bugün

lanet

bir opera hayal etti genç adam, konusu insan olan. insan çok derin ama bir o kadar da sığdır. derinliklerinde kendisini efsane sanarken, sığ olduğunun yüzüne vurulduğu anlarda mahvoluyor, aciz durumuna düşüyor. insan, varyasyonlarından kuleler yapan, derinlemesine çözümlemeden duramayan ama kendi hayatında henüz bir metreden derinlere varamayan bir nefesin atmosferinde bulunmanın acı tadını ayırt ettiği gün erecek aydınlığa.

olur olmaz bir zamanda, olur olmaz bir tıkırtı duydu kalbinin tam ortasında;

yoksa?
sen misin marcus junius brutus?
daha derine sapla hançeri, kes ruhumu!
al bedenimi, ver onurumu!

-gürültü etme bilader çocuk uyuyo!

diye en yavşak tonlamalara doymuş bir böğürtü yankılandı kafatasının içinde.

insan! dedi, sanıyor ki bazen; vazgeçilmez, beyhude. o insan için son sözüm, biraz ağır ama inan bana son sözüm. hiç kimsenin yeri dolmaz, hiç kimse vazgeçilmez değildir. gittiğin yerdeki koltuğa hiç kimse senin gibi oturmayacak ama o koltuk, asla boş kalmayacak.

ve bütün tenorlar tempoyu hiç düşürmeden sürdürdü ürkünç buğularla haykırmayı, son ışık sönene kadar;

efsanenin laneti!
efsanenin laneti!
efsanenin laneti!