bugün

hayata dair göt burkan detaylar

hayatın içinden insan evladını uzun ya da kısa vadede korkutan, ürküten, gerilimler yaşatan detaylardır, hayatı göt bükey aynadan dikizleyenlerin meselesidir. seni ne kadar bağlar bilemem, bilmem, acıdan geçmeyen köfteler biraz pişmiştir. buyrunn;

-- sevgilinin önünde ilk kez ayakkabı çıkarma gerginliği:

sevgiliyle tatil mevzuuna girdin, bindiniz beraber otobüse, iki saat sonra ayaklar kebap oldu, çıkarmak icap etti iskarpini kundurayı, ee nabıcaz? ben sabah akşam bu soruyla yatıp kalkıyorum anlıyor musun? anlıyorsan manyağın tekisin zira beni hiç mi hiç ilgilendirmeyen bir mevzu bu; beni ilgilendiren, sevgiliyle ilk kez ev ortamına girerkenki ayakkabı çıkarma sekansıdır, o gerginliktir. ulan dışarıda her türlü afra tafrayı basarsın, artist artist yürümeler, birtakım eşşoğlueşşek tavırları falan, ta ki beraber eve girme anına kadar da sürdürürsün itliğini. bahsolunan artizin, sevgilisinin önünde ayakkabısını çıkarma şekli olarak önünde yalnızca üç alternatifi vardır:

1- ayakkabın bağcıklıdır, sıçar pozisyona geçersin, önce sol dizinin üstünde durur, sağ ayağını biraz öne atıp bağcıkları çözersin, sonra sağ dizinin üstünde durur, sol ayağını biraz öne atıp bağcıkları çözersin. tipe bağ hele. adeta zeybek oynuyor pezevenk. hani? nerede o frappuccinoyu yeterli soğuklukta bulmadığı için öfleyip pöfleyen, garson azarlayan, dravdan bir sinirle saatiyle oynayan it oğlu it? ulan inadına kördüğüm olur bi de o bağcıklar yemin ediyorum. anlatırken terledim.

2- bağcıklı değildir ayakkabı, önce sol ayak parmaklarının olduğu kısmı sağ ayağının topuğuna bastırırsın, sol ayağı aşağı, sağ ayağı yukarı ittirmek suretiyle ayağı o meşin koku haznesinden kurtarırsın, sonra aynı işlemi diğer tek için yaparsın. yaparsın ama haline bir baksana tavşan siki? ayakta duramayıp tutunacak dal arıyorsun, düşmeyeyim diye dayandığın o bembeyaz duvarda o pis parmaklarının izi çıktı lan. ayrıca düştü düşecek, titrek ve savunmasız halinle tüysüz bir ördek evladından farksızsın. hani? sinemada yer gösteren herife bahşiş verip bir de omzunu patpatlıyordun? ayrıca eve gidecez lan rezil olmayalım diye düşünerek giydiğin siyah çorabındaki, paçanı hafif yukarı kaldırmamız halinde göze çarpacak olan turuncu ve mavi renkli kilim motifini görmedim mi sanıyorsun?

3- ayakkabı yine bağcıklı değildir, hafif domalıyorsun, sol ayağını kaldırıp iki elinle mekaba sarılıyorsun ve sol ayağını özgür bırakıyorsun. aynı işlemi diğer ayak için de uyguluyorsun. uygulamasına uyguluyorsun, maşallah bu hususta oldukça da maharetlisin amma sanıyor musun ki allah belanı vermeyecek? karının kızın yanında şu şekilde çıkarıyorsan seni değil, seni yaren belleyen kızın aklını sünnetleyim ben. ulan bir de o ayakkabı çıkmaz bilirim, denge unsuru ayağının üzerinde ceylan gibi de sekersin. hani oğlum? hani lan? nerede büfecinin suratına bakmadan "kısa marlboro" diyordun? ayakkabıyı çıkarırken çorabının içine saklanan samsun 216 ise dikkatli gözlerden kaçmış değil. box bile değil üstelik, poşette samsun. çorabının içi silme tütün oldu be gavat.

şimdi aga, bu gerginlikten kurtulmanın tek yolu vardır, o da kızı aşağılamaktan geçer. nedir misal,

- aşkım çıkarsana ayakkabını?
- ne çıkarması ya, ayakkabıyla girilmiyo mu sizin eve?
- hayır canım ya, çamurlu çamurlu kim temizleyecek o kadar, deli misin?
- kızım fakir misin yaaa? bi kadın tut tamam, bitti. kim temizlicek diyo, fakir mi ne yaa?

ya da

- aşkım çıkarsana ayakkabını?
- ne çıkarması ya, ayakkabıyla girilmiyo mu sizin eve?
- hayır canım ya, kirlenmesin halılar, annem namaz kılıyo, olmaz yani.
- tıha. tıhahı. namaz mı? namaz mı kaldı yaa? gerici misiniz kızıım?
- allah allah? e sen oruç tutmuyo muydun ramazan'da?
- ıeee... kızım trend olayı yaa. empati abii, empati olayı yani, trend olayı. ben nasıl oluyo oruç falan diye yani. yeni trend empati olayı kızıım, her pazar kilise olayı mesela ben. her pazar çarmıh olayı kızıaam.

en etkili çözüm budur; zira kız, ayakkabınızın tekini dahi çıkarmanıza müsaade etmeden siktiri çekecektir ağzınıza.

***

-- trt spikeri olmak korkusu:

en büyük kabusum budur, umarsızca burkulur götüm hain gecelerde. ben bu trt spikerleri kadar adanmış insanlara rastlamadım arkadaş. anam o zafer kiraz, yıllarca sıfat, ifade, mimik değiştirmeden sundu o haberleri; pazar sabahları da hiç üşenmedi, hani haberlerdeki soğukluğu yansıtmayalım hesabı kazak altı gömleğini giydi ekonomi programları sundu. adamın o programlarda gülümsemesi bile bana garip gelirdi. hüseyin başaran vardır mesela, adamın arefe günü canlı yayında spor haberleri sunduğunu biliyorum, adam tarlayı tapanı çoluğu çocuğu siktir etmiş adamış resmen hayatını trt'ye. arefe günü belçika ligi'nden maç özetleri sunuyor adam heyecanla, "mouscrooon, genk önündeee bir sıfır öndeeee, gool empenzaaa". abi napıyon sen ya? niye bağırıyon? banane ya? genk'in anasını avradını sikseler benim ne kadar umrumda olur?

adamları trt logosunun altında görmeye o kadar alışmışız ki, hüseyin başaran'la bir alışveriş merkezinde karşılaştık, herifi görür görmez cebimden çıkardığım kumandayla herifi değiştirmeye çalıştım çoluğunun çocuğunun önünde. evet ben, her an bir trt spikeriyle karşılaşma ihtimaline karşı sağ cebinde televizyon kumandası; her an cihat şener'le karşılaşma ihtimaline karşı cekedinin cebinde lise 1 açıortay-kenarortay-serdar ortaygil yaprak testi taşıyan ve her an bir bizanslı ile karşılaşma ihtimaline karşı çantasında ok, yay ve üzerinden atlayabileceğim uygun bir kale taşıyan bir manyağım. itin biriyim. bana asla güven olmaz. yatakta kadınları aşağılamaya bayılırım.

neyse taşak bir tarafa, adamı görünce istemdışı yaklaştım yanına, "hüseyin bey?" dedim, televizyondakinin aynısı sesiyle (başka nolacaksa) "merhaba" dediydi. "sizi kravatsız görmeye pek alışkın değiliz, hehheh" gibi yavşakça muhabbeti devam ettirme çabama karşılık gülümseyerek kazağın altından gösterdiği kravatıyla trt spikeri olmak korkumu perçinlemişti. ulan tarikat mısınız, mason musunuz, vakkoya mı adandınız arkadaş ben anlamadım ki.

***

-- çoluk çocuk tarafından rezil edilme korkusu:

bunun en yakın örneğini, danone'nin düzenlediği çocuklarla ünlüler arasında oynanan futbol müsabakasındaki rafet el-roman profilini hatırlatarak verebilirim. çocuk deyip geçme abi, adamlar bayağı bayağı topçu yani, çağırsan bi halısaha maçınca estirir yani harbi. ben de kendimden bilirim, ufakken iyi topçu olduğumuzdan büyükler maçlarına alırlardı, çalıma dizer, cümlesinin hüllebine sıçardık alimallah. onun dışında koskoca herifin, 13 yaşındaki bebenin çelme takması üzerine, zaten çalım manyağı olmuş olmanın verdiği gerginlikle "yavaş oyna ağzının yayını sikerim" gibi enteresan hakaret ve tehditlerde bulunduğunu bilirim, çok yakın şahidiyim hadisenin, zira o herif bendim. nasıl da iki kere üst üste beşiklerimden topu geçirerek kalabalık içimde namusumu almıştı, fahri taşak oğlanları cemiyeti başkanı eylemişti beni deyyusun evladı? adeta çölde bir vaha gibiydi pezevenk.

neyse abi, bu rafet el roman'ı da çoluk çocuğun adamakıllı maymun eyledikleri maçta, hani "aslında çok iyi topçuyum da, velet olduğunuz için sizi siklemiyorum" ayağına yatıp her yediği çalımda maçı cıvıtırcasına çocukların formasını arkadan çekiştiriyordu, yavşak bir "şişşişkıkıkıkı" gülümsemesi eşliğinde. kevgire döndün rafedim, suni çimlerde ikindi vakti eleğe döndün elim romanım, hala yavrum bizi yiyecek aklı sıra, çocuk işte yau hesabına getiriyor...

neyse, velet, kalabalık içinde ters bir laf edecek, götten ter yağdıracak diye korkutmasından tut; sevgilinin falan yanında olmadık sırrı ifşa edecek (serra abla biliyon mu enis abim geçen sene altına sıçmıştı, gibi) korkusuna kadar envai çeşit sıkıntı yaratır puştlar. hemen anı olayına akıyorum hacoletti;

taa ilkokulda aşık olduğum fakat asla bana yüz vermeyen bir kız vardı: ayşe. yakın tarihte de ders saatlerinin çakışıyor olmasından mütevellit sanıyorum -civar yerlerde oturduğumuz için- otobüs durağında sürekli karşılaşıyorduk. gözgöze geliyorduk, yalnız iki taraf da bir hamle yapmıyordu. bir gün otobüste geldi yanıma oturdu, "sen enissin değil mi?" diyerek; muhabbete başladık, epey bir süre beraber bindik otobüse. bilahare ayşe, ilkokuldayken onun da bana aşık olduğunu fakat söyleyemediğinden falan bahsetti; benim kafada tabii "dur bakalım ekmek çıkacak galiba" fikirleri dönüyordu. neyse abi, bir gün bu ayşe hanımkızdan ilkokul öğretmenimizi ziyaret etme fikri çıktı, sınıfın iki çalışkanıydık, ben aynı zamanda allah'ın günü sopa yiyen haylazıydım da, murat öğretmen'in beni hatırlayacağından hiç şüphem yoktu. kalktık gittik, hangi sınıfta dersi olduğunu öğrendik, çat kapı girdik abi. kel murat görür görmez tanıdı yemin ediyorum. ayaküstü iki muhabbetten sonra, elleri tebeşirli olduğu için "ben bir ellerimi yıkayıp geleyim" diyerek sınıftan çıktı kel. o andan itibaren adeta sırasına pusu kurmuş olan terli olduğu kadar kızıl da olan bir piç, muhteşem sorularıyla beni köşeye sıkıştırıp ayşe'nin önünde bütün kredimi tüketmeye yemin etmiş gibiydi.

- abi, bu abla senin sevgilin mi?
- sanane lan? heheh. sanane canım benim? değil, arkadaşız biz. heheh.

- abi, sen niye küpe takıyon, kız mısın sen?
- la sussana bebe. heheh, çocuk işte. bayılıyorum çocuklara. onlar masumiyetin sembolü, onlar karlarda apansızın açan bir çiçek gibi, değil mi ayşe?
- hı? bilmem.

- abi senin adın nee?
- enis.
- hıhıhı. ismin de kız ismi gibiymiş.
- yeter lan. ananı sikerim senin.

aaa, burama geldi lan. bebeyle bebe olmuştum sapık gibi. herif konuştukça bütün sınıf gülüyo bi de yeminle. bacaksız ve de piç. hoca geldikten sonra bi de şikayet etti utanmadan, "bu abi küfrediyo" diyerek. "sen ilkokulda da küfürbazdın lan enis" dedi kel murat, adeta ayşe'nin yanıbaşımda olduğunu görmüyormuşçasına.

ayşe'yi aylardır görmüyorum, karı komple güzergahı değiştirdi belli ki.

***

- aklıma başka bir şey gelirse entry'yi editlemem, başlığa yeni entry girerim. ya da günün ilerleyen saatlerinde başlığa bir bkz. verip canlandırırım, başlık canlanınca da bkz.ı silerim.
- sayın vaudeville for vendetta, gerçek bir şark kurnazısınız.
- lan it, yine mi sen? adam gibi bi eleştiremeyecek miyiz, laf sokamayacak mıyız be her yerde sen?
- aman sizdeki bu asabiyet. aman sizdeki bu toleranssızlık. aman bu sizdeki öteleme telaşı.
- ötede dur. ötede dur ki sikmeyeyim kabileni.