bugün

aşk ölmüş

yazması, söylemesi, ardından atıp tutması kolay insan söylemidir. ancak bıkmadan, usanmadan, sen "ben biliyorum aşk ölmüş. böye de şöyle, bla bla..." dedikçe sana;" al aşk. al, o ölmedi sen öldün. o seni öldürdü. artık arasından konuşmayı bırak!" diyen hayat adlı ibnenin kankasıdır aşk. sevdiğin biri ölünce yaşadıklarını yaşar insan aşkın öldüğünü farkettiğinde. önce inkar eder onu arar. ardından sinirlenir, nasıl olur der. sonra pazarlığa girer hayatla. "bir kerecik daha tadayım o duyguyu öleyim. bir güncük daha aşık olayım. sonra ölsün aşk, tamam." der. bakar ki yok bir gün daha.. üzülür.. kırılır.. parçalanır yürek... artık eksik kalacaktır. o yaralar nasırlaşacak, taşlaşacaktır.. hiçbir yaranın skar dokusu aşkı kaybedenin yarası kadar göze batmaz. yüz metreden tanınır artık o. bakan hah işte bu aşkın ölümünü tatmış diyebilir. hayat denen kanka öyle bir piç kurusudur ki, asla depresyondan sonra hayata dönmeni sağlayan kabullenme evresine geçmene izin vermez. hep kankasının mezarından bir avuç toprak alır koyar yoluna. kokusuna gidersin farkında olmadan. sen tam hüzünle kabullenişe geçecekken, bir umut salar, unutturmaz kankasını. o umutlarla hep kanar, hep başa dönersin. kanayan yerleri, öldü lan o diye diye diker, bir avuç toprak kokusuyla gerçek kavramından uzaklaşırsın. sonuçta gerçek değişmez, aşk ölmüştür çoktan. sen sevdiğin birini kaybettiğinde yaptığın gibi geri dönmesini istersin. hayat da alışamaığından kankasının yokluğuna, patolojik bir bakış açısıyla ölmemişcilik oynar. sana da oynatır. seni de oynatır. gülümser, ağlar..