bugün
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı11
- 21 eylül 2024 fenerbahçe galatasaray maçı77
- anın görüntüsü32
- ya tarkan da ölürse9
- b'u r c u12
- fenerbahçe galatasaray derbi sonucu ne olur16
- metin arolat31
- klarnet calan sarapci koala 69
- amca diyen kasiyer kız8
- otobüste uyuyamamak8
- ctrlx9
- neden sürekli kabız oluyorum14
- sözlükte nefret ettiğiniz yazarlar ve sebepleri10
- narin güran17
- bugün bir değişiklik yapalım bilgi entrysi girelim25
- kocam ol diyen kadın12
- bel çevreniz kaç cm12
- bimde çalışanda akıl var mı13
- hangi sözlük kızıyla ne yapmak isterdin22
- sözlük erkeklerinin arabaları10
- nickli başlık açanlar kucağa alınacak12
- siber güvenlik başkanlığı9
- sudekiray12
- sağ yan ağrıması8
- menuet13
- hasta olsam geçmiş olsun der misiniz9
- bursa da başı açık öğretmen istmeyen okul müdürü19
- geçmiş olsun menuet13
- arkadaşlar beni neden insta'dan takip etmiyorsunuz12
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz11
- notaların cinsel ilişkiye girmesi10
- derbi sonrası mourinho'nun istifaya davet edilmesi11
- zafer partisi8
- uludağ sözlük discord grubu12
- sahilde eğlenen suriyeli genç erkek kardeşlerimiz14
- sözlükte tek destekçimin true olması8
- kuresel ikinma'nın ne biçim yetkili olması11
- çekrekliğe bi vursak yüzde 75i boşa gider10
- türk sevmeyip afgan ve suriyeli seven yazarlar17
- bana aşık yazarlar15
- kuresel ikinma'ya yetkili diyen zavallılar10
- gocu silik yesin kampanyası15
- doritoslu çiğ köfte16
- menuet'in çok gergin ve sinirli olması9
- ey müslümanlar inananlar haydi cumaya allah yoluna9
- gocu isimli küfürbazın çaylak olması10
- eve çağıran erko21
- umut halil icardi9
- türkiyede neden herşey pahalı8
- bir kadın sizi takip etmeden storynize bakıyorsa12
Suskunluğundan tanırım O'nu... Yüzünde her daim nöbete duran ve içindeki depremi maskeleyen gülücüğü bilirim.
O depremin yüreğinde açtığı derin yarıklardan en küçük bir iz
yansımasa da yüzüne, aşinayım ketumiyetine...
Bilirim ki, kabil olsa da, ters çıkarılmış bir kazağı düzeltir gibi
içten kavrayıp dışa çevirseniz ruhunu, sanki yıllar yılı söylenmeyip
saklanmış, dilin ucuna kadar gelip tutulmuş, tam haykırılacakken içe
atılmış yüzlerce sözcük, hafızaya kelepçelenmiş binlerce söz, dile
getirilmemiş on binlerce itiraz, akıtılmamış onca gözyaşı ilmek ilmek
çözülüp saçılıverecektir ortalığa...
Ama o konuşmaz.
Sabırla dinler, sitemsiz kabullenir ve ruhunun derinliklerine
gizlediği çekmecelerde özenle saklar içine attıklarını...
Sadece kendisiyle baş başayken açar onları...
Kimi zaman gizli bir günlüktür çıkan çekmeceden... Yazar; ...kimi
zaman da sırdaş bir silahtır... Sıkar.
Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine
atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız
kâbuslar görmeyi seçmiştir?
Anlatmazlar ki bilesiniz...
Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de
diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir
kez deyip yanlış bildiğinden, suskunluğun o huzurlu kuytusuna
sığınmıştır.
Sesini en çok yükseltenlerin en haklı sayıldığı bir dünyada, sürüye
uyup gürültüye katılmaktansa sessizliğe gömülüp haksız sayılmayı
tercih ederek tevekkülle içine kapanmıştır. iç kanamaları zaman zaman
ağzından kaçırıverse de, dudağının kenarından sızanın "kızılcık
şerbeti" olduğuna inandırır herkesi...
Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine
fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını
sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve
konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında
çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden,
sitemkâr imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak,
şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca...
Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın
derdini anlamaya...
Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz.
Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan"... Maddi varlığını
dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir. Yükünü
sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur. Kendine
yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının
bildiği sırlarla örer kozasını...
Sabah oldu mu, sahte gülümsemesini yüzüne yapıştırıp hayata karışır.
Anlaşılmadıkça artar ketumiyeti... Rahat hesaplaşanlara özenerek
erteler hesaplaşmalarını... Geciktirilmiş her sohbet, vazgeçilmiş her
itiraf, gösterilmemiş her tepki birbirine yapışıp koca bir ura dönüşür
içinde... Sonra kanser gibi sarar bünyesini...
içindeki yara, yüzünde gülümseyen maskeyi aşağı çekmeye başlar
zamanla... Artık ya içindekileri kusacak, ya da hepten susacaktır.
işte o zaman, "iç" denilen o dipsiz derinlik, o ne atsan dolmaz
sanılan kuyu taşar aniden... Yük, taşınmaz olur. Yıllar yılı sabırla
bastırılan volkan, ya umulmadık bir tepki, ya katılırcasına bir ağlama
nöbeti veya gizlenmiş bir silah olur, gürültüyle patlar.
"içine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin
nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu... Oysa onca
yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ... Ve gün
gelmiş patlamıştır.
intiharı, doğumudur "içine atan"ın... ilk kez yüksek sesle
konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu...
Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine...
Tanırım O'nu...
Sessizliğin erdem sayıldığı bu özel dünyanın suskunları bilirler birbirlerini...
Çareyi de bilirler.
Gözbebeklerine bakıp ruhunda kaynayan volkanı sezecek ve şefkatle
"içeri" sızıp O'nu yukarı çekecek bir dost elini umutla beklerler.
Beynine ancak o dost eli uzanabilir.
O yoksa yedeği bir kurşundur. (can dündar)
O depremin yüreğinde açtığı derin yarıklardan en küçük bir iz
yansımasa da yüzüne, aşinayım ketumiyetine...
Bilirim ki, kabil olsa da, ters çıkarılmış bir kazağı düzeltir gibi
içten kavrayıp dışa çevirseniz ruhunu, sanki yıllar yılı söylenmeyip
saklanmış, dilin ucuna kadar gelip tutulmuş, tam haykırılacakken içe
atılmış yüzlerce sözcük, hafızaya kelepçelenmiş binlerce söz, dile
getirilmemiş on binlerce itiraz, akıtılmamış onca gözyaşı ilmek ilmek
çözülüp saçılıverecektir ortalığa...
Ama o konuşmaz.
Sabırla dinler, sitemsiz kabullenir ve ruhunun derinliklerine
gizlediği çekmecelerde özenle saklar içine attıklarını...
Sadece kendisiyle baş başayken açar onları...
Kimi zaman gizli bir günlüktür çıkan çekmeceden... Yazar; ...kimi
zaman da sırdaş bir silahtır... Sıkar.
Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine
atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız
kâbuslar görmeyi seçmiştir?
Anlatmazlar ki bilesiniz...
Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de
diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir
kez deyip yanlış bildiğinden, suskunluğun o huzurlu kuytusuna
sığınmıştır.
Sesini en çok yükseltenlerin en haklı sayıldığı bir dünyada, sürüye
uyup gürültüye katılmaktansa sessizliğe gömülüp haksız sayılmayı
tercih ederek tevekkülle içine kapanmıştır. iç kanamaları zaman zaman
ağzından kaçırıverse de, dudağının kenarından sızanın "kızılcık
şerbeti" olduğuna inandırır herkesi...
Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine
fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını
sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve
konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında
çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden,
sitemkâr imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak,
şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca...
Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın
derdini anlamaya...
Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz.
Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan"... Maddi varlığını
dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir. Yükünü
sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur. Kendine
yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının
bildiği sırlarla örer kozasını...
Sabah oldu mu, sahte gülümsemesini yüzüne yapıştırıp hayata karışır.
Anlaşılmadıkça artar ketumiyeti... Rahat hesaplaşanlara özenerek
erteler hesaplaşmalarını... Geciktirilmiş her sohbet, vazgeçilmiş her
itiraf, gösterilmemiş her tepki birbirine yapışıp koca bir ura dönüşür
içinde... Sonra kanser gibi sarar bünyesini...
içindeki yara, yüzünde gülümseyen maskeyi aşağı çekmeye başlar
zamanla... Artık ya içindekileri kusacak, ya da hepten susacaktır.
işte o zaman, "iç" denilen o dipsiz derinlik, o ne atsan dolmaz
sanılan kuyu taşar aniden... Yük, taşınmaz olur. Yıllar yılı sabırla
bastırılan volkan, ya umulmadık bir tepki, ya katılırcasına bir ağlama
nöbeti veya gizlenmiş bir silah olur, gürültüyle patlar.
"içine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin
nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu... Oysa onca
yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ... Ve gün
gelmiş patlamıştır.
intiharı, doğumudur "içine atan"ın... ilk kez yüksek sesle
konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu...
Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine...
Tanırım O'nu...
Sessizliğin erdem sayıldığı bu özel dünyanın suskunları bilirler birbirlerini...
Çareyi de bilirler.
Gözbebeklerine bakıp ruhunda kaynayan volkanı sezecek ve şefkatle
"içeri" sızıp O'nu yukarı çekecek bir dost elini umutla beklerler.
Beynine ancak o dost eli uzanabilir.
O yoksa yedeği bir kurşundur. (can dündar)
güncel Önemli Başlıklar