükleer santral. Biz de tehlikedeyiz antalya'da. Kahrolası.
Gayet net olarak Görüldüğü üzere ak parti yapıyor diye istenmiyor. Ağaç, çevre, doğa söylemleri palavradan ibarettir. Samimiyetsizlikleri cehape belediyelerinin ağaç katliamlarına tek kelime etmediklerinden anlaşılabilir.

Bu salakların tek bildiği şey rüzgar türbini.

Ama yapılacak bunlar merak etmeyin. Köprü de yapılacak, havalimanı da, avrasya tüneli de, nükleer santral de. Bazı ülkelerin tetikçiliğini yapan zavallı muhalif medyanın gazına gelseniz de sike sike yapılacak tüm bunlar. Siz de utanmadan bunlardan yararlanacaksınız. Marmaray'da olduğu gibi.
Şimdi bu yazdıklarımı eksilersiniz biliyorum. Ama olsun doğru söyleyenin tepesi delik olurmuş.
Çevre günümüzde artık en fazla kullanılan sömürü aracıdır. Nedenlerini aşağıda yazıyorum. Yalnız sanmayın ki nükleer santrale bel bağlamış bir destekçiyim. Kapitalist çarkın dişlisi kuralları koyuyorsa ya kuralına göre oyunu oynayacaksın ya da dişliyi kırıp yeni bir mekanizma kuracaksın. Sosyalizm kapitalizme alternatif olmayı teorikte değilse de uygulamada başaramadı. Nedeni ise basit: insanı erdem sahibi, hırslarından arınmış bir varlık olarak idealize etmekteydi. insanın bu erişkinliğe erişmesi belki milyonlarca yıl sürecek. Bu süre içerisinde vahşi kapitalizm gem vurulmamış tay gibi kendisini dizginleyenleri sırtından atmaya devam edecek

Konumuza dönelim biz.

Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin en büyük göstergesi sermaye birikimidir. Ne kadar sermayeniz var, ne kadar üretebiliyorsunuz ve dahası aslında ne kadar tüketebiliyorsunuz. Çevre savunucularına dikkat ederseniz her zaman gelişmiş ülkelerin önderliğinde vücut bulduğunu göreceksiniz. Yeterli sermaye birikimi yapmışsınız. üretimini yüksek teknoloji ürünü ve tüketiminiz oranlamaya vurulduğunda dünya genelinde üst sıralarda. Peki halkınız ne istiyor ne dersiniz. Artık kişi başına düşen bilgisayar sayısını, doktor sayısını, eğitimci sayısını teorik sınırınıza kadar yükseltmişsiniz. Artık Engel yasaları gereği harcanabilir gelirinizin içindeki sosyo-kültürel harcamaların artış oranı refah düzeyinizdeki artışı belirleyebilir. Çevre öyle bir tüketim malıdır ki herhangi bir israf yalnızca israf edeni etkilemez yani olumsuz dışsallığı had safhadadır, pek tabi olumlu dışsallığı da.

Kurulmuş bir nükleer santralde üretilen ucuz elektriğin (çevre maliyeti dikkate alınmadan henüz bir kaza yok) getirisine kurucular sahipken olası bir kaza vb. olayda götürüsüne ve maliyetine tüm dünya ortak değil midir? Nitekim Çernobil faciasında Türkiye beslenemediği bir gelirin maliyetine katlanmak zorunda kalmadı mı, ha keza Japonya olayı içinde aynı şey geçerli değil mi? Asit yağmurlar yalnızca dumanın üretildiği ülkeyi etkilemiyor değil mi? Yıllar boyu ucuz enerji elde ederek veya çevreyi umarsıza sömürerek gelişmiş ülke kategorisine yükselmiş ülkeler refah seviyelerini artık çevre ile yükseltmek istemektedir. onlar sömürerek gelirlerinim katladılar ve artık stabil bir çevrede kuşlu böcüklü yeşil bir dünyada hayat sürmek istiyorlar ve bunu da diğer ülkelere dayatıyorlar. Sermaye birikimi yetersiz bir ülkenin elindeki kıst sermayenin büyük bölümünü çevreye duyarlılık adına ekonomik getirisi olmayan atık vb. tesislere harcaması doğru mudur? işsiz insanların, açlık, sefalet ve yoksulluktan kıvranan insanların aklındaki en son şey çevre kirliliğidir.

Bu dayatma aynı zamanda ülkeler arasındaki gelişmişlik uçurumunun kapanmasına da engeldir. Mademki bu ülkeler çevreyi sömürerek yükseldiler ve şimdi de kendi refahları adına temiz bir çevre arayışındalar, madem ki yıllardır sömürünün geirisne sahip oldular o zaman maliyetine bunlar katlanmalı, dünyayı hiç sömürmemiş Cibuti'li ve buna benzer diğer ülkeler değil elbet. ingiltere yıllar önce hava kirliliğinden insan katliamının yaşandığı bir ülke olarak tarihe geçmedi mi? Unutmayın gelişmiş ülkelerin şimdiki vatandaşları da kendi atalarının gözyaşları üzerinde yükseldiler, 3 kilo patatese 20 saat maden kazdılar.

Çevre duyarlılığı üzerinden post-modern sömürüye engel olmak için çevrecilerin oyununa gelmeyin lütfen. tüm atık tesislerini vs üstlenmek gelişmiş ülkelerin sorumluluğudur. Nükleer enerji de istenmiyorsa ucuz enerji kaynağını az gelişmiş ülkelere sunmak gelişmiş ülkelerin sorumluluğudur.

ABD neden çevre politikalarına genelde karşı duruş sergiliyor dersiniz, çünkü elindeki sermayenin bir kısmını bu yatırımlara harcaması ekonomik getirisini azaltacak ve dünya liderliğini elinden alacaktır.

Çevreci olun ama kullanılmayın...
Akkuyu gibi bir yer yerine daha uygun ve elverişli sanayi ortamlarında yapılması gereken bir nükleer santral. Japonya gibi ormanlık ve nüfusun olmayan, fabrika ve sanayi üretimin olduğu bölgede kurulması gereken bir nükleer santral yapılması halkımıza daha sağlıklı olurdu
Genel müdürlüğüne Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi mezunu Doç Dr Abuzer Öztürk atanmıştır. Nasıl bi ülkeyiz biz lan?

Dualarıyla, iman gücüyle bizi radyasyondan koruyacak, amin.
onun yerine rüzgar enerjisi üretsinler dediğim ampul bokları bunu da mı biz söyleyelim.
akp'nin seçim meydanlarında böbürlenip milleti keklemek için ürettiği proje...

bunun dışında bu ülkeye bilimsel, teknolojik yada ekonomik olarak zerre kadar bir katkısı yada faydası yoktur.
uzaydan görünümünün kapalı şemsiyeyi andırdığı rivayet edilen doğa harikası.
3 kuruş para için, 100 kuruşu riske atmaktır bu santral. gerekli olduğu kesindir, fakat ne yapıldığı yer doğru yerdir, nede uygulanabilirliği oturaklıdır.

nükleer santraller kendilerini kanıtlamıştır. yenilenebilir enerjiler halen çok riskli ve pahalı yatırımlardır, bakım maliyetleri, arazi maliyetleri ve üretim maliyetleri nükleer santrallerden ciddi anlamda fazladır. bu açıdan, hayata kör gözlerle bakmayan kişiler için, nükleer santrallere destek olmamak, şu durumda imkânsızdır.

evet, temiz enerjilere de sürekli olarak yatırım devam etmelidir, fakat bu süreçteki enerji bağımlılığı da nükleer santrallerle kapatılmalıdır.

bizim ülkemizdeki büyük problem ise, bu tarz şeylerin yapımında çevrenin durumunun önemsenmemesidir. daha mersin'de yeni sel felaketi oldu, ya santral aktif haldeyken olsaydı? mersin'i il olmaktan çıkarınca sorun çözülemezdi muhtemelen...
Gelişmiş devletlerin olmazsa olmazı. Ancak türkiye ye fazla gelir bu santral. Çünkü türkiye gelişmiş bir ülke değildir. Gelişmemesi gerekiyor zaten. Kendilerine çizilen kırmızı çizgiyi geçerlerse savaş ilan edilecek çünkü.
geri zekalı çomarların bilim adamı yetiştirmeden teknoloji geliştirebileceğini sandığı gereksiz doğa katliamı sebebiyetidir. tamamen yerli olsa bir nebze destek çıkacağız lakin rusya yapıyor. üzerinde hiçbir hakkımız da yok sadece ürettiği enerjiyi alabiliyoruz. girenleri onlar veriyor ve çıkanların gramı belli olduğu için eksiksiz bir şekilde tekrar rusya'ya gidiyor. ayrıca güvenlik bakımından nereden baksan eksik, bu milletin amına koymaya geldik diyen cengizler grubu yapıyor.
çomarların amerika'ya atom bombası atma hayali suya düşüyor ama üzülmeyin illa bir yerler patlar * elektrik üretmenin daha ucuz ve kolay yolları var ama çomarlar ülkenin en güzel yerlerine bu santralleri dikecekler. kurtuluş yok. çevreci olup kullanılın en azından niyetiniz iyi ama ampulcü çomar olmayın.
edit: bu millet cidden geri zekalı amk
Ülkeye bilimsel teknolojik ve ekonomik katkısı vardır.

Ekonomik katkısı zaten sürekli tartışılan konu o konuyu tartışmayacağım. Benim tartışacağım konu teknolojik ve bilimsel katkısı.

Şimdi örneğin 2 fizikçi düşünün. Bu iki arkadaş da aynı üniversiteden mezun olsun. Sonrasında arkdaşlardan biri CERN'e çalışmaya gitsin, diğeri Nijerya'ya. Normal şartlar altında hangi fizikçinin kendisini daha çok geliştirmesini beklersiniz. Nijerya'daki mi CERN'deki mi?

Ya da havacılık ve uzay vb. bölümlerden çıkan mühendislerini düşünün. Bu arkadaşlar F-16 vb. uçakları inceleme fırsatı bulamasa biz siddin sene uçak yapabilir ya da en azından bunları kendimize göre optimize edebilir miyiz? Ya da hayatında hiç termik santral görmeyen mühendisler nasıl santral yapabilir? Doğru dürüst bir uzay ajansımız yok, çalışacak öğrenecek ortam sağlanmazsa nasıl mühendislerimizden uydu yapmasını ve gelcekte ortaya çıkacak milyon tane yeni teknolojiye adapte olmasını bekleyebiliriz?

Bir mühendisin belli konulara hakim olması için pratikte o konuda çalışabileceği ortamların sağlanması gerekir. Devletlerin mühendislerin yetiştirebilmesi için 2 aşama gereklidir. Birincisi işin teorisinin verileceği akademik öğretim. Bunlar için gerekli olanlar öncelikle iyi bir üniversite ve konusuna hakim akademik kadrodur.

Eğer belli konularda akademik kadro yoksa devletler dışarıdan en başta bu kadroları getirir (en bilinen örnekler mesela osmanlı zamanında avrupadan askeri subay getirilmesi). Hazır bilginin alınması sıfırdan o konunun araştırılmasından çok daha efektiftir (sıfırdan E=mc2'yi bulacağına mesela einstien'ı konuyu anlatması için ülkeye davet edersin) ama sürdürülebilir değildir. Bu yüzden dışarıdan getirilen bu kadrolarla derhal kendi eğitimci kadrolarını yaratırsın. 10-15 senelik (veya konusuna göre daha fazla) zaman dilimleri sonucunda o konuya hakim çekirdek kadrolar oluşur.

Eğer elinde konuyu araştıracak labaratuar vb. şeyler yoksa iki seçeneğin vardır. Ya o labaratuarı kendin kurarsın, ya da diğer ülkelerdeki üniversitelerle işbirliği yaparak ortak çalışmalara gidersin. Bu labaratuara ne kadar ihtiyacın olduğuna göre değişir. Çok temel konular veya direk bir konuda uzmanlaşmak istediğin konularda o labaratuarı açarsın. Ama eğer sadece belli bir bilgi, yetişmiş birkaç insan istediğin bir konuysa burs vb. vererek o insanları diğer üniversitelere gönderir eğitirsin. Ama bu ikincisi risklidir, gönderdiğin kişinin geri gelmeme ihtimali her zaman vardır (beyin göçü).

Şimdi gelelim ikinci kısma, yani işin pratik ve çalışma koşullarına. Üniversitede işin teorisini alan kişinin ayrıca uzmanlaşması ve öğrendiklerini hayata geçirebileceği imkanlarının olması gerekir. Örneğin uçak mühendisi için bu TAI'dir. Makina mühendisi için alanına göre Vestel'de olabilir, roketsan da olabilir. Bir oyuncu için bunlar tiyatro sahneleridir. Ülkede badminton'ın gelişmesini istiyorsanız bunlar badminton kortlarıdır. Bunlar olmazsa yurtdışında eğitim almış belirli insanlar dışında eğitilmiş kadrolarınız olmaz, olanlar da ülkede kalmaz.

Peki bunları ben neden anlattım. Şimdi sormak istiyorum size, ülkemizde nükleer fizikçi ya da nükleer alanda çalışmak isteyen bir mühendis kendini nasıl geliştirebilir. Bunun için çalışma ve araştırma alanları var mıdır? Üniversitelerdeki birkaç limitli araştırma labaratuarı dışında ülkemizde nükleer bilginin öğrenilebilmesi adına ne tarz hizmetler erilebilmektedir. Nükleer enerji prensibi ile çalışan herhangi bir araç 50 sene sonra nasıl yapılacak (lütfen denizaltına akü takalım demeyin bana) ülkede nükleer alanda yetişmiş kadrolar nasıl oluşturulacak?

Nükleer alanda ilerlemek, bu konuda bilim adamı yetiştirmek, bu bilimi de teknolojiye uyarlamak istiyorsak öncelikle şu nükleer fobimizi bir yenmemiz lazım ki evrime karşı çıkanlardan ya da büyücü diye gördükleri bilimadamını cadı diye yakanlardan bir farkımız olsun, ülke ileri gitsin. O çok imrenilen batı medeniyetinin teknoloji ve bilimde ilerlemesinin bir sebebi var. Bunu yapmak içinse evet ülkenin nükleer santrallere ihtiyacı var ki nükleer alanda çalışabilecek, işin pratiğini kapacak mühendisler yetişebilsin. Yoksa boş yere ruslarla japonlara gelin şunu yapın bir öğrenelim nasılmış demiyoruz.

Bir de işin güvenlik boyutu var ki o kısmı zaten anlatmaya gerek yok. Bak kuzey kore'ye, küçücük devlet cebinde nükleer güç olunca nasıl kafa tutuyor isediğine, biz de daha darbeyi abd yaptı diyemiyoruz korkudan. Tabi ki isteriz herkes silahsızlansın, herkes kardeşçe yaşasın ama şu ülkenin suriye olmasını engelleyen birşey varsa o da caydırıcı ordusudur. Yıllardır ergenekon, balyoz vb. şeylerle zaten onu da bayağı bayağı yıprattılar, en sonunda çark etti birileri sonunda yaptığı hatayı da düzeltmeye çalışıyoruz herşeyi.

Neyse diyeceğim o ki, eğer ülkede teknoloji bilim gelişsin deniliyorsa, bu ülkeden bu konuda yetişmiş insanlar çıksın deniliyorsa, nükleer santrale de sonrasında gelecek nükleer çalışmalara ve araştırmalara da karşı çıkmayacaksınız kusura bakmayın.

Hatta, bu da kişisel kanaatim. Ben bu ülkede sosyal medya ve haberlerde, ülkenin zayıf kalması için ciddi ciddi nükleer konusunda algı yönetimi yapılmaya çalışıldığını da düşünüyorum. Ki bu konuda ciddi başarılılar da. Vurdukları konu da muhalefet olarak en zayıf ve hassas olduğumuz konu çevre.
Nükleere karşı olmayan fakat neden akkuyu diyenler,

https://en.wikipedia.org/...i/Nuclear_reactor_coolant burayı okuyabilir.

Yazıda da denildiği gibi nükleer santrallerin neredeyse tamamında kullanılan soğutma sistemi sudur ve bu suyun bayağı bayağı yüksek oranlarda kullanılması gerekir. Nükleer bir patlama reaktörün çeşitli sebeplerle soğutulamaması sonucu oluşur. Ülkenin rakımsal özelliklerini göz önüne alırsak bu kadar suyun nasıl nüfusun daha az olduğu doğu anadoluya çıkarılabileceğini bir düşünmenizi istiyorum. Ya da batı anadoluya mı yapalım?

Soğutma için en temiz çözüm okyanustur, bu yoksa deniz gene yoksa büyük bir göldür. Sebebi sıcak suyun çok daha fazla oranda olan soğuk suyla karışması sonucu genel sıcaklığın artmaması ve ekolojinin zarar görmemesidir. Tüm bunlar yoksa ancak akarsular denenir.

Peki Dicle ve Fırat buna ne kadar uygun? Barajlara yapamazsınız çünkü ısınan suyun sirkülasyonla gitmesi ve soğuk suyun gelmesi gerekir aksi halde soğutamazsınız santrali. Ayrıca nehirlere yapılırsa, deniz kadar büyük olmadığı için suyun sıcaklığı çok daha fazla artacaktır. Bunun sonucunda ekoloji daha fazla zarar görmez, hatta belki de yok olmaz mı?

Sudan ne kadar uzaklaşırsanız soğutma sisteminde bir arıza olma ihtimali o kadar artar, dolayısıyla da patlama ihtimali de bir o kadar artar. Su taşımadan bir soğutma sistemi yaparsanız da ya kapasiteyi dramatik bir şekilde düşürürsünüz, ya da çok daha verimsiz ve pahalı teknolojilerle açığı kapatırsınız.

Hadi diyelim hepsini göze aldık, peki doğu anadoluda (hele ki patlama riski de bayağı bir artmışken), bir kaza olsa gene tüm ülke etkilenmeyecek mi? Böyle bir risk (ekonomik olarak da mantıksızken) neden alınmalı?
Vatanımıza milletimize hayırlı olsmasını temenni ederiz.
Burayı açmak lazım artık. Dünyada bir yerlere gelmek istiyorsak nükleer ile içli dışlı olmalıyız fakat terör örgütleri içinde bir numaralı hedef noktası olacak. Bunlara özel önlemler alınmalı.

Açılmasın diyen solcular suriyeye filan gitsin, hani lafa gelince islamcı artıklarına "arabistana gidin." diyorlar ya.
alternatif yenilenebilir enerjiye yönelen bir dünyada santralin 2030dan önce bitmeyeceğini hesaba katarsak dünya ile aramızdaki farkı 80 yıla indirebilecek bir proje tabi sonuçlandırılabilirse.
gaz kaçağını çakmakla kontrol eden malların olduğu bir ülkede, patlamazsa şanslı olduğumuzu gösterecek santraldir.

işin kötü yanı sinop'a 80 km uzaktayım. bizi de etkiler ebesini siktimin salaklarının hatası.
Yüzde yüz olan hissesinin %49 unu rus ve türk şirketlerinden oluşan bir konsorsiyuma devreden rus şirketin, türkiye sınırları dahiline kurmayı planladığı, ampul beyinlilerin milli nükleer enerji santrali zannettiği potansiyel felaket.

(#27467823)
Epeydir kandırılmayan asrın liderimiz, onun takımı ve ona ait olan yüzde ellisinin kandırılma zamanının geldiğinin göstergesidir.
çernobil'i yapan şirketin burnunuzun dibine yaptığı nükleer santral aynı zamanda büyük felaket. akp hükümetinin bu ülkeye attığı en büyük kazıklardan biri. daha önce national geographic dergisinde bununla ilgili yayınlanan yazı ile birlikte bir harita yer alıyordu. haritada akkuyu'da patlama meydana gelirse etkisinin nasıl olacağı gösteriliyordu. olası bir nükleer kazada 1. dereceden zarar görecek ülkeler arasında türkiye ile birlikte kıbrıs, suriye, lübnan, mısır, yunanistan; hatta italya bile yer alıyor. elin batı avrupası çernobil'den sonra nükleer'i iptal etti; hükümet ülkeye nükleer santral yaptırıyor.
http://m.nationalgeograph...er-golgesinde-35-yil-/173