bugün
- suriyeliler suriye'ye dönsün15
- iğrenç bir his tarif et31
- karınıza kaşarlı poğaça yapar mısınız15
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz34
- emmanuel emenike16
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek16
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği9
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi18
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi12
- icardi190526
- insana kendini kötü hissettiren şeyler26
- bik bik bu sözlüğün divasıdır10
- anın görüntüsü14
- yazarların ruh hali10
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekler arasından seri katil çıkmaması9
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- sel felaketinin nedeni cehapedir13
- fake hesabım için nick önerileri8
- türkiye de 120000 atatürk heykeli olması17
- mustafa sandal'ın 1 mayıs paylaşımı14
- ben bu davanın savcısıyım9
- sözlüğün en götü güzel kızı21
- düşün ki o bunu okuyor13
- 1 mayıs8
- ahirette sorulacak ilk soru9
- en yaşlı özelliğiniz13
- memesi küçük olmak16
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- oksijensizsu14
- güne bir şarkı bırak11
- 1 mayıs 2024 borussia dortmund psg maçı9
- uludağ sözlüğün bitmiş olması21
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar18
- kocamsunun hazırladığı sürpriz15
- tilki ailesi9
- japonyada düşen insana yardım edenler12
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge42
- club'a gidiyor musun diyen erkek9
- hamas bir terör örgütüdür9
- sözlük erkeğinden damat olmaz30
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar12
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı24
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız8
- fatih terim'in yuhalanması16
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- nazar değdi sözlük12
fare görmek kimini korkutur, kimini de iğrendirir ama fare görmenin de ötesinde, bir evi sürekli olarak bir fareyle paylaşmak zorunda kalmak, çok daha ayrı bir konu, bu yüzden, alkışlarınızla açıyorum bu başlığı...
hani bir laf vardır, 'sinek pis değil, mide bulandırır' derler, fare hayvanı ise, hem pistir, hem mide bulandırır, hem de, bünyede, böyle şey gibi, töbestafrullah... bir gerginlik oluşturur, yaşadığınız evde sürekli karşılaştığınız bir farede ise, bu etkiler zamanla kaybolur, artık onu benimsemeye başlarsınız.
bahsi geçen farenin yüzsüzlüğü ve kendine güveniyle doğru orantılı olarak, bu benimseme olayı ivme kazanır.
geceleri, uykuya dalmanızı kolaylaştıracak, dingin enstrümantaller yerine, vıcır vıcır senfoniler dinlersiniz, sabah uyandığınızda, yorganın üstünden kayıp giden bir karartı, masanınızın üzerinde küçük küçük bok parçaları ve kemirilmiş elbiseleriniz, harika birer güne başlama sebebidir.
kahvaltıya oturduğunuzda, masanın diğer ucunda, bütün yüssüzlüğü, öz güveni, şerrrefsizliği ve hızlı hızlı inip kalkan küçük burnunun üzerinden, iki siyah gözle size doğru bakan ve adeta; 'kalktın mı lan yarraam? günaydın, hani benim peynirim?' diye hesap soran bir mahluk vardır.
bir an flashback'lerle ilk karşılaştığınız zamanlara dönersiniz, sizi gördüğünde şimşek gibi ortadan yok olan, korkudan altına sıçan o yaratığın, şimdiki hali, sizi neredeyse ağlmaklı eder, 'lan neyse' deyip, bir parça peynir uzatırsınız, hatta; 'ekmeğine yağ da süreyim mi hayatım?' diye sorduğunuz olur zaman zaman...
peynirini büyük bir iştahla yerken, 'hacım darılma ama, niye fareleri sadece peynir yer sanıyorsunuz, çoğumuz peyniri son seçenek olarak düşünürüz, hatta ben zeytini daha çok seviyorum, o değil de, sen geçen bimden bi fıstık ezmesi mi ne almıştın, bir daha alma, kusacaktım amıniiiym... azcık ekmek içi atsana...' dediğini resmen duyarsınız...
evi çoktan adını koyduğunuz bu yüssüz arkadaşa emanet edip, işe doğru yola koyulduğunuzda, akşama bimden fıstık ezmesi değil, migrostan nutella almayı, bilinçaltınıza not düşmüşsünüzdür bile...
yorgun argın eve geldiğinizde de, o sefil arkadaştan, bir ev hanımı nezaketi beklersiniz artık ve bunu fark ettiğiniz an, psikolojinizin ucundan ısırıklar alındığını da anlarsınız.
bir şeyler atıştırırken onu masada görememek, sizi hüzünlere gark eder, acaba aç mıdır açıkta mıdır diye merak edersiniz, sonra tv izlemek için kumanda ararken 'hoş geldin' vıcırtılarıyla, kanepenin tepesinde beliriverir, sigaranın dumanını öteye üflemenizi ve şu siktiğimin dizisini değiştirmenizi söyler, eksiksiz yaparsınız istediklerini.
ertesi gün eve getireceğiniz misafiri haber verip, ortalıkta dolaşmamasını rica edersiniz, bir fındık karşılığında bu ricanızı yerine getireceğini öğrenmek sizi gerçekten sevindirir, mutu mesut yatağa uzandığınızda ise, sizin daha yeni başladığınız kitabı, onun çoktan bitirmiş olduğunu görürsünüz, tek teselliniz, arka kapaktaki özet kısmının -doymuş olacak ki- kurtulmuş olmasıdır...
hani bir laf vardır, 'sinek pis değil, mide bulandırır' derler, fare hayvanı ise, hem pistir, hem mide bulandırır, hem de, bünyede, böyle şey gibi, töbestafrullah... bir gerginlik oluşturur, yaşadığınız evde sürekli karşılaştığınız bir farede ise, bu etkiler zamanla kaybolur, artık onu benimsemeye başlarsınız.
bahsi geçen farenin yüzsüzlüğü ve kendine güveniyle doğru orantılı olarak, bu benimseme olayı ivme kazanır.
geceleri, uykuya dalmanızı kolaylaştıracak, dingin enstrümantaller yerine, vıcır vıcır senfoniler dinlersiniz, sabah uyandığınızda, yorganın üstünden kayıp giden bir karartı, masanınızın üzerinde küçük küçük bok parçaları ve kemirilmiş elbiseleriniz, harika birer güne başlama sebebidir.
kahvaltıya oturduğunuzda, masanın diğer ucunda, bütün yüssüzlüğü, öz güveni, şerrrefsizliği ve hızlı hızlı inip kalkan küçük burnunun üzerinden, iki siyah gözle size doğru bakan ve adeta; 'kalktın mı lan yarraam? günaydın, hani benim peynirim?' diye hesap soran bir mahluk vardır.
bir an flashback'lerle ilk karşılaştığınız zamanlara dönersiniz, sizi gördüğünde şimşek gibi ortadan yok olan, korkudan altına sıçan o yaratığın, şimdiki hali, sizi neredeyse ağlmaklı eder, 'lan neyse' deyip, bir parça peynir uzatırsınız, hatta; 'ekmeğine yağ da süreyim mi hayatım?' diye sorduğunuz olur zaman zaman...
peynirini büyük bir iştahla yerken, 'hacım darılma ama, niye fareleri sadece peynir yer sanıyorsunuz, çoğumuz peyniri son seçenek olarak düşünürüz, hatta ben zeytini daha çok seviyorum, o değil de, sen geçen bimden bi fıstık ezmesi mi ne almıştın, bir daha alma, kusacaktım amıniiiym... azcık ekmek içi atsana...' dediğini resmen duyarsınız...
evi çoktan adını koyduğunuz bu yüssüz arkadaşa emanet edip, işe doğru yola koyulduğunuzda, akşama bimden fıstık ezmesi değil, migrostan nutella almayı, bilinçaltınıza not düşmüşsünüzdür bile...
yorgun argın eve geldiğinizde de, o sefil arkadaştan, bir ev hanımı nezaketi beklersiniz artık ve bunu fark ettiğiniz an, psikolojinizin ucundan ısırıklar alındığını da anlarsınız.
bir şeyler atıştırırken onu masada görememek, sizi hüzünlere gark eder, acaba aç mıdır açıkta mıdır diye merak edersiniz, sonra tv izlemek için kumanda ararken 'hoş geldin' vıcırtılarıyla, kanepenin tepesinde beliriverir, sigaranın dumanını öteye üflemenizi ve şu siktiğimin dizisini değiştirmenizi söyler, eksiksiz yaparsınız istediklerini.
ertesi gün eve getireceğiniz misafiri haber verip, ortalıkta dolaşmamasını rica edersiniz, bir fındık karşılığında bu ricanızı yerine getireceğini öğrenmek sizi gerçekten sevindirir, mutu mesut yatağa uzandığınızda ise, sizin daha yeni başladığınız kitabı, onun çoktan bitirmiş olduğunu görürsünüz, tek teselliniz, arka kapaktaki özet kısmının -doymuş olacak ki- kurtulmuş olmasıdır...
güncel Önemli Başlıklar