bugün

yağmurun acımadan yağması. hiç acımadıki bana yağmur... aslında acımasında, yağsın... duygularımı rahatlatıyor. herkezin acıdığı bir ortamda bir beni o adam yerine koyuyor...

her zamanki gibi bir gün, yine herkezin bana acıdığını zannediyorum. bende kendime acıyorum tabii. aşkın soldurduğu bitkilerdenim. nedense songünlerde insanların bana karşı tavrı ve tutumu çok acaip bir şekilde oldu. insanlar resmen bana acıyorlardı. haklılardı. yine öü gibi penceremden dışarı baktım ve yağmuru bekledim. ama yağmıyo arkadaş. sözlük ne güne duruyo dimi. anlat sözlüğe, rahatla...

derslerden edebiyat dersiydi. 2-3 edebiyat dersi önce acıdan duvar yumruklayıp hocanın gözünde '' sorunlu öğrenci. '' olmuştum. hoca ailevi problemlerim olduğunu düşünüyordu. bu zaten insanın sinirlerini ayrı bozan bir durumdu.

sınıfımızı üst sınıflara verdiğimiz için en alt kata yollanmıştık. yeni sınıfımızdaki tahta ise bir tuhaftı. diğer tahtalar gibi koyu yeşil değildi. bembeyaz bi tahtaydı. ve tebeşirde kullanmıyorduk. onun yerine boyalı tuhaf bi kalem kullanıyorduk. her neyse...
hoca kalemimizle dalga geçmeye ve sarhoş taklidi yapmaya başalamıştı. sınıfa dönerek '' bakın çocuklar bu kalemi çok koklarsak böyle sarhoş oluruz. '' diyordu gülerek. bende parmak kaldırdım ve '' hocam o kalem kafa yaparmı ? '' dedim. hocada '' dene istiyosan. '' dedi ve kalemi bana fırlattı. bende burnuma yapıştırdım kalemi. sonra kalemi hocaya doğru uzattığımda sınıf birden '' aha bıyık oldu, ahah ahaha '' diye gülmeye başladı. meğersem kalemin boyasının izi kalmış bende. bende güldüm tabii sonra sildim. hoca kalemi aldı ve tabii benim '' sorunlarımdan '' bahsetmeye başladı.

bana '' arda ailenle ilgili sorunların olabilir, şuan kötü bir dönemden geçtiğini biliyoruz . fakat bu dönemi atlatacaz merak etme. '' dedi hoca. tabii bununlada kalmadı, tarihteki insanlardan örnek vermeyi unutmadı '' atatürkün babas ölmüştü, anneside üvey babasıyla evlendi. atatürk çok zor dönemler geçirdi. fakat bak türkiye cumhuriyetini kurdu. belkide atatürk zor dönemlerden geçmese bunu başaramayabilirdi. '' dedi.

artık iyice anlamıştım. hoca benim sorunumun ailemle ilgili olduğuna iyice inanmıştı. bende zaten onun dünü rehper hocasına ve müdür yardımcısına sıkıntımın kız sorunu olduğunu anlatmıştım. ama belliki edebiyetçının kulağına gitmemişti bu. tabii müdür yardımcısı ve rehper hoca kız sorunu olduğunu duyduğunda gülmüşlerdi ya neyse.

bende '' hocam dün rehper hocasıyla konuşmuştuk bu konuyu, hatta derdimi anlatmıştım. ama bana güldüler. '' dedim. hocada bana '' allah allah, merak ettim senin şu komik derdini. söyle bakayım. '' dedi. tabii ben '' boşverin hocam sonra söylerim. '' dedim. hocada '' seninle özel olarak ilgilenecez zaten. '' dedi.

evet hoca bana acıyodu. sadece hocamı bana acıyodu ?

bu olaydan 2-3 gün önce yani salı günü dershanedeydim. rehperlik dersi için dershanenin terasına çıkmıştık. sınıf halkı 5 erkek 2 kız . erkekler hemen langırta koştu. kızlar ise sandalyelere oturup sohbet etmeye başladılar. bende diğer 4 erkeğin langırt oynamasını izlemeye başlamıştım. ama yüzüm asıktı tabii. erkekler langırta dalmışlardı bunu nasıl fark etsinler. gerçi fark etselerde bi halt olmazdı. fark eden kızlar oldu...

kızlar bağırdılar '' ardayıda oyuna alsanıza bakın canı sıkılıyo. '' dediler. tabii bende '' yok yok ben başka bişey düşünüyorum. '' dedim. tabii kızlar yarı psikolog doğdukları için hemen derdimi dinlemek istediler. bende anlattım. yandığımı anlattım. onu anlattım bunu anlattım. kızlardan biri '' kızın adını söyle belki tanıyorumdur, yardımım dokunur. '' dedi. belki ilk başta söylemeye yanaşmasamda öyledim sonunda. kız tanıdığını söyledi ve hemen sonra '' o kızı sevmen bile büyük hata, hoş kızdır ama kurnazdır, zâlimdir. '' demez mi. benim gözler doldu, ve vücudum titremeye başladı. kız bunu görünce gülerek '' ay gözleri doldu, ay kıyamam. '' dedi. yine acıyan bir insanla karşı karşıyaydık. diğer kızda durmadan '' bir kız için ağlamaya değmez. '' dedi. zil çaldı, ve aşağı kattaki sınıfa gitmemiz gerekiyordu.

sınıfa ilk ben girdim. sınıfın ışığını açmadım. saat 6-7 civarıydı. ve sınıf kapkaranlıktı. sadece dışardan gelen ışık bana ışık tutuyordu. gözlerim dahada dolmuştu. sınıfa diğer arkadaşlar geldiler. ve tabiiki ışığa açtılar. ışığı açtıklarında ne göreyim. oturduğum sırada 2-3 damla göz yaşı. fark etmeden nasılda düşmüşler önüme. nedense biraz gülümsememi sağladı bunlar. tekrar zil çaldığında hoca test verdi. herkez teste konsantre olmuşken benim kafam hâla doluydu.

kızlardan biri kalemle beni dürtmese öyle saatler boyu teste aptal saptal şeyler çizecektim. düzeldim. ama soruları yinede kafam almıyordu. umutsuzluk iyice beni kuyuya hapsediyordu. aklıma başka birisiyle olduğuyla ilgili hayaller geliyordu. ve gözlerim yine doluyor, başım dönüyordu. artık iyice kendimi bu aşka kaptırmış gidiyordum.

hafa kupkuruydu, ege adındaki arkadaşımın durmadan '' ağladınmı lan ? '' diyerek gülmesi de ayrı bi kötü ediyordu insanı.

'' bak kanka ikinizde kulsunuz, bir kulun başka bir kula seni sevmiyo diye ağlaması sence mantıklımı ? '' desede, ve ben mantıklı bulsamda, gelde bu kalbe bunu anlat.

yine her zamanki gibi rüyamda onu gördüm ve yağmurun sesiyle uyandım. yağmuru izledikçe benim gözlerimde o bulutlara ulaşmaya çalışırcasına yarışıyordu göz yaşlarım.

asıl şimdi anladım, bana asıl acımayan aşktı, saolasın be aşk bana hayatı öğrettin. çoğu insan sana küfreder, ben sana teşekkür ediyorum. artık uğruna öleceğim biri var...