bugün

yumiyumun keyfini çıkarmaktır , haginin monacoya attığı golden sonra ki sevincini taklit etmektir , tasoları deli gibi biriktirmektir , atari kasetlerinin arasına üflemektir 90'lar.
pokemon izlemek sokakta kaso oynamaktir. sokaklarda cocuk olabildigimiz son yillardir.
şunun ekmeğini daha fazla yemeyin rica ediyorum. ve şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın: çocuklar için 2090 yılı bile güzeldir. çocuktuk ve her şey daha güzel ve saftı hepsi bu. yeter la yeter. ne 90'mış. insanı çocuk olduğuna pişman etiniz yeminle.

ama bi leblebi tozu vard.... çat!!!
mario yu ataride oynamaktır . daha ne ossun.
okul teneffüslerinde 15 dk'lık arada çam kozalağında top oynamak, simit , yağlı kayış gibi dövmeli vurmalı oyunlar oynamaktır.. anneye küfür ettirmemek, her sokağın mahalle takımının oyuncusu olmaktır..
atari oynamaktır
taso oynamaktır
televizyonda ruhsar kaygısızlar her pazar bizimkileri izlemektir
mahalle maçı yapmaktır
kapıya vurup kaçmaktır saklambaç oynamaktır
mahalle kavgası yapmaktır
elma şeker yemektir...
yokluğun kıymetini bilmektir.. bir parça ekmekle koca gün tok geçirmektir..
(bkz: 80 lerde bebek olmak)
pesin söyliyeyim cok uzun sonra bir bitiremedi klavyesine soktugum demeyin lütfen.

o yillari sevsemde oldugundan daha cok abartildigini düsündügüm yillar.
insanlarda var olan; gecmisteki her seyi iyi olarak algilama, kötü hadiseleri ve durumlari bilinc altinin derinliklerine saklama piskolojisinden kaynaklaniyor olsa gerek.

lükse düskün bir millet oldugumuzu itiraz eden tek bir kisi var mi bu koskoca sözlükte? nasil olurda sobanin önünde basimiza arap sabunu vurula vurula ve haftada sadece bir kere yikanmayi özleriz? sizi bilmem ama o legene girmek istemeyen cocuklarla doluydu bizim mahalle annesi bagirirdi balkondan(oda balkonlu bir evde yasiyor olsaydi, ki iyi hatirliyorsam balkonda bir lükstü), yada bodrum katinin penceresinden.( bodrumun penceresine yetismek icin bir koltuk konurdu önünde yada baska birsey).

hic bir seyi alamayacak kadar paramiz olmayan anlari ya? herkes bir sanal bebek diye tutturur doksanlardan bahs edilirken aceba cidden merak ediyorum onu alacak kadar kac kisinin ailesi, pazar parasini nasil deklestirecegini bilmeyen annesi, aldi o muhtesem sanal bebegi. eminim cogunuz alamadi, istisna olan bir arkadasiniza aittir o sanal bebek.
mahallenin en zengini, gercekten zengin olmayan ama bizim gözümde cok zengin olan balli bir ailenin cocugu olan arkadasiniz. kankaniz degil elbet zenginler hic fakirlerle arkadas olurmuydu? size eski kiyefetlerini veren bir annesi vardi bide onun, sizin göünüzde melek olan her daim cantasinda cukulatalar olan, sanirsam üst kattaki yemegimizi paylastigimiz mücgan teyze buydu, ya da emine, ve ya hacer, ismin ne önemi var bize ekmek arasi verecek bir teyze olurdu illa o fakir mahallemizde.
evet bizim neden bir sanal bebegimizin olmadigini cözdük, cünkü fakirdik.

bazen sol framde hayata dair ic burkan deteylar basligina denk geldigimde cogu entrynin yoksulluk üzerine oldugunu okuyorum, ya girilen hikayesinin kahramani, entryi giren sahisin kendisidir ya da bir dilenci cocuk, eskiden kalma bir arkadas, caresiz bir anne, eve para götüremeyen bir baba vs vs. fakirlik demek iyi bir sey degilmis anliyoruz, yoksa bu kadar cok insanin ici burkulmazdi yoksullugun esliginde.

neyse dönelim gene gözümüzde o "muhtesem 10 yila".
90'li yillarin olmazsa olmazi olan, o muhtesem sobalara verelim tüm ilgimizi.
sobanin üstüne koydugumuz kestaneleri yemek büyük bir zevkmis gibi gösteriliyor. büyük bir haz! aciksak kalkip sobanin üstüne iki kastene koyup mutlulukla yiyorduk sanki, anindada acligmiz giderdi, kestane bunlar sonucta her derde deva.
iki kestane kabugunda mutlulugu görüyorduk sanki. simdi ki bakis acimizdan tabi, o zamanla kestanenin bu kadar büyük bir önem tasidigini bilseydim inanin gece gündüz yerdim, nasil olurda böyle bir mutlulugu tatmamisim ben? sizler hepiniz samimi oldugunuz icin tattiniz tabi.
o günlere dönsek kestaneleri gene kenara birakirdim ben inanin bana onun yerine halley deseniz tamam, cocuktum cünkü ben tatli sekerli seyleri severdim ama sizler ne hikmetse kestaneyi cok seviyordunuz.
soba dedikte sadece bir odada olurdu o soba ve evde oldugumuz tüm kis geceleri herkes bir odada olurdu, baska odada kalmak hastalanmayi göze almakti cünkü. hastada olamazdik, daha dogrusu olmamaliydik neden derseniz cünkü fakirdik. fakir insan hasta olmaz fakir insan ölür. belkide en cok o yillarda hasta insanlar hastene kapisindan cevrildi parasi olmadigi icin böylece tedavi göremeyen.
günümüzde böyle bir sey olursa skandal, vicdansizlik, o hastahane direk mahkemeye verilir, avrupa insan haklari mahkemesine kadar gider be.
uzun yillar yurt disinda türk hastanelerinin itibari bu yüzden kötüydü, alamancilar türkiye sosyal devlet degil diye elestirilerde bulunurdu.
belkide halen var bu tür olaylar; iki üc tanesi aksam haberlerindede cikiyordur ama 90 yillarda oldugu kadar olmadigi kesin.

evet sadece bir odada vardi o soba üstünde anlatmakla bitiremedigimiz gumgum bide, icinde her daim sicak su olan, onun suyuyla yikanirdik bide, gözümüzde suyu hic bitmezdi tüm aileye yetecek kadar su olurdu, kesin sihirli bir gumgum du o yoksa tüm aile nasil olurda, tas catlasa 20 litrelik suyla yikana bilirdi. bir düsünün o kadar az suyla yikanabilirmiydik? en kötü ihtimal tam soyunmusken suyun bitmesi, beyaz kilotunuzla öyle ciplak beklerdiniz suyun tekrar isinmasina, anneniz cok stresli degilse size bir sey örtmeyi akil ederdi, etmeseydi siz ama "mutlulukla" beklerdiniz suyun kaynamasini, yikanmis kardesleriniz size dalardi, siz onlara, beklerken saciniz cekilirdi tekme yerdiniz ama cok mutluydunuz, insan hic halinden sikayet eder mi ya.
yikanmamiz muhtemelen sadece 5-10 dakika sürerdi bize ama söyle bir-iki saat gibi gelirdi,
simdi ki gibi gözü yakmayan sabunlar sampuanlar nedir bilmezdik biz, arap sabunu olmasada haci sakirdi belki, hani simdi üzerinde komik, dalgaci espiriler yapilan haci sakir, simdi cok asagilanan bir marka olan haci sakirimiz vardi bizim.
herneyse iste ya bunlardi ya da baska gözü yakan bir zehir, anneminiz temizlik niyetine basimiza vurdugu sey. vucudumuzu kati bir bezle ya da keseyle yikardi bide, yoksa "mahalle maclarinda" kazangimiz misketler sayesinde edingimiz kirlilikler nasil cikardi. tabi annemiz cok nazik olmadigi icin vucudumuz kizarirdi ve acirdik, basimiza yedigimiz sabunla beraber adeta "pazar yikamalari" iskenceydi bizim icin, ama bundan ne hikmetse bahs eden yok, hepiniz kosa kosa giderdiniz eve sirf o harika legene girip yikanmak icin, ilk yikanmak icin dövüsürdünüz dimi...ha bide eger anneniz o gün kizginsa bir güzelde dayak yerdiniz bu kadar kirlendiginiz icin.
bunlarin hepsi sobanin yani basinda olurdu, o sobalar varya o sobalar her seye sahit, annenizden yediginiz dayaklarin en büyük sahidi o iste, mahser gününde annenize hesap soracak olursaniz küccüken yediginiz dayaklar icin, sobayi sahit olarak gösterirsiniz artik.
miss gibi bic bicinizi yaptiktan sonra sobanin önünde sizden iki metre büyük bir havluyla kurutulurdunuz. temiz kiyafetlerinizi giyerdiniz corabinizida tabi. büyük ihtimal o coraplada uyurdunuz. bu günlerde corapla yatan bir insani düsüne bilirmisiniz?
igggg igrenc, öküz, medeniyetsiz diye dalga gecip hor gören insanlarin sayisi oldukca cok.
ama sebebi bunlarin hic biri degil sebebi soguk olmasiydi, o soba belki o odayi isitmaya yetiyordu ama evde var olan baska odalari isitmiyordu, hic bir zaman! mutfak mesela ya da tuvalet buz gibi olurdu ve yahut evin ikinci odasi, varsa ücüncü odasini isitmiyordu o güzelim soba. dedim ya kislari herkes bir odada olurdu, o odada uyurlardi, genelde 3 kardes ya da daha cok arti anne baba varsa belki yasli bir dede ve nine.
dösekler serilirdi her gece ve sabahlari tekrar kaldirilmak zorundaydi annemiz. evet 90 yillada annemiz cok is yapardi bizim sevdigimiz gibi, aceba annelerimizde o yillari özlüyor mu, o kadar isi, yoksullugu caresizligi? özledigini sanmiyorum.
yasimiz kücük oldugu icin belki bunlari fark etmiyorduk, bu gün ki aklimizlada olaya yaklasin demiyorum ama ben kücükken pazar aksamlari yikanmayi sevmezdim, zaten hep üsürdüm sobaya cok yaklasinca yanardim uzak durunca üsürdüm tuvalete baska odaya gitmeye üsünirdüm cünkü sobanin uzaginda kalan her yer sibiryaydi gözümde. geceleri çişin gelse kalkmak yerine tutmayi tercih ederdin, belki de altinaza sirf bu yüzden iserdiniz... cok mu güzeldi o yillar?
sabah kalkinca saglam bir dayagi yiyeceginiz gene kesin cünkü.
aslinda sobayi anlatmaya devam ederim ama bu kadar ilgi yeter 90'lilarda zaten yeterince ilgi görmüs bir varlik sonucta. canli olmasada gözümde bir varlik o, esya demeye gönlüm razi degil.

bide fakirligimizin diger aci yani olan bir sey daha vardi: bakkaldan istegimizi alamamak. bakkala girince daha bir seyleri dogru düzgün görmeden ülker serisinin keklerinin, cukulatalarinin, krerlerinin kokusu gelirdi burnunuza ama onlari almaya paraniz yoktu en fazla bir tanesini alirdiniz oda artik paraniz ne zaman olursa, o zaman haftalarda olabilirdi aylarda olabilirdi.
cok met edilen leblebi tozu vardi, yemesini bilmeyenlerin burnunda kalip ölüm esligine getiren, kafaya diktigimiz icin gözede kacardi. öksürerek salya sümük akitarak yerdik, vay be bu gün anlatildiginda leblebi hayatin tadi sloganiyla satiliyordu sanki.
önümüze kure yemisler koyuldugunda findiklarini ayiklayip leblebileri kenarda birakan insanlar icin cok gercekci gelmiyor bana gerci.
tabi leblebiyi cok sevenlere lafim yok, ama leblebiyi seven insan sayisi az bunu nerden anliyorum biliyormusunuz, misafirlerimizde ben gibi findiklari yiyor leblebiler hep tasta kaliyor. bir süre sonra bayatliyor atiyoruz haliyle. 90 yillarda onlardan toz yapardik iste biz. bu gün geldigi hale bakin. hey gidi günler hey. oysaki evde suan bir mixer var sekeri falan pudra sekeri yapan, leblebileri oraya atsam yüzyilin leblebi tozunu yaparim tadindan yenmez... ama kendimi kandirmiyayim yapmam. niye? cünkü günümüz olan 2010'li yillarda daha cok yiyecek alternatif var... eskiden altin degeri olan alman cukulatalari bugün türkiye de kolayca bulunur ve satin alinir alman markasi degilse bile baska süper bir markadir tadi mukemmel olan, ha bide kültür haline gelen nutellamiz varya, o bitince evde yiyecek yokmus gibi caresizlesen nice ergenlerimiz, ve büyüklerimizle dolu ortalik. burgerking, mcdonals, starbucks'umuz da var, yani anliyacaginiz eskisi gibi az imkanimiz yok, ayrica eskisi gibi fakirde degiliz.

suan bu entry'i okuyan bir insan bana fakirlikten bahs edemez, fakir insanin intertte isi olmaz ve bu entry'i okumaz.
interneti olan bir insan her ay 50-70 tl net parasi verir, fakir olsaydi vermezdi. is yerinden giriyorsa demek bir isi var ve para kazaniyor hatta isi o kadar iyiki bos zamaninda internete vakit ayiracak kadarda para kazaniyor demek.
diger ihtimal internetcafedir oda parasi olmayanin internet cafede ne isi var. yani anliyacaginiz insanlar eskisi gibi fakir degil.
komusdan giriyorum diyeninde yalanina sokayim.

not: aslinda devam etmek istiyorum ama entry cok uzadi ben yoruldum. sonra devam ederim.
sadece sunu diyim herkesin anlattigi gibi süper harika muhtesem degildi 90 yillari. daha bir cok sebebi var sizlerin görmezlikten geldiginiz okulda kantinden bir sey alamayan cocuga deyinmedim daha, veya okul gösterisine gönüllü katilamayan cocuk, cünkü kiyafete vercek parasi yoktu.
Power rangers izlemek.
-babaya zorla televizyon aterisi aldırıp sonra en çok babanın oynamasıdır.

-sokakta cümbür cemaat yakan top, tombik, çelik çomak, simit, toplu saklmabaç, uzun eşek, birdirbir, istop türevi oyun oynamak.

-mahalle maçında top kale seçimi için "yaş mı kuru mu?" deyip yassı bir taşa tükürüp havaya atmaktır.

-bakkalda cipsleri mıncıklayarak tasolu olanı bulmak ve kola kapağının altında bedava var mı diye görmeye çalışmaktır.

-sporcu kartı oynamaktır.

-hagi izlemektir.

-play station'da joystick kırmak değil topla bizzat cam kırmaktır.

-mahallede ki arabaların camına 2 eli siper ederek yapışıp kaç bastığına bakmaktır.

-futbol oynadığın yere araba park edilmesine üzülmektir.

-cepten faceten değil. kapısına gidip arkadaşı dışarı çağırmaktır.(annesi sertse tırsarak)

-misafirliklerde çocuklarla toplaşıp "isim, şehir, hayvan, bitki" oynamaktır.

-sokakta top oynarken yaşlı amca teyze geçiyorsa saygıdan oyunu durdurmaktır. (şimdi ki çocuklar ne geçiyon burda diye dalar)
o dönemi yaşamayan bilemez. Anlatılmakla da olmaz.
overlok makinesi ayağımıza gelirdi. hey gidi hey.
90'larda çocuk olmak Casper için sabah saat 7'de uykuyu hiçe sayıp yataktan fırlamaktır, 90'larda çocuk olmak Facebook bildirileriyle değil, Bilyeler, Tasolar ile mutlu olmaktır, 90'larda çocuk olmak keloğlan sakızı almak için babasından para koparıp bakkala koşmaktır.
yıllar sonra göreceği sek sek fotoğrafıyla çok pis ama acayip pis duygulanacak çocuk olmak.
arada kalmışlıktır. ne hiçbir şeysiz sokaklarda fütursuzca hoplanır, zıplanır ne de çocukluk önündeki bilgisayara, elindeki oyun konsollarına emanet edilmiştir. ama neticede güzeldir. çılgın bediş'e , tolga abi'ye, öğlen başlayan bugs bunny'li dufy duck'lı çizgi film kuşağına yetişilmiştir.
kara lastik ayakkabı giymektir. cızlavat dediğimiz astarlı modellerinin lükse kaçtığı, olanların olmayanları kıskandırdığı yıllardır. bakkalda satılan çay bardağı ölçeğiyle çekirdek alanlara accık ver lan demektir. yaşlı bakkalın tezgahına parayı hızlı atıp o yerden alıncaya kadar aşırabildiğini aşırmaktır. hassssiktir ya.
Suan 20li yaşlarda olmaktır.
tarkan şarkılarını ezberlemektir. radyoda beklemektir. *
sobalı evde salonun ortasında cine5 te maç izlerken leğenin içinde banyo yapmaktır.ha bir de o pazar günleri yapılan ütüleri,yapılmayan ödevleri hatırlamaktır.
cine-5 ten cinsel içerikli filmler izlemeye çalışıp gözü bozmaktır.
Kasetçiye Telovele kasedi doldurtmak
Çılgın Bediş, Bizimkiler, Tsubasa seyretmek
Taso oynamak
Meybuz yemek demektir
pazar akşamı banyodan sonra 'parlıament sinema gecesi müziği' eşliğinde başlayan filmleri izleyememek.
pokemonu, caprisunı, cipsleri, tasoları, yumiyumları, tipitipleri, çatpatları, kızkaçıranları olmaktır. daha birçok örnek sayılabilir.
sokakta oynadığın arkadaşların kıymetini bilmektir.
güncel Önemli Başlıklar