bugün

entry'ler (29)

istanbul da en iyi kpss dershanesi

arkadaşlar, Avrupa yakasında dershane arıyorum, burayı bir yeşillendirirseniz, tecrübelerinize ihtiyacım var.

sözlük yazarlarının okuldan kaçma hikayeleri

6.sınıfta iş eğitimi dersindeyiz. ayıptır söylemesi benim hiç el becerim yoktur. sınıf arkadaşlarım o derste çeyizlerini düzerlerdi, ben aldığım malzemeleri masanın üzerine bırakır ders bitene kadar onları izlerdim. her neyse, o gün dedim ki ' hadi bu derse girmeyelim, zaten okulun bitmesine 2-3 hafta kalmış, bi' şey olmaz. sağolsun arkadaşlarım hiç sorgulamadan 'haaaddiii' dedi. bir de o zamanlar sınıfımıza yeni gelen bi' arkadaşımız vardı, adı RAMAZAN. ben de geleyim mi?, dedi.bu, yeni gelen insanlarda bir gruba dahil olma çabası geleneğinden olsa gerek. ' tamam dedik, sen de gel.' biz tabi ilk kez okuldan kaçtığımız için okuldan çıktıktan sonra nereye gidilir bilmediğimizden okulun bahçesine kaçtık.(!)' vay be nasıl kaçtık' diye birbirimizi gazlıyoruz. bir arkadaşımız dedi ki sohbet böyle kuru kuru gitmez, gideyim ben bişeyler alayım, aklımızca alem yapacağız.

15 dakika sonra sınıftan bir arkadaşımız yanımıza geldi. hoca doğadaki malzemelerden neler yapabiliriz' i göstermek için sınıfı bahçeye çıkartıyor, kaçın dedi. al işte, bir idealist hoca, hiç sevmem.( hayatımın her döneminde hep böyle hocalar vardı. müzik hocamız bize ritim sınavı yapardı, dizlerimize vurarak 'düm tek tek' ' düm teke tek tek' diye ritim tutturup sınav notu verirdi. bütün müzik terimlerini bilirim, allegro, andante, alejandro(!) hepsi bende. keşke herkesin dediği ' ya bizim bir hocamız vardı, ders mers anlatmazdı, gelip gazete okuyup giderdi.' gibi bir hocamız olsaydı, belki gazete okuma alışkanlığı kazanırdık.) neyse, biz okulun duvarından atlamaya başladık. en sona bir ben, bir de hafif(!) toplu bir arkadaşım kaldı, ben atladım o da tek ayağını attı duvarın üstünde kertenkele gibi kaldı. beni tut çek dedi, onu çektim. ben çamura saplandım, o da üstüme düştü.

Biz artık gerçekten de okuldan kaçmış olduk. bir diğer arkadaşım ' kırmızı kalemi olan yok mu, ödev yapıcam ben.'dedi. dedim, bizden bir bok olmaz, böyle okuldan kaçma mı olur?neyse, biz tam dışarda otururken, müdür yardımcısının arabası ufukta gözüktü, geldi önümüzde durdu. siz niye dışardasınız, ben okula geçiyorum, siz de benim arkamdan odama gelin, dedi. aha, sıçtık, dedik. yolda bahane uydurmaya çalışıyoruz, o zamanlar dershane sınavları vardı, kırtasiye ihtiyaçlarımızı ordan karşılıyorduk defter, kalem, klasör vs. biz de sınav sonuçlarını almaya gittik, derse geç kaldık deriz, dedik. girdik müdür yardımcısının odasına. tam anlattık, hoca inandı çıkıp gidiyoruz. bir arkadaşım döndü dedi ki '' hocam biz dershaneden sınav sonucu almaya gitmedik, okuldan kaçtık.' dedi. allah belanı versin ahmet, dürüstlüğün mü tuttu?

Müdür yardımcısı ' size bir kere soracağım, doğru düzgün anlatın bana' dedi. tuğba yürek yemiş olacak ki, ' hocam biz zaten iş eğitimi hocasını sevmiyoruz, o da bizi sevmiyor, dersi de sevmiyoruz, o yüzden kaçtık' dedi. Müdür yardımcısının içinden bir hayvan çıkarak bize bağırmaya başladı. sizi disiplin kruluna(!) sevk ediyorum, dedi. (ayy götüm, ağızlara bak. üzerinden 9- 10 sene geçtikten sonra bunu söyleyebiliyorum, o zaman bunu duyduğum zaman, sümüğümü koluma silmiştim.) bak, bir ayrıntıyı atlıyordum, bu bir şeyler alalım diyen arkadaşım da bizim müdür yardımcısına yakalandığımızı duymuş, o da geldi içeri. o da salak, kaç git behlül ne işin var, hepiniz peygamber misiniz? bu ne dürüstük?

Çıktık müdür yardımcısının odasından, ama herkes nasıl ağlıyor, gittttiii kariyerimiz gititiititi, diye. ulan şimdi o çocuğa gülüyorum. her neyse, çok uzun oldu kısaltarak anlatayım artık. sınıf öğretmenimizin yanına gittik, hocam kurtarırsanız bizi siz kurtarırsınız, dedik. ben halledicem, dedi biraz rahatladık.

Akşam oldu artık, evlerimize geldik. 20:00- 20:30 gibi bir telefon geldi, babam telefonu açtı. evet hocam, ben babasıyım dedi. ben selamı okumaya başladım. (hocam, böyle mi halledilir ya, gözünüzü seveyim, filistin askısına assaydınız daha iyiydi.) telefonu kapattı, burasını anlatmayayım, dört duvar arasında olan dört duvar arasında kalır. yok yok, babam bir daha yapma, kalk bana bir çay koy dedi, kapandı konu.

Ertesi gün oldu, aynı hocanın resim dersi var, geldi sınıfa ilk bizim olduğumuz tarafa baktı. bir şeyler söyledi, hocam, yargısız infaz yapıyorsunuz, bir sorun niye okuldan kaçtık dedim, gerçekten de sordu. neden? hocam dedim, herkes sınırlı alanda aynı şeyleri bulucaktı, biz de keşif yapmak için dışarı çıktık, dedim. ( benim yüzsüzlüğümü napacağız?) hoca görüşeceğiz seninle der gibi bir bakış attı.

son artık bitiriyorum. 2 hafta sonra karne günü geldi, her zamanki gibi takdir belgesi bekliyorum. hoca başladı takdirleri saymaya, ben yokum. dedim heralde en son bana verecek, sınıf birincisi oldum heralde. sonra teşekkürleri saydı, sonra düz geçenlerin karnesini vermeye başladı. benim ismimi söyledi, dedik hocam yanlışlık var galiba. baktım, 5 5 5 5 5 4 iş eğitimi 1.

O gün anladım ki, son sözü hep hoca söylermiş...

sözlük yazarlarının ilk aşkları

lise 3' deyim, 6-7 sene geçmiş galiba, o zamanlar bir çocuk vardı, aynı lisedeydik o da son sınıf. ismi lazım değil, siyasi görüşü hiç lazım değil ama sizden komünist olmasın Mao' cuydu galiba. O zamanlar Hatırla Sevgili dizisinden sonra herkes solcu oldu gerçi, Dev- Lis yapılanmasının içindeydi. Sınıf arkadaşımın arkadaşıydı, öyle tanıştık. Ben bu zalım evladına bir vurul, bir vurul :/ Ben de kendisinin tam zıttıyım.( zıt kutuplar birbirini çeker şekerim.) Her neyse sınıf arkadaşım da bu zımbırtı yapılanmasının içinde, beni nereye çağırıyorlarsa gidiyorum sevdamın peşine. ' Gel, Madımak' ı anacağız, yürüyüş var.' diyemiyorum tabi ' Ben Sivas' lıyım, bizi siz yaktık.' diye. Bir gün halkevine çağırdılar, tabi yine sorgulamadan gittim. Gittik devrimci yemeği ( çökelekli yumurta) yedik. Normalde bir aşağılık kompleksim yok ama orda bana bi' tuhaf bakıyolar, bunun burda ne işi var diye. Hadi film izleyelim dediler, bana inat mıdır nedir, Persepolis'i koyduk izliyoruz, ortamdaki tüm gözler yine benim üzerimde, sanki herkes ' Memleket senin gibiler yüzünden bu halde. ' der gibi bakıyor, halbuki YOLDAŞ ben de eğitimin parasız olmasını istiyorum, ben de yolsuzluğa karşıyım, ben de sömürüye karşıyım, ama gel de bunu ATEŞLi ÇOCUKLAR'a anlat. neyse bu toplum baskısına dayanamayıp, ekşi sözlük yazarları gibi filmi yarıda bırakıp çıktım. Ordan sonra da bir iki kere kırtasiyede karşılaştık, sonra mezun oldu. ( bakın kırtasiyede karşılaştık diyorum, eskiden aşklar böyleydi kuzum, masumane, şimdikiler barda karşılaşıp, çirkefleşiyorlar.)

kadının toplumdaki yeri

hangi kadın?

murat göç

allah affetsin, tanrı gibisiniz hocam.

edit : pamukkale üniversitesi ingiliz dili ve edebiyatı yardımcı doçent, her konu hakkında deli bilgisi olan adam.

dünyanın en güzel sorusu

allahım,neydi günahım?

pamukkale üniversitesi

bir gün bu okuldan mezun olacağım, ve günlerce ağlayacağım.halbuki 3-5 sayfa önce okulu gömmüşüm,insan alışıyormuş,seviyorum lan bu şehri.

en gereksiz sebze

Brokoli.

mehmet ali çelikel

ders anlatırken kendisine aşık eder,içeriğini takip edemezsiniz.öyle de güzel anlatır,ellerini de anlatırken çok güzel kullanır.

sabah sabah hiç çekilmeyen şeyler

müge anlı.

yazarların çalmak istedikleri enstrümanlar

ney ve kanun.

sıçarım öyle sanatın içine dedirten sanat eserleri

iki çizgi.

birsen tezer

sesini ve gülüşünü yemek istediğim tapılası kadın.

sevilen şarkının vurucu cümlesi

kimse kimsenin herşeyi olamazmış.

sözlük yazarlarının favori sigaraları

benim değil ama, ev arkadaşlarım anadolu beyaz için en iyisi diyorlar. fakirlik işte.

herkes 3 kelime yazsın roman çıkaralım

ben böyle bir şey görmedim.

öğrenince çok şaşırılan bilgiler

insanlar ve yunuslar seksten zevk alan tek canlı türleri imiş.

sözlük yazarlarının cüzdanında bulunan şeyler

ev arkadaşım nestle damak kağıdına ' seni hep böyle öpen güzel dudaklar olsun ' yazıp,öpücük kondurup bana vermişti. o gün bu gündür saklarım cüzdanımda.

olmasa iyi olurdu denilen şeyler

sarımsak.

sözlük yazarlarının itirafları

arkadaşımla sabahın köründe okula giderken, yerde 50lira gördük. ben almayalım, allah bir yerden verir dedim. almadık, o gün allah belamı verdi. benim param kayboldu.