bugün

güzel afilli arkası çok doluymuş gibi görünen kurcalaması garip, zor yargı.

ama kendini körü körüne bir gruba bir düşünceye bağlamış kapılmış giden herkesin yüzüne tokat gibi vurulması gereken, artık gerçek dünyaya dön bu iş bu kadar basit aslında demenin diğer yolu!

emlakçıyım. yani kapitalizmin bana biçtiği yegane görev öğrenciliğimin yanında yazları emlakçılık yapmak... hatta bu aralar kışın da zara'da falan çalışayım diyorum part time işçilerine iş görür paralar veriyorlarmış bu tarz mağazalar. neyse şimdi kapitalizmi geçmek gerek...

evet emlakçılıkta kalmıştık. bu sabah bir tane müşterimiz vardı. istanbul başakşehir'deki dairesini satmak üzere ankaradan istanbula geldi. gittim duraktan aldım. daire satışı karmaşasından hemen önce üç beş satır muhabbet etme imkanımız oldu...

-ankara'dan mı geldiniz? nerde oturuyorusunuz?
-gazi mahalle..
-gazi mahallesinde nerde?
-şenol caddesinde???
-hasan amca(muhtarımız)nın yanındaki ilayda terzihanesini biliyor musunuz?
-evet bilmez olur muyum? geçen kızımın eteğini orda yaptırdık.
-orası bizim. annemin.
-senin kardeşin var mı hafif tombulca? adı neydi? bizim kız gibi onun da biraz kilo sorunu vardı biraz konuşmuştuk...
-evet kardeşim ilayda...
-memleket neresi?
-erzurum sizin?
-benim de erzurum aşkaleliyim ben...

birçok ortak noktamız. çıktı. adam hemşehrimmiş... görüşleri biraz garip... kendisi şaban abak... şair... müsteşar falan... gittikten sonra netten biraz baktım adamın hoşuma giden tarafı iletişim fakültesi mezunu olması ve erzurumlu olması ve ankarada benimle aynı mahallede oturması...

kanımca ankara gazi mahallesi, ankarada ikamet edilecek en güzel yerdir... uzun süre ankarada başka bir yerde ikamet ettin mi dersen, hayır birkaç aylığına farklı birkaç ikamet adresim oldu lakin gazi mahallesinde kaldığım kadar ankara'da hiçbir yerde kalmadım...

tamam haydi ben ankara gazi mahallesine ait değilim. sadece alışkanlıklarımı seviyorum... hatta aşk tesadüfleri sever filmini de kendimi oraya ait hissettiğim için değil de alışkanlılarımı sevdiğimden sevdim diyelim...

başka bir mesele daha var: erzurum... memleketim... memleket sevgisi aidiyet duygusuyla ilintili midir? yoksa memleketimi de alışkanlıklarımı sevdiğimden mi severim sorusunun tek bir cevabı var :

-->hiçbir alışkanlık durduk yere insanın iliklerini titretecek derecede bir duygu seline kapılmasına neden olmaz, olamaz...

veya aile... her ne kadar ailenle kopuk bir hayatın olsa da onlara aitsindir... bir şekilde gelir seni bulur... uzaktaki kardeşinin vefatı seni günlerce içinde çıkamayacağın bir bunalıma sokmuyorsa zaten senin insanlığından yana bir sıkıntı var demektir...

aidiyetlerin insanları körelttiği açık ve seçik bir şekilde ortada. bütün aidiyetlerinden sıyrılmak namümkün...

diyeceğim odur ki neye ait olacağını ne ölçüde ait olacağını iyi belirlemek gerek...